Qırım’da Hizb-ut Tahrir, Zorluklar Ve Gerçekler
10 Ekim 2013

Qırım’da Hizb-ut Tahrir, Zorluklar Ve Gerçekler

Makalemi iki bölüm olarak ele aldım. İlk bölümü gerçekleştirdiğimiz ziyarete, ikinci bölümü ise Qırım devleti, altın devri, yıkılışı ve Müslüman Qırım Tatarlarının sürgün edilişi ve yurda tekrar geri dönüşü hakkında kısa bilgiler vererek Qırım hakkında öncül bilgiler olmasını istedim.

Hizb ut Tahrir Ukrayna’nın 7-8 Ekim tarihlerinde Qrım’da düzenleyeceği “Sovyet Sonrası Dönemde Hizb ut Tahrir ve Davet, Zorluklar ve Gerçekler” başlıklı konferansa katılmak üzere dört günlük bir ziyaret gerçekleştirdik. Uçaktan iner inmez ilk dikkatimi çeken şey soğuktan burnu havuç gibi kızarmış askerleri görmüş olmamdı. Daha pasaportları kontrol ettirecektik ki, sarışın bir istihbarat polisi bir arkadaşımızın pasaportuna bakmak istedi ve kafilece istihbarat ofisine davet edildik. Burada bir dizi sorulara muhatap kaldıktan sonra “no problem” deyip bizi bıraktılar ve böylece otelin yolunu tuttuk.

Qırım ziyaretimizin ikinci gününde sabah saat 08.30’da Forum’un yapılacağı yere bizi götürmeye gelen kardeşimiz Forumun hayırla neticelenmesi için dua yapmamızı istedi ve hep beraber ellerimizi semaya açarak Allah Subhanehu Ve Teâlâ’ya dua ettik. Ardından, Lenin Meydanı’nda yer alan “Ukrayna Tiyatro salonuna” birçok ülkeden gelen Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanları ve İnsan Hakları Örgütleri’nin savunucuları ile birlikte Forumun yapılacağı yere gittik. Lenin heykelinin bulunduğu meydan Hizb-ut Tahrir aktivisleri tarafından doldurulmuş ve yoğun medya ilgisi ve çok sayıda polis ilk başta dikkatlerimizi çekenlerdi.

Ancak Ukrayna hükümetinin hiçbir gerekçe ve açıklama yapmaksızın Konferansı iptal ettiğini öğrendik. Bunun üzerine Forumu düzenleyen Hizb-ut Tahrir/Ukrayna sorumluları dışarıdan gelen misafirleri tekrar otele götürdüler ve forum’un bir bölümünde yapacakları açıklamalarını Lenin meydanında bir miting düzenleyerek gerçekleştirdiler. Miting’de Hizb-ut Tahrir Partisi metodu, çalışmaları ve hedefi doğrultusunda bilgiler verdiler.

Forumun ikinci bölümünü teşkil eden çeşitli ülkelerden gelen Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanlarının Basın ve İnsan Hakları Örgütleri’nin soru-cevap bölümü ise QHA (Kırım Haber Ajansı)’nda gerçekleşti. Böylece tüm engellemelere rağmen program eksiksiz bir şekilde –b- planları devreye girerek sürdürüldü.

Basın açıklamasında Hizb ut Tahrir Ukrayna Medya Bürosu Başkanı Fazıl Amzayev Forum’un engellenmesi hakkında değerlendirme yaptıktan sonra Hizb-ut Tahrir hakkında kısa bilgiler verdi. Ardından Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Bürosu Başkanı Osman Bahhaş söz aldı ve Hizb-ut Tahrir’in fikir metod ve hedefinin ne olduğu noktasında bilgilendirmeler yaparak soru cevaba geçildi. Hizb-ut Tahrir’in Ukrayna’da ki çalışmaları, mali kaynakları, anti semitik olup olmadığı ve Türkiye’de ki Hizb-ut Tahrir çalışmaları hakkında muhatabına göre birçok sorular soruldu. Burada da medya ve gazeteciler çok yoğun ilgi gösterdiler.

