İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa siyaseten yok edildi ve ABD, savaş sonrası düzenin şartlarını tanımlanmasında en etkin aktördü. 1945’teki Yalta Konferansı ganimetleri galipler arasında paylaştırdı ancak önceki yıl Bretton Woods Konferansı’nda Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade - GATT) oluşturuldu.
O dönem dünyanın en büyük altın rezervlerine sahip olan ABD, küresel finans sistemini dolar etrafında yeniden yapılandırdı. Bretton Woods’ta oluşturulan yeni sistem, dünya ülkelerinin para birimini sabit bir döviz kuru üzerinden ABD dolarına bağladı. 35 ABD doları ise 1 ons altın olarak belirlendi. Bu durum, doların altının yerine geçmesi demekti. Bretton Woods sistemi, ABD dolarını dünyanın önde gelen rezerv para birimi olmasını sağlamasının yanı sıra diğer ülkeleri uluslararası ticaret için dolar depolamaya veya ABD hükümetiyle altın alışverişi yapmaya fiilen zorladı. Küresel rezerv para birimine sahip olmak dolara uluslararası talebi artırmak demekti. Bu ise ABD’nin istediği zaman dolar basabileceği anlamına geliyordu. Bu düzenleme ile dünya ülkeleri dolara ihtiyaç duyduğundan ABD tarafından sınırsız bir arz gerçekleşiyordu.
Vietnam Savaşı’nın on yılı aşkın bir süre devam etmesi ve diğer harcamalar ABD’nin altın stokundan çok daha fazla dolar basmasına neden oldu. 1960’ların sonunda, dolaşımdaki dolar miktarı, stoktaki altın miktarından çok daha fazlaydı. Durumun farkına varan devletler dolarlarını altınla değiştirmeye başladıklarında ABD altın stoku tükenmeye başladı. Bu sebeple Başkan Richard Nixon, 1971’de doların altına çevrilebilirliğini “geçici olarak” askıya aldı fakat bu “geçici” askıya alma günümüzde hâlen devam etmektedir.
Altın standardının terk edilmesi, yabancı ülkelerin ABD dolarına ihtiyaç duyulmasının temel nedenini ortadan kaldırdı. Fakat Nixon yönetimi, Suudi Arabistan ile bir dizi anlaşma yaparak, yabancı ülkelerin ellerinde dolar tutmaları ve kullanmaları için başka bir zorlayıcı neden vererek bu sorunu çözdü. Bu yeni düzenleme, doların dünyanın en büyük rezerv para birimi olan özel statüsünü korudu. Anlaşmaya göre; dünyanın en büyük petrol üreticileri tüm petrol ticaretlerini yalnızca ABD doları üzerinden yapacaklardı.
Bugün ABD doları, emtia, finans veya ödemeler olsun, küresel işlemlere hâkimdir. Günümüzün modern dünyasında her ulusun petrole ihtiyacı var ve petrol, dolar bazında fiyatlandırıldığından her ulusun petrol satın almak için ABD dolarına ihtiyacı olmaktadır. Mesela; İngiltere, Katar’dan petrol veya gaz aldığında, petrolü ödemek için döviz piyasasında önce ABD doları satın almak zorunda kalmaktadır.
Dolar üzerine kurulu uluslararası ticaret, ABD doları için devasa bir pazar olduğundan ABD doları diğer tüm yerel para birimlerinden ayrılmaktadır. Aslında ABD doları, ABD ürünleri veya hizmetleriyle hiçbir ilgisi olmayan, günde 7 trilyon doları aşan sayısız işlemde aracı görevi görüyor. Yani dolara yapılan dolar cinsinden anlaşmaların %60’ının doğrudan ABD ekonomisi ile hiçbir ilgisi yoktur.
ABD, petrolü dolar cinsinden fiyatlandırılmaya zorlayarak ve dolar için muazzam bir bağımlılık meydana getirerek uluslararası ticaret için bir ölçüt hâline gelmeyi başarmış oldu. Tüm dünyanın petrol için dolara ihtiyacı olduğundan, dünya ülkeleri otomatikman uluslararası ticaret için de dolar kullanmaya zorlanmış oldu. Günümüzde petrol satışlarına ek olarak, tüm uluslararası işlemlerin %88’inde ABD doları kullanılmaktadır. Finansal kurumların şirketler, devletler ve kurumlar adına ödeme yapmalarını sağlayan SWIFT sistemine ABD doları hâkimdir. Küresel olarak tüm ulusların şu ya da bu şekilde dolar almaktan başka seçeneği de yoktur.
