“Reel Politik” Ve İsrail’in Katliamlarına Devam Etmesi
21 Temmuz 2014

“Reel Politik” Ve İsrail’in Katliamlarına Devam Etmesi

Terörist İsrail’in Gazze’deki Müslümanlara yönelik saldırısının on üçüncü gününde de katliamlar durmadı. Zalim Yahudi katliamlarını gece gündüz demeden, kadın, çoluk-çocuk ayrımı yapmadan masum insanları katletmekte, evlerini başlarına yıkmakta, elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlardan tümüyle onları mahrum etmektedir. Bu katliamlarını yaparken de sudan bahaneler üretmektedir.

Şüphesiz ki kurulduğu günden bu zamana kadar İsrail’in Filistinli Müslümanlara karşı uygulamış olduğu zulümlerin ve katliamların haddi hesabı yoktur. Şartlar böyle devam ettikçe de bunlar son da olmayacaktır. Elbette ki biz bu vahşiliğin, acımasızlığın, haksızlığın ve düşmanlığın gerçek sebebinin kalplerinde İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlıktan kaynaklandığını biliyoruz. Zira Rabbimiz kitabında onların bu halini bize şu şekilde bildirmektedir:

لَتَجِدَنَّ اَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِلَّذينَ اٰمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذينَ اَشْرَكُوا “(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah'a ortak koşanlar olduğunu görürsün.” (Maide: 82)

Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun, ellerinde imkânlar olduğu müddetçe Yahudiler Müslümanlara karşı düşmanca tavrından kesinlikle vazgeçmeyecektir.

Şu anda Yahudi zorbası tarafından Müslümanlara yönelik bu katliamların arkasında düşmanlıklarının yanında bir de siyasi nedenler vardır. Bu siyasi nedenlerin ne olduğundan daha önemlisi, İsrail saldırıları karşısında çevre ülkelerin, halkı Müslüman ülkelerin bu katliam karşısında takınmış oldukları tavırdır. Bütün dünyanın gözleri önünde onlar utanmadan, sıkılmadan sessiz kalmakta, kuru açıklamalar dışında hiçbir şey yapmayarak Müslümanlara ihanet etmektedirler.

Bu katliamların, zulmün, fitne ve fesadın tek çözümü olarak ordularını hareket ettirmedikleri gibi bunu akıllarının ucundan dahi geçirmiyorlar. Burada bizler Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri tarafından takınılan ihanetlerden daha ziyade Türkiye ve yöneticileri ile ilgili konuşmak istiyorum. Zira sözlerimizi ve düşüncelerimizi buradan onlara aktarmamız mümkün olmayabilir. Ancak içerisinde yaşadığımız bu coğrafyanın yöneticilerine ve Müslümanlara ulaştırabileceğimiz ümidi ile onlara seslenmek istiyorum.

Gerek İsrail meselesinde olsun ve gerekse Müslümanların karşılaştıkları daha birçok sorunla ilgili olarak siyasi şahsiyetlerle veya onların çevresinde yer alan kimselerle konuştuğumuzda ya da iktidara yakın bir takım kimselerin medya organlarında yapmış olduğu konuşmalarda sıkça kullandıkları bir kavramla karşılaşıyoruz: “Reel Politik”.

Nedir bu reel politik? Bununla ne kastediliyor?

Reel politik, bir ülkenin özelde Türkiye Cumhuriyeti devletinin benimseyip uyguladığı ideolojisi, anayasası, ideolojisinin ürünü olan kanunları, imzalamış olduğu devletler arası anlaşmalar, sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler gibi devletler arası kuruluşlara üyelik gibi hususlar tarafından belirlenen kurallardır. Türkiye’nin devletler arası durumdaki gücüdür, konumudur. Müslümanları ilgilendiren meselelere bakışıdır.

İşte tüm siyasetçiler, yazarlar, düşünürler, köşe yazarları bir meselenin çözümü ile ilgili olarak gerçekten doğru ve kesin bir çözüm ile karşılaştıkları zaman hemen “reel politik” kavramının arkasına sığınarak açıklamalar yapmaktadırlar.

Ancak ne gariptir ki reel politik kavramıyla onlar gerçek vakıayı kastetmiş olmalarına rağmen şu anda İsrail’in yapmış olduğu saldırılar karşısındaki tavırları ile hiç de reel politiğe uygun olmayan tavırlar sergilemektedirler. Peki neden?

Saldırıların başladığı günden bu yana gerek başbakan, gerek Dışişleri bakanı ve gerekse daha birçok siyasi veya gayri siyasi şahsiyet televizyon ekranlarından yaptıkları açıklamalarda: “Güvenlik Konseyi'nin bu güne kadar bu konuda üzerine düşeni yapmadığını, Birleşmiş Milletlerden İsrail’i kınama kararının çıkmadığını söyleyip durdular ve söylüyorlar da. Ancak öte yandan dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırıyor.

Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden birisi olan ABD başkanı Obama; Netenyahu ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde İsrail'in kendini savunma hakkına güçlü desteğini yeniden teyit ettiğini belirtmekte ve ardından şöyle demektedir: "Hiçbir ülke, sınırları içerisine roketlerin fırlatılmasını ya da topraklarına tüneller yoluyla teröristlerin sızmasını kabul etmemeli.” Aynı şekilde İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond da açıklamasında, Hamas'a İsrail'e yönelik füze saldırılarına son vermesi için günlerdir çağrıda bulunduklarını anımsatarak, "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır ama bunu yaparken orantılı davranmak durumundadır ve sivil ölümleri en aza indirmek için gerekli tüm adımları atmalıdır"

Güvenlik Konseyi’nin iki önemli ülkesi olan ABD ve İngiltere dışındaki diğer üyeleri olan Rusya, Çin ve Fransa’nın tavırları ve açıklamaları da bundan farklı değildir. Şimdi burada reel politik durum diyebileceğimiz gerçek açık ve net olarak ortada iken yani Amerika başta olmak üzere konsey üyelerinin tümünün düşünceleri ve tavırları ortada iken, Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmeyen hiçbir görüşün Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilemeyeceği ortada iken, bir insan hangi akılla Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırır? Acaba kurulduğu günden bu güne kadar daima İsrail’in güvenliğini esas alan Güvenlik Konseyi ve BM’nin tavırları mı reel politiktendir yoksa Müslümanlara kan kusturan tüm İsrail gibi zalimlere karşı Müslümanların ordularının harekete geçirilmesi mi reel politiktir?

Amerika başta olmak üzere İsrail’i korunmayı kendileri için birinci derecede görev addeden tüm sömürgeci ülkeler ve onların emri altında çalışan ülkelerin oluşturduğu Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırmak mı reel politiktir yoksa Allah ve Rasulünün emirlerini icabet etmek mi?

Herhangi bir çözüm, yaptırım hatta ve hatta kınama kararının dahi çıkmayacağını bile bile Birleşmiş Milletleri ve Güvenlik konseyini, uluslararası toplumu toplanmaya çağırmak mı reel politiktir yoksa İsrail’i tükürükleriyle boğmaya hazır olan İslam dünyasını ve bu ülkelerin ordularının İsrail’e karşı savaşa çağırmak mıdır reel politik olan.

Nitekim 18 Temmuz 2014 tarihinde Ürdün’ün talebiyle toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde, İsrail’in saldırılarının durdurulmasını amaçlayan herhangi bir karar tasarısı ya da bildiri gündeme gelmedi. Tam tersine ABD ve Avustralya başta olmak üzere birçok ülkenin temsilcisi konuşmasına “Hamas’ın roket saldırılarının kabul edilemez olduğu ve bu saldırılar karşısında İsrail’in kendisini savunmasının meşru olduğu” ifadesiyle başlayarak Hamas’ı kınayan bir açıklama çıktı.

Görünen köy kılavuz istemez, bu türden yollara başvurulmasının İsrail’e katliamları için zaman kazandırmaktan başka bir anlamı olabilir mi? Olayların başladığı ilk günlerde “Uluslararası toplumu İsrail’e baskı kurmaya çağırıyorum” şeklinde bir açıklama yapan ve bu türden açıklamaları halen daha da devam ettiren Başbakan’ın bu ifadelerinin üzerinden çok geçmeden; “Uluslararası toplumun baskısını dikkate almayacağını” açıklayan Netenyahu’nun sözleri ortadayken, gelişmeler ve yaşanan olaylar da bunu ortaya koyarken nasıl olur da uluslararası toplum denilen ucubeden bir hayır beklenilebilir?

Acaba bunların hangisi akla uygundur? Acaba kimin söylediği gerçektir? Allah ve Resulünden gelenler mi hakikattir yoksa Amerika gibi sömürgecilerden merhamet dilenmek mi gerçektir?

اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشيدٌ “İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” (Hûd: 78)

Geçmişte defalarca benzeri saldırıları gerçekleştiren ve karşısında ciddi anlamda hiçbir tepki ile karşılaşmayan İsrail’in durumunu görmüyor musunuz? Bugüne kadar da aynı türden konuşmalar hep yapılmadı mı, yapmadınız mı? Nereyi, ne zaman ve nasıl vuracağını, saldırılarına ne zaman son verileceği İsrail tarafından belirlendiği ortada iken halen daha ders almıyor musunuz? Bu tavırlarınızla kime ve kimlere hizmet ettiğinizin farkında değil misiniz?

Namaz kılarken huzurunda secdeye vardığınız vicdanınızdan gelen sese neden kulak vermiyorsunuz? Devletlerarası durum veya reel politik denilen şey mi daha hakikattir yoksa Allah’ın sözü mü? Hak olan şeyin Rabbinizden gelen şey olduğuna inanmıyor musunuz?

اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَرينَ “Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma!” (Bakara: 147)