Ziyaretimizin 3. Günü olan 8 Ekim tarihinde ise “ “Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde Müslümanlara karşı dini baskılar”” konulu yuvarlak masa toplantısı gerçekleşti. Toplantı, Hizb ut Tahrir Üyesi Ablayamatov Ruslan başkanlığında Hizb ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Başkanı Osman Bahaş, Hizb ut Tahrir Ukrayna Medya Ofisi Başkanı Fazıl Amzayaev, Türkiye’den İmkan- Der Başkanı Murat Özer, Rus insan hakları örgütü Memorial’in Orta Asya direktörü Vitaly Ponomarov, Kırım Vozrojdinovya Gazetesi muhabiri Enver Kadirov, Ukrayna insan hakları aktivisti Aulin Alexander, İslam araştırmacısı Bulatov Ayder, Belçika’dan Hizb ut Tahrir üzerine araştırmaları ile bilinen Bruno Cordier, Kırgız insan hakları aktivisti Gapirov Ravşan ve Hizb ut Tahrir üyesi olduğu için 7 yıl Rusya’da hapis yatan Ryadinskiyi Vitaly aktıldı. Yuvarlak masa toplantısını Kırım Kültür Bakanlığı Din İşleri Temsilcileri, Vozrojdinovya Gazetesi, Kırım Milli Meclis parlamenteri ve birçok medya temsilcisi, İnsan Hakları Organizasyonları Temsilcileri, televizyonlar takip etti.

Katılımcılar “Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde Müslümanlara karşı dini baskıları” ele alan özelliklede Hizb-ut Tahrir aktivislerine yönelik uygulanan baskıları çok güçlü bir şekilde dile getirdiler. Yuvarlak masa toplantısı Ukrayna, Rusya ve Avrupa basınında geniş yer aldı. Ukrayna Hükümeti o kadar rahatsız oldu ki, Sağcı Svoboda Partisi Milletvekili Eduard Leonov, Hizb-ut Tahrir Partisinin Ukrayna’da faaliyet yapmasının yasaklanmasını talep etti. (QHA)

Sonuç olarak ziyaretimizden aktarabileceğim, Hizb-ut Tahrir’in, Qırım halkı tarafından bağrına basıldığı, İslam’a ve onun yönetim biçimi olan Hilafet devletine duyduğu yoğun özlemi zikredebilirim.

Diğer taraftan Hizb-ut Tahrir Partisine, çalışma yaptığı elli’ye yakın devlette hiç değişmeyen iki yüzlü hukuk anlayışları, keyfi uygulamaları ve marjinal gösterme gayretlerinin hiç farklı olmamasını söyleyebilirim.

Ancak Hizb-ut Tahrir siyasi bir Parti olması hasebiyle tüm bunlara karşı yürüttüğü siyasi mücadelesi, fikir-metod-hedef bütünlüğünde değişmeyen sahih kitleleşmesi tüm dünya Müslümanları içerisinde rağbet görmeye, kartopu misali her geçen gün güç ve kuvvet kazanmaya devam etmektedir.

Son olarak; Hilafet özlemi ile yanan ve bizleri öz kardeşlerinden daha sıcak bir şekilde karşılayıp misafir eden Qırım’daki Hizb-ut Tahrir gençlerine buradan en kalbi duygularımla selam gönderiyorum.

Makalenin İkinci Bölümü:

Qırım Devleti:

Qırım Devleti, 1441-1783 yılları arasında Qırım’da hüküm sürmüştür. Altın Orda’nın yerini alan dört Hanlıkların en uzun süre hüküm sürenidir. 1774 yılından Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanışına kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalmıştır.

Qırım’ın altın çağı diyebileceğimiz 1551’de tahta geçen I. Devlet Giray, 1571’de başarılı bir seferle Moskova’yı kuşattı. Çerkezler, Nogaylar ve Kıpçaklar gibi halklardan oluşan büyük ordusuyla Rusları yendi ve Moskova’yı yaktı (Moskova Yangını). Bu seferden sonra Devlet Giray, ertesi yıl için tüm Rusya’yı içine alan büyük çaplı bir fetih planı hazırladı, ama 1572’de Moskova'nın 60 km güneyinde, Molodi’de uğranılan yenilgi üzerine plan iptal oldu (Molodi Savaşı).