Bu durum ABD’ye eşsiz bir avantaj sağlamaktadır. ABD, herhangi bir ülkeye finansal sistemin bu yapısından dolayı yaptırım uygulayabilmektedir. Örneğin; Soğuk Savaş sırasında Küba gibi Doğu bloğuna katılmaya çalışan ülkelere böyle davrandı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra da hem İran hem de Kuzey Kore ABD’nin hâkim olduğu küresel finans ve ekonomik sisteminde küresel ticaretten dışlanmıştır.
ABD’nin; İtalya’dan otomobil, Güney Kore’den elektronik ürünler veya Çin’de üretilen gerçekte var olan tüm ürünleri almak için dolar üretmesine gerek yoktur; zira bunu bilgisayar ortamında bile oluşturabilir.
Tüm dünyada yapılan ödemelerin çoğu dolar üzerinden yapıldığından, doların dünya çapındaki 146 merkez bankasının rezervlerindeki payı %64’tür. Bu, diğer para birimlerinden önemli ölçüde fazladır. Mesela merkez bankalarındaki diğer para birimlerinden avro %20, Japon yeni ve İngiliz sterlini sadece %5’i oluşturmaktadır.
ABD’nin askerî açıdan silah gücü yüksek olmasına rağmen, yani F-35, F-22’lere ve füzelere sahip olmasına rağmen onun gerçek silahı bir “mause” tıklamasıyla bir ülkeyi ekonomik açıdan dünyadan koparabilen dolardır. Dolar, küresel ticaret ve finans için araç olarak kullanıldığı sürece bu tür şeylerin yaşanması mümkündür. Mevcut ekonomik sistemde dolara erişimi olmayan bir ülke, ticareti açısından uluslararası düzeyde ciddi şekilde kısıtlanabilir ve yaptırımlarla birlikte tecrit edilebilir.
Lakin son zamanlarda doların bu durumu çokça konuşulmaya başladı. Son on yılda dolara karşı bir dizi rakip ortaya çıktı. Aslında yıllar boyunca doların yerine alternatif konmasıyla ilgili birçok öneri gelmesine rağmen 2008’deki küresel ekonomik krizden sonra bu durum hız kazandı. Özellikle Çin’in küresel ekonominin önemli bir parçası hâline gelmesiyle bu öneriler daha da arttı. Bununla birlikte, doların yerini almak için bir dizi büyük engelin üstesinden gelinmesi gerektiği de açıktır.
Uluslararası anlaşmalarda doların rolünü ortadan kaldırma fikri yeni değil. 2010 yılında Birleşmiş Milletler’de düzenlenen bir konferansta yayınlanan raporda; ABD dolarının tek ana rezerv para birimi olmasının terk edilmesi çağrısında bulunuldu. 2009’da Rusya Devlet Başkanı Medvedev, Londra’daki G8 toplantısında doların yerine alternatif bir rezerv para birimi önerdi. Dolayısıyla birçok ülke, Amerika’nın para biriminin dünyanın rezerv para birimi olması ve enerji ve emtia fiyatlarının dolar cinsinden fiyatlandırılmasındaki sorunu görebilmektedir. Ancak alternatif bir dünya para sistemi üzerinde şu ana kadar anlaşma mümkün olmuş değil.
Yeni Para Birimi?
Doları değiştirmenin asıl zorluğu şu anda gerçek bir alternatifin olmaması.
Mesela; Çin bir süredir uluslararası piyasada doları değiştirmekten bahsediyor. Bu minvalde yuan medyada çokça yer alsa da gerçek şu ki küresel bir para birimi olmaya yakın bile değil. Uluslararası ödemelerde yuan, ödemelerin yalnızca %1,22’sinde kullanılıyor. Bu durum da yuanın dünyanın rezerv para birimi olmasını mümkün kılmamaktadır.
Rusya’nın, doları diğer ulusal para birimleriyle değiştirmeye ve dolar dışındaki para birimlerinde petrol ödemeleri almaya yönelik düzenli açıklamalarının tümü, 2015 yılında Kırım’ı işgal etmesinden sonra ABD’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlardan kaynaklanmaktadır. Rusya, siyasi arenadaki hedefleri ve bunlardan doğan sonuçlar sebebiyle dolara olan bağımlılığını azaltması gerektiği sonucuna varmıştı ve bunu başarmak için de bazı adımlar atmıştı ancak dolar kullanımını azaltmaya çalışmasına rağmen, dünyadaki çoğu ülke ruble almak istemedi. Şu anda Doğu Ukrayna’yı işgali ile yeni yaptırımlara maruz kalmasıyla da dünya ülkelerinin Rusya parasına yönelmesi tamamen engellenmiş durumda. Dolayısıyla Rus para biriminin doların yerini alması mümkün değil.
