Bir sistemin işe yarayıp yaramadığını, bir nizamın iyi olup olmadığını anlamak için kaç yıl geçmesi gerekir? 5, 10 ya da 50 yıl mı? İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de iktidardaki etkinliği ile birlikte ele alındığında, batılılaşma sevdası ile başlayıp Batı nizamının tahkim edilmesinin üzerinden bir asırdan fazla bir süre geçti. Muasır medeniyete ulaşmak adına Batı’dan ithal edilen, laiklik ve ulusçuluk temelli demokrasi nizamı ve cumhuriyet sistemi bir asırdır uygulanmasına rağmen istenilen kalkınma ve refah düzeyine ulaşılamadı. Buna rağmen bu sistemde niye ısrar ediliyor?
Evet, laiklik ve ulusçuluk zemininde inşa edilen demokratik hayat nizamı, Müslüman halkları kalkındırmadığı gibi mutlu da etmedi. Sorunun asıl kaynağı, bizlere dayatılan bu ithal nizam olmasına rağmen sorun, sürekli olarak nizamı infaz eden iktidarlarda görüldü. Oysa bu nizam, sistemin kurucu kadrosu tarafından yıllarca demir yumrukla uygulandı. Yeni hayat tarzı ile cumhuriyete muhalif ne kadar isim varsa asıldı, kesildi, sürüldü ama geride kalanlar yine mutlu olmadı. Kurucu kadrodan sonra nizam, tek parti sistemi ile uygulandı olmadı, çok partili sisteme geçildi, yine olmadı.
Mevcut nizamı, tek başına sağ partiler uyguladı yine kalkınamadık. Darbeler ile askerler iktidar oldu, sol partiler geldi, koalisyon hükümetleri kuruldu ama bir türlü refah düzeyini yakalamadık. Sağ ve sol partiler ittifak kurdular, nizamı birlikte uyguladılar, bu süre içinde kurdukları sistem fabrikasında üç nesli öğüttüler ama nafile, yine mutlu ve düzeyli bir toplum olamadık.
İnsanların adalet ve kalkınmaya aç kaldıkları bir zaman diliminde, adalet ve kalkınma ismi ile iktidara talip bir parti kuruldu. Daha önce nizamı infaz etmede denenmeyen, İslâmi cenahtan gelip kendisini muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan bu parti, 16 yıl tek başına iktidar olarak, laik demokratik nizamı uygulamasına rağmen biz yine ne adaleti bulduk ne de kalkındık. Bir asır boyunca bu kadar çok farklı kesimlerce bu nizam uygulanmasına rağmen bir kalkınma sağlanamadı.
Çünkü sorunun kaynağı, nizamın ve sistemin kendisidir. O halde, ey iktidar ve iktidara talip olanlar! Neden halen bu fasit ve batıl nizamda ısrar ediyorsunuz? Olmuyor işte, olmuyor! Her kim bu nizam ile yönetmeyi denedi ise kalkınamadık.
Ülke servetinin yüzde doksanını ellerinde tutan yüzde birlik bir kesim, mevcut sistemden memnun olabilir. Çünkü bunlar, her iktidara müdahale edip her istediklerini alabilmektedirler. Diğer taraftan, sistemin fabrikalarında öğütülmüş, nizamın mayası ile mayalanmış, karanlıkta yaşamaya alışmış az bir kesim, bütün acziyetlerine rağmen, sistemi savunmak adına hallerinden memnun görünüyorlar. Gerçek şu ki halkın büyük bir kısmı yaşantısından memnun değil. Ancak bu ezici çoğunluk, tarihinden koparılmış, akidesinden uzaklaştırılmış ve alternatif bir hayat tarzını düşünmekten aciz bırakılmıştır. Dolayısı ile mevcut sistem içinde yarınlarının daha iyi olabileceği umudunu taşımaktadır. İşte bu noktada bu umudu taşıyan veya umudunu yitirmiş ve tepkisiz kalan herkese seslenmek istiyorum ve diyorum ki:
İnsanlığın, yaşamak adına en fazla ihtiyaç duydukları şey adalettir. Bu sistem, kurulduğu andan beri adaletten uzak, sürekli zulüm üretti. Daha ilk yıllarında sistem, çıkardığı takrir-i sükûn (vatana ihanet) kanunlarından gönümüzdeki terör ile mücadele kanunlarına kadar, hiçbir zaman adil kanunlar çıkarmadı. Yine bu kanunları uygulayan o günün İstiklal mahkemelerinden, yakın geçmişteki Devlet Güvenlik Mahkemelerine ve onların yerini alan Özel Yetkili Mahkemelere kadar hiçbir mahkeme de adil yargılama yapmadı. Doğu Perinçek’in ifade ettiği, “hukuk siyasetin köpeğidir” anlayışı gereğince yargı, hep siyasi iktidarın istedikleri doğrultusunda işletilmiştir.
Yargı zulmünün yakın tarihte de örnekleri çoktur. 28 Şubat sürecinde yargı, iktidara etki eden Kemalist ordunun bakışı ile binlerce Müslümanı zindana attı. Öyle ki halen içerde yatan yüzlerce kişi var. Gülen ve AKP işbirliği ile yargı bu sefer -Ergenekon gibi- bir kısım Kemalist ve yine Müslümanların aleyhinde kararlar almaya başladı. 15 Temmuz darbe girişimi akabinde yargı bu sefer yine Kemalist bir bakışla, Kemalistleri aklayıp büyük tazminatlar ile çıkarırken, Gülen taraftarları ve yine Gülencilerin mağdur ettiği Müslümanlar aleyhine hükümler vermeye başladı. İşin ilginç olanı, sisteme esastan muhalif olan Müslümanlar, ilk günden bu yana hep düşman ceza hukuku anlayışı ile zulme maruz bırakıldı.