Ruslarla yapılan 1676-81 Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti, Ruslarla görüşme yapma yetkisini Qırım Hanlığı’na vermiştir. Qırım Hanı Murat Giray da Ruslarla 20 yıllık bir barış imzalamıştı.

  1. yüzyılın sonlarına gelirken Moskova çarlığı artık güçlü bir devlet olan Rus İmparatorluğu hâline gelmişti; Tatarlar için artık Moskova’yı vergiye bağlamak çok zordu. Moskova dışında ise Lehistan oldukça güçlenmiş, Rusya’nın her yerine yayılan Kozaklar ise devamlı akınlarda bulunacak konuma gelmişlerdi.

II. Viyana Kuşatması’nda da Murat Giray ve Kırım Ordusu Osmanlılara yardıma gelmiştir. Murat Giray azledilmesinin ardından II. Hacı Giray tahta geçmiştir. II. Hacı Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra, 1684’te tahta geçen ve parlak bir hükümdar olan I. Selim Giray, Kutsal İttifak güçlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği savaşlarda önemli rol oynadı. Rusların Kırım Seferleri’ni, Lehlerin 1687-1688 seferlerini püskürttü, dört kez geçtiği Kırım tahtında büyük başarılar elde etti.

Selim Giray'ın başarılarına rağmen Osmanlı Devleti bu savaşları kaybedip Karlofça Antlaşması’nı imzaladı. Sonraki dönemlerde Osmanlı’nın Avrupa karşısında gerilemesi ve Rus Çarlığı’nın yükselişi Qırım’ı oldukça etkiledi. 1735-1739 Osmanlı-Rus Savaşı içerisinde, 1736’da, Ruslar Bahçesaray’a kadar inip bölgeyi yağmaladılar.

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'nda; Besarabya 1770'lerde, Kırım Yarımadası da 1771'de, Ruslar tarafından işgal edildi. Bu saldırılara Kırım Giray karşı koymaya çalıştı. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Qırım, Osmanlı himayesinden çıkartılıp bağımsız hale getirildi. Sadece dînî işler için Osmanlı halifesinin yetkisi tanındı.

1777'de Rus yanlısı olarak bilinen Şâhin Giray tahta geçti, Osmanlı yanlısı olan II. Bahadır Giray, hanlık mücadelesinde Şahin Giray'ı yenemedi. Bu dönemde Ruslar bölgeye çokça Slav göçmen yerleştirdiler. 1779'da imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi ile Qırım hanlarının serbestçe seçilmesi, Rus askerlerinin Qırım’dan çekilmesi, Osmanlı Devletinin Şahin Giray'ı tanıması maddelerini kabul edildiyse de Ruslar antlaşmaya uymadı. 1783'te II. Katerina'nın emriyle Kırım işgal edildi. Artan Rus etkisine karşı halk ayaklandı ve Bahadır Giray tahta geçirildi, Şâhin Giray ise Ruslar'a sığındı; 1785'te Şâhin Giray Rus Ordusu'nu arkasına alarak Kırım'a geri geldi. Daha sonra Ruslar'dan istediğini bulamayıp İstanbul'a sığındıysa da önceki hareketlerinin bedeli olarak Rodos'a sürülüp orada idam edildi.

Osmanlı Devleti Qırım'a giren Rus Ordusu'na karşı yeni bir savaşa giriştiyse de başarılı olamadı ve 1792'de Yaş Antlaşması ile Kırım'ın Rusya'ya ilhakını kabul etti.

Sürgün:

1783 yılında Qırım'ın Rusya İmparatorluğunca ilhakıyla birçok kez Rus devlet adamları tarafından sürgün kararı konusunda görüşülmüştü. İkinci Dünya Savaşı'nın 1941 - 1944 yılları arasında Alman işgali altında olan Qırım'da, Qırım Müslümanlarının bu zaman içerisinde Almanlar ile "işbirliği" içinde olduğu gerekçe gösterilerek 1944 yılında Sovyet hükümeti tarafından toplu sürgün kararı çıkarıldı.