Euro/avro, dolardan sonra ikinci rezerv para birimidir. Avro bölgesi 1999’da kurulduğunda, çoğu kişi avronun doların ticari alanını ele geçireceğini düşündü. Fakat avro bölgesinde o zamandan beri bütüncül bir birlik meydana gelmedi. Bu da avro bölgesini -bir blok olarak kabul edersek- güvenli bir liman olarak görmeyi engelledi. Avro çok büyük miktarlarda alınıp satılsa da küresel değil çoğunlukla Avrupa içinde işlem görür oldu. Bu durum onu yerel bir para niteliğinde bıraktı.
Japon yeni, dünyanın en çok işlem gören üçüncü para birimidir. Fakat Japonya’nın 1970’lerde ve 1980’lerde yani hızlı büyüme döneminde yeni rezerv para olarak kullanmaya teşvik etmemeyi seçmesi ardından düşen demografisi ve devam eden ekonomik durgunluk sonucu şu an için yene olan güvenin azalması, onu rezerv para birimi yapmayı engellemektedir.
Kanada doları, Avustralya doları, Yeni Zelanda doları, İngiliz sterlini, İsveç kronu ve Danimarka kronu gibi paralar küresel bir para biriminde birleşseler bile küresel işlemlerin yalnızca dörtte birini gerçekleştirebilecek durumdalar. Küresel rezerv para biriminin küresel ticareti kolaylaştırması gerekir, bu para birimleri bir araya gelse bile bu gereksinimi karşılamaları mümkün değil.
Geriye rezerv para olarak kullanılması ön görülebilen iki araç kaldı. Bunlar; SDR ve kripto para birimleridir.
SDR, IMF’nin iç parası olarak işlev görmektedir. Değerini dolar, yuan, euro, yen ve sterlinden oluşan bir sepetten alır. Ülkelerin IMF’de SDR hesapları vardır ve isterlerse SDR’yi kullanarak birbirlerine kredi ve borç verebilirler.
Kripto para birimleri, bir merkez bankasına ihtiyaç duymayan para birimi olarak ortaya çıktı. 2015 yılına ait bir rapor, kripto paranın 2030 yılına kadar altıncı en büyük rezerv para birimi olmasını beklediğini ifade etektedir. Ancak bu para birimi; oynaklığı ve çılgınca dalgalanmalar yaşaması sebebiyle mevcut itibari para birimlerinin yerini alacak para birimi olmaya çok uzak durumda.
Dolayısıyla şu an için ve yakın gelecekte SDR ve kripto para küresel rezerv para olma özelliğini bünyelerinde bulundurmamaktadır.
Dolar, başka bir ülke, para birimini küresel sisteme güçlü bir alternatif hâline getirene kadar küresel konumunu sürdürecek. Bu çok uzak görünse de ABD’nin ekonomik durumu, artan borcu, cari hesap açığı, istikrarsız olması sebebiyle düşünüldüğü kadar gecikmeyebilir.
Nitekim Lidyalıların parayı bulmasından 1944 yılına kadar yaklaşık 4500 sene parasal istikrarın garantisi olmuş altın para sistemi, tüm bu devletlerin yaşadıkları coğrafyalarda kullanılan para birimiydi. Kapitalizmin gözlerini kör ettiği dünya ülkeleri her ne kadar görmezden gelseler de altın para sistemi kaçınılmaz olarak önlerine çıkacaktır.
Doların değiştirilmesi sadece ekonomik değil daha çok siyasi bir meseledir. Dünyanın şu an içinde bulunduğu siyasi gelişmeler dünyadaki egemen devlet dengesinde değişiklikleri getirecek gibi görünmektedir. Özellikle Doğu Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali ve işgal sonrası gelişmeler dünya devletlerinin siyasi konumunda bir değişiklik meydana getirebilir. Tek kutuplu bir dünyadan çok kutuplu bir dünyaya geçişin yaşanması bu süreci takiben mümkün olabilir. Böylesi bir durum, dünya siyasetinde boşluk meydana getirecektir. İşte bu boşluk İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’nin hayat sahnesine çıkmasına en elverişli zemin olacaktır. Böylece tüm dünya ülkelerinin referans alabileceği altın para sistemini uygulayan Râşidî Hilâfet Devleti altını, tekrar rezerv para statüsüne çıkaracaktır.