Fikir hürriyetinden bahsedip sadece fikirlerini beyan eden Müslümanların cezaevlerine gönderilmesinde ve en son, gazeteci Deniz Yücel ve rahip Brunson olayında da görüldüğü üzere kimse bağımsız ve adil bir yargıdan bahsedemez. O halde hukukun ve adaletin olmadığı kokuşmuş bir yargı anlayışına sahip bu sistemde neden ısrar ediliyor?
Halkın büyük bir kısmı açlık ve yoksulluk ile mücadele ederken, ülkenin kaynakları emperyalist devletlerin şirketlerine peşkeş çekilmektedir. Milletin paraları, yine bu şirketler tarafından borsa ve banka sistemi ile üretim olmaksızın çalınmaktadır. Kapitalist iktisat nizamı ile az bir kesim daha da zenginleşmektedir. Devletin gelirleri neredeyse tamamen vergilere dayanmaktadır. İthalat ve ihracat dengesi arasında uçurum var. “Neden Sanayi ve teknoloji ürünlerini üretemiyoruz, niye bütün bunları ithal ediyoruz”, sorularına mantıklı bir cevap vermek yerine, “tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden biriyiz” diye övünülürdü. Geldiğimiz nokta itibari ile et ve canlı hayvan dâhil nerdeyse bütün tarım ürünlerini ithal eden bir ülke olduk. Trump’ın bir tweet’i ile paramız bütün paralar karşısında değer kaybetmekte ve enflasyon fırlamaktadır. Böylesi bir ekonomik durumu bize yaşatan bu sistem, neden çöpe atılmıyor?
Toplumun ve sosyal dengenin en önemli unsuru olarak bilinen aile kurumunun ne hale geldiğini görmüyor muyuz? Boşanmalar ile parçalanan aileler, arada kalan çocuklar, kadına yönelik şiddete hangi kanun veya uygulama engel olmaktadır?
Bütün ahlaki değerler alt üst olmuş durumda. Her türlü fuhuş teşvik edilmekte ve yaygınlaşmaktadır. Eşcinsellik normal karşılanmakta ve örgütlenip çoğalmalarının önü açılmaktadır. Öyle ki bazı yerlerde binlerce kişinin katıldığı yürüyüşler tertiplendi ki bu sayı çok ciddi bir rakama ulaşmıştır. Para karşılığında çocuklar dahi bu sapık eyleme özendirilmektedir.
Sosyal hayatın her alanında çıkan sorunlar, insanların güven duygusunun yitirilmesine sebep olmuş, merhamet ve tahammüllerini azaltmıştır. Sevgi ve ilgi açlığını yaşayan, hayatı anlamsız bulan yeni nesil, teselliyi alkol ve uyuşturucuda aramaktadır. Bu konudaki istatistiki bilgiler korkunç rakamlara ulaşmıştır. Böylesi bir toplumu meydana getiren sistemi neden hala ayakta tutmaya çalışıyorsunuz?
Mevki ve makamlar liyakat esasına göre işgal edilmiyor. En basit işlere dahi rüşvet ve torpil ile insanlar alınmaktadır. Benden değil diyerek insanlar nedensiz bir şekilde işlerinden edilmektedir. Şahsın kendisinde herhangi bir sorun bulunmadığı halde, abisi, dayısı, amcası fişlenmişse eğer güvenlik soruşmasına takılmakta ve işe kabul edilmemektedir.
Hemen herkesin tanıklık ettiği sorunlardan sadece bir kaçı bunlar. Daha dış siyaset ile ilgili sorunlara hiç değinmedim. Medyaya yansımayan arka sokaklarda yaşanan insanlık dramına, milliyetçi/şovenist duygular ile oluşturulan düşmanlıklara da değinmedim. Hayvanlarda dahi görülmeyen çocuk tacizlerinden de bahsetmedim. Kumar ile umutları diri tutulmaya çalışılan, kolay yoldan zengin olmak için hiçbir değer tanımayan, fikir karşısında fikir ile karşı çıkmaktan aciz, lağım ağızlı bir neslin nasıl peyda olduğundan da bahsetmedim.
Evet, bir asır boyunca ve birçok kesim tarafından uygulanan bu nizam, bizleri kalkındırmadı. Birbirinin hukukuna saygı duyan, adil bir toplum oluşturmadı. Refah düzeyi yüksek, merhamet ve kardeşlik duyguları ile bir araya getirmedi. Tam aksine, fakirlik, zulüm, düşmanlık, bencillik ve bireysellik üreten bu sistemde halen neden ısrar ediliyor?
Ey Müslümanlar! Her yönü ile biz Müslüman halklara zilleti yaşatan, laiklik esası üzerinde bina edilen bu kapitalist demokratik nizamı bırakın. Ona çağıranlara, onu uygulayanlara da destek vermeyin. Eskiden olduğu gibi bizi izzetli kılacak İslâmi hayata ve onun yönetimi olan Râşidî Hilâfet’e dönelim. İslâmi hayata dönmek akidemiz gereğidir. Sonucu ise tarihte görüldüğü üzere adil, şahit ve kalkınmış bir toplumdur.