Qırım Müslümanlarının Sürgünü, Qırım Müslümanlarının 1944 yılında Özbekistan SSC ve Sovyetler Birliği'nin diğer bölgelerine devletin aldığı kararla organize bir şekilde sürgün edilmesidir. “Buhar makinesi” sürgünün sembolü olmuştur.

Sürgün, 18 Mayıs 1944 tarihinde tüm Qırım yerleşim yerlerinde başladı. Eyleme 32.000'den fazla NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) birliği katıldı. Toplamda resmi rakamlara göre193.865 Kırım Müslüman Tatar sürgün edildi. 151.136 kişi Özbekistan SSC'ye, 8.597 Mari ÖSSC'ye, 4.286 Kazakistan SSC'ye, geriye kalan 29,846 kişi ise Rusya SFSC'nin çeşitli oblastlarına (eyalet) sürgün edildi.

Qırım Müslüman Tatar aktivistlerin verilerine göre nüfusun yaklaşık %46'sı bu zaman içerisinde hayatını kaybetti. Sürgün boyunca toplam nüfusun yaklaşık %45'i açlık, susuzluk ve hastalık nedeniyle ölmüştür. Sovyet muhaliflerinin bilgilerine göre, pek çok Kırım Müslüman Tatarı, Sovyetler GULAG (cezai çalışma kampları) sistemi tarafından yapılan büyük ölçekli projeler için işçi olarak çalıştırılmıştır.

Geri Dönüş:

Taşkent'de düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı halk gösterilerini müteakip 5 Eylül 1967'de S.S.C.B. Yüksek Sovyeti Prezidiumu "Qırım'da Yaşamış Tatar Milliyetinden Yurttaşlar Hakkında" bir Kararname yayınladı. Bu kararnamede, "evvelce Qırım'da yaşamış Tatarlar"ın sürgün edildikleri yerlerde ne kadar geniş haklara sahip oldukları hususundaki klasik demagojinin yanı sıra, Qırım Müslüman Tatarlarının bundan böyle Sovyetler Birliği'nin her yerinde yaşama hakları olduğu kaydediliyordu. Bu kararname’nin neşriyle birlikte, yüzlerce Qırım Müslüman Tatar ailesi Qırım'a hareket etti. Ne var ki, Qırım'daki mahallî idareciler söz konusu Kararname’nin münhasıran "emperyalist propaganda"yı etkisiz kılmak maksadıyla neşredildiği ve Qırım Müslüman Tatarları için Sovyetler Birliği'nin her tarafında yaşayabilmeleri hususunun hiç bir şekilde Qırım'a yerleşmeleri mânâsına gelmediği hususunda merkezden "izahat" almışlardı. Böylece, Kırım'a dönen Qırım Müslüman Tatarlarını geri göndermek üzere derhal tedbirler almaya giriştiler. Qırım Tatarları Kırım'da ev satın aldıklarında, oturma izni ve iş temini gibi hususlarda bunları noterde tasdik ettiremiyor, sonra da oturma izinleri olmadığı için defalarca ceza ödüyorlar ve nihayet pasaport düzenini ihlâl ettikleri için hüküm giydirilerek cebren Kırım dışına çıkarılıyorlardı. Bütün bunlar mahallî yetkililerin Qırım Müslüman Tatarlarına reva gördükleri standart muameleydi.

Qırım dışına atılmalarının bazen trajik neticeleri olmaktaydı. Qırım'dan ailesi ile birlikte fevkalâde gaddarâne bir muameleyle dışarı sürülen 35 yaşındaki Fevzi Seydaliyev'in hikâyesi buna bir örnektir, Seydaliyev Qırım'dan dışarı çıkarıldıktan sonra Moskova'ya giderek Kızıl Meydan'da protesto gösterisi yapmaya kalkıştı. Derhal tutuklandı ve kapatıldığı Dnepropetrovsk şehri hapishanesinde 19 Ekim 1968'de öldürüldü.

