[ناصية] “Nasiye” yani “perçem” kelimesi, Araplar için bizim anladığımız karşılığıyla kakülden çok daha fazlasını ifade ediyor. Perçem/kakül anlamı taşıyan [ناصية] “nasiye” kelimesini Allah Azze ve Celle ayetinde de kullanmıştır:
[كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِۙ] “Hayır, hayır! O bu tuttuğu yoldan vazgeçmezse, onu perçeminden tutup ateşe sürükleyeceğiz.” Bununla birlikte Arapların bu kelimeye örfi olarak yükledikleri başka anlam da vardı. Ki ben bu makalemde yükledikleri mecaz anlamından yola çıkarak bazı hususlara temas edeceğim. Şimdi paylaşacağım ayet-i kerimede ise Rabbimiz “nasiye” kelimesini tam da Arapların mecaz olarak yükledikleri manada kullanmıştır. Şöyle buyurmuştur:
[اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ] “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş olmasın/her canlının perçemi Allah’ın elindedir.”[1]
İmam Kurtubi ayet-i kerimenin tefsirinde şu ifadelere yer verir: “İbn Cüreyc der ki: Özellikle [ناصية] ‘nasiye’nin kullanılma sebebi, Arapların bunu bir kimseyi zillet ve boyun eğmekle nitelendirmek istedikleri vakit kullanmalarındandır.” Yine aynı şekilde Araplar: [ناصية فلان بيد فلان] “filanın perçemi/kâkülü ancak filanın elindedir” ifadesini yaygın olarak kullanırlar. Bu ifadeyi kullanarak; o kimseye itaat etmeyi ve dilediği gibi yönlendirmesini kast ederler. Yine bu ifade ile; “filan filana itaat etmektedir ve onun emrinde yaşamaktadır” demeyi amaçlarlar.
Allah Azze ve Celle “nasiye” kelimesini onların çok yaygın olarak kullandıkları boyun eğmek ve boyunduruğu altına girmek anlamında kullanmıştır. [مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا] “Hiçbir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş olmasın” ifadeleriyle de onların, dahası hepimizin anlayacağı dilde; “sizin boyun eğeceğiniz tek ilah Benim, sadece Bana itaat edecek Benden başkasının egemenliğini asla kabul etmeyeceksiniz*”* demek istemiştir. -Tabii ki Allah en doğrusunu bilir-
Başka bir ifadeyle; Allah Azze ve Celle, her kulun perçeminden tutarak onu mutlak hâkimiyet ve tasarrufu altında bulundurmaktadır. Muhakkak ki, kulun her türlü hüküm ve tasarrufunda tek söz sahibi Allah’tır.
Kısacası yeryüzündeki bütün canlıların ve de özelde insanların perçemi Allah’ın elindedir. O’nun elinde olmalıdır. Allah bütün perçemleri elinde tutan yegâne ilah olduğunu beyan ederek; perçemlerimizi elinde tutan Allah’a itaat etmemizi ve egemenliği Kendisine hasretmemizi bizlerden talep etmektedir.
Öyleyse herkes kendisine sorsun: “benim perçemim kimin elinde?”
Herkes kendi perçeminin kimin elinde olduğuna iyi baksın!
Kimin elinde perçemler;
Allah’a masiyeti emreden heva ve arzuların mı?
Allah’ı yok sayarcasına hükümler ihdas eden laikliğin mi?
Allah’tan daha iyi biliriz dercesine hayatı şekillendiren demokrasinin mi?
Batı’nın birebir taklit edilmesini sağlayan Batı hayranlığının mı?
Dünya menfaatlerinin mi? Yoksa bir takım korkuların ve endişelerin mi?
Mademki “perçemi filanın elinde” demek, onun o kişiye itaat etmesi ve egemenliği ona vermesi demektir; öyleyse üzerimize uyguladıkları Batı kanunları ile maalesef yöneticilerin perçemlerinin Allah’tan başkasının elinde olduğunu üzülerek de olsa söyleyebiliriz.
Fuhşiyatı İslâm haram kıldığı hâlde Batı’nın direktifleri doğrultusunda meşru sayan yöneticilerin perçemleri, Allah’ın değil Batı’nın elindedir.
İslâm’ın gemisi dururken; Batı ile aynı gemide olmakla övünen yöneticilerin perçemi, Allah’ın değil kendilerine öykündükleri Batı’nın elindedir.
İslâm’ın azılı düşmanları sömürgeci kâfirler özellikle de gasıp Yahudi varlığı “İsrail” ile Allah’ın kat’i haram emrine rağmen “reel siyaset” safsatası adı altında dostluk ve stratejik işbirliği yapan yöneticilerin perçemleri, Allah’ın değil sömürgeci kâfirlerin elindedir.
Allah’a ve Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e savaş açmak kabilinden olan faizi ekonomi politikalarının esası hâline getiren yöneticilerin perçemleri, Allah’ın değil kapitalizmin elindedir.
Allah’ın “adaletli olunuz” emrini yok sayarcasına hareket ederek zulmeden yöneticilerin perçemleri, Allah’ın değil kaybetmekten korktukları koltuklarının ve şahsi menfaatlerinin elindedir.
Hâlbuki Allah, kulların üzerinde tek tasarruf sahibidir. O’nun mülkünde sadece O’nun sözü geçmelidir. Noksan bir varlık olarak insan haddini bilmeli, aciz bir varlık olduğunu asla unutmamalıdır. Allah’a rağmen hüküm ihdas etme cüretinde asla bulunmamalıdır. Egemenliği perçemin asıl ve mutlak sahibi olan Allah’a vermelidir. Perçemlerin sahibi olan Allah’ın nizamını, yeryüzüne hâkim kılmalıdır.
Allah’ı yok sayarcasına egemenliği şeriattan başkasına verenlerin vay haline!
Perçemlerinin asıl sahibi olan Allah’a isyankâr olan kulların vay haline!
Bu dünyada Allah’ın hükümlerinin hiçe sayarak büyüklenip ceberutluk ve müstekbirlik yapıp mahşerde Allah Azze ve Celle’nin; [أَنَا المَلِكُ، أَيْنَ مُلُوكُ الأَرْضِ أَيْنَ الْجَبَّارُونَ أَيْنَ الْمُتَكَبِّرُونَ] “Melik benim! Nerede yeryüzü melikleri? Nerede cebbarlar, nerede mütekebbirler?”[2] sözüne muhatap olanların vay haline!
[1] Hud Suresi 56
[2] Muslim