شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ
“…Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Furkan’ın/Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun…” [Bakara 185]
Rabbimizin insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere inzal buyurduğu yüce kitabı Kur’an-ı Azimü’ş-şan Ramazan ayında inmeye başladı. Ramazan, Allah’ın aylarından bir ay olmasına karşılık aylar içerisinde en değerli, en mübarek aydır. Onu farklı/mübarek kılan şey, bu ayda güneşin daha bir farklı doğması, çiçeklerin başka açması, güllerin bir başka kokması değil âlemlerin Rabbinin Kelamı’nın bu ayda inmeye başlamış olmasıdır.
Madem “Ramazan ayı Kur’an ayıdır” diye meşhur bir hakikat ortada dolanmaktadır öyleyse gelin bu Ramazan, diğer bütün aylar da dâhil her zaman Kur’an’ın gölgesinde, Kur’an’ın sınırlarına riayet ederek yaşamaya azmettiğimiz bir Ramazan olsun. Zaten Kur’an bütün aylarımızı, bütün günlerimizi mübarek kılmak/Rahman’ın rızasına muvafık kılmak üzere gelmedi mi? Ramazan, böyle bir yaşam için başlangıç ve hareket noktamız olsun. Ölüm bize gelinceye kadar Kur’an’ın gölgesi altında yaşayalım. Ki ölümden sonra ukbamız serin ve selamet olsun.
Kur’an’ın gölgesinde yaşanmayan hayat yaşanmış sayılmaz. Ancak onun gölgesinde havanın, suyun, güneşin, toprağın gerçek değeri hakikaten takdir edilebilir. Ancak onun gölgesinde insan olmanın nasıl bir lütuf, Müslüman olmanın nasıl harika bir tercih olduğunun ayırdına varılabilir. Ancak onun gölgesinde değerli ve değersiz şeylerin gerçekten farkına varılabilir. Onun gölgesinde yaşanmayan bir hayatı yaşanmaya değer bulan kim varsa neyi kaybettiğinin farkında olmadığından böylesi bir sığlığa razı oluyordur. Onun gölgesinde hayat derindir, gerçek anlamını kavramıştır. Sözü uzatmadan, sizi yazmış olduğu tefsir kitabına “Fi Zilal-il Kur’an/Kur’an’ın Gölgesinde” ismini veren merhum Seyyid Kutub’un bu tefsirine yazmış olduğu mukaddimeden birkaç pasajla baş başa bırakıyorum:
“Kur’an’ın gölgesinde hayat bir nimettir. Bu nimeti ancak tadanlar bilir. Ömrü yükselten, safiyete ulaştıran ve mübarek kılan bir nimet…
Kur’an’ın gölgesinde yeryüzünde dalgalanan cahiliyyeti yükseklerden seyrederek, yer ehlinin önem verdiği küçük ve değersiz şeyleri temaşa ederek yaşadım… Bir büyüğün çocukların oyunlarını, çocukların davranışlarını, çocukların kırık dökük konuşmalarını seyrettiği gibi, ben de, bu cahiliyyet mensuplarının çocukça bilgileriyle, çocukça düşünceleriyle ve ellerindeki bu oyuncaklara gösterdikleri ihtimamlarıyla nasıl sevindiklerini seyr ede ede yaşadım…
Hayret ediyorum!.. Ne oluyor bu insanlara? Ne oluyor bunlara da, kokmuş bataklıkta yuvarlanıp duruyorlar ve o yüce, ulvi daveti duymuyorlar! Hayatı yükselten, mübarek kılan ve berraklaştıran daveti!..
Kur’an’ın gölgesinde Allah’ın isteğine uygun düşen insan hareketiyle Allah tarafından yaratılan şu kâinatın hareketi arasındaki o güzel insicam ve uygunluğu hissederek yaşadım… Sonra baktım… ve kainat kanunlarını çiğneyen insanoğlunun bocalayışını; öğrenerek elde ettiği basit bilgilerle Allah tarafından yaratılışında lütfedilmiş olan fıtratı arasındaki çarpışmayı seyre koyuldum. Kendi kendime ‘Hangi melun şeytandır, insanın adımlarını bu cehenneme doğru çeken?’ diyordum.
Kur’an’ın gölgesinde yaşarken insanın, bidayette de, nihayette de beşer tarafından kendisine takdir edilen bütün kıymetlerden daha da üstün olduğunu gördüm… O, Allah’ın ruhundan bir nefha ile vücut bulan bir insandır: ‘Artık onu tamamlayıp da ruhundan ona üfleyince, derhal ona secdeye kapanın.’ [Sad 72] İşte o nefhadan dolayıdır ki; yeryüzünde Allah’ın halifeliğini yapmaktadır. ‘Hani Rabbin meleklere: Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, demişti.’ [Bakara 30] Ve yeryüzünde bulunan her şey onun emrine verilmiştir. ‘Yeryüzündeki her şeyi emrinize müsahhar kıldı.’ [Casiye 13]”
Ve Kur’an’ın gölgesinde daha neler neler…
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ اٰمِنُونَ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِۜ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
“Kim (ilâhî huzura) iyilikle gelirse ona daha iyisi verilir; o gün onlar kıyamet dehşetinden de emin olurlar/bundan etkilenmezler. Ama kimler de kötülükle gelirse işte onlar yüzüstü cehenneme atılırlar. Yaptıklarınızın karşılığından başkasını mı göreceksiniz?” [Neml 89-90]
___
#RamazanArınmaZamanı