46 yaşındaki üç çocuk babası Musa Mamut Qırım'ın Beşterek (Donskoe) köyünde 23 Temmuz 1978'de tekrar Qırım'dan dışarı çıkarmak üzere evine gelen mahallî Sovyet idarecilerinin önünde protesto maksadıyla üzerine benzin dökerek kendini yaktı.

Qırım'dan dışarı çıkarılma esnasında vücutlarına ağır darbeler alan birçok çocuk da sonradan hayatlarını kaybetti yahut ömür boyu sakat kaldı.

Bununla birlikte, Qırım Müslüman Tatarlarının kitlevî dönüşüne bağlı olarak Qırım'daki mesken fiyatlarının fâhiş bir şekilde yükselmekte ve aynı sebepten sürgün yerlerini terk eden Qırımlıların satmak istedikleri evlerin fiyatları da düşmekteydi. Böyle olunca, Qırım Müslüman Tatarlarının ev satın almak yoluyla Qırım'a dönmeleri çok zorlaştı. O zaman da, Qırım'a geri dönen Qırım Müslüman Tatarlarına üzerinde kendi imkânlarıyla ev kurabilecekleri arazi payları tahsis edilmesi meselesi gündeme geldi. Qırım Tatarlarının mahallî idarecilere bu yöndeki bütün müracaatlarına boş arazi olmadığı cevabı verilirken, aynı zamanda Rus ahaliye bahçecilik yapmaları, ev ve dağa (yazlık ev) kurmaları için hızla toprak dağıtımına başlandı. O kadar ki, bazen Rus ahaliye arazi dağıtımı işyerlerinden (meselâ, Akmescit şehrindeki "Foton" ve "Fiolent" fabrikalarından) yapılıyor, onlara bu toprakları alarak kullanmalarının bir "yurtseverlik borcu" olduğu, aksi takdirde söz konusu arazilerin dönmekte olan Qırım Müslüman Tatarlarının e

line geçeceği ve böylelikle Qırım'ın " Müslümanların " olacağı belirtiliyordu.

Qırım Müslüman Tatarları tarafından boş arazilerin ilk işgali vakası Ağustos 1989'da Bahçesaray rayonunda gerçekleşmiş ve bilâhare bütün Kırım'a yayılmıştır. Sovyet makamlarının buna cevabı Kırım Tatarlarının buralarda kurduğu çadırlara baskınlar düzenleyerek onları dağıtmak, cezâî takibâta geçmek ve tevkifler yapmak şeklinde olmuştur.

Bütün bunlara rağmen, Qırım Müslümanları sarsılmaz azmi sayesinde işgal ettikleri toprakların büyük kısmı ellerinden geri alınamadı. Bu durumda mahallî yetkililer belirli bir müddet içinde bu fiilî durumu "kanunîleştirmeye" mecbur kaldılar. Sonraları zâten geri almaları mümkün olmayan bu parsellere işaret ederek Kırım Tatarlarına ne kadar çok arazi "tahsis etmiş" oldukları hakkında beyanlarda bulunacaklardı. Böylelikle, iki-üç yıl içinde on binlerce Qırım Müslüman ailesi vatana dönmeye ve hiç değilse boş parseller üzerinde ikâmet ruhsatı almaya muvaffak oldu.

12 Şubat 1991 tarihli kararla Ukrayna Hükümeti, Qırım referandumunun neticelerini tasdik ve teritoryal esaslı Qırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin teşkilini kabul etmiş oldular.

Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Rus olmakla birlikte, ülkede Ukraynalılar ve Kırım Tatarları oldukça büyük nüfusa sahiptir. Ruslar: %58,32; Ukraynalılar: %24,32; Kırım Tatar Müslümanları: %12,1; Beyaz Ruslar: %1,44; diğer Tatarlar: %0,54; Ermeniler: %0,43; ve Yahudiler: %0,22.[7]