Olmak yada Olmamak.
Önce "Olmasaydın... Olmazdık" denildi ve bir bütünde varlık ona nispet edildi sünme haşa.
Sanki o olmasaydı bu topraklarda insanlık yok olacaktı. Sanki o olmasaydı halkın Yunanlılardan farkı kalmayacaktı. Sanki o sihirli eli ile bir anda tutuverdi ve her şey onun tutması ile bir anda değişti. Ne kadar "kutsal" bir varlık ki, her şeyin varlığı onun varlığı ile ölçülüp tartılıyor muş.
Sonra "Olmasaydı da olurduk" denildi adeta çok net bir gönderme yapılarak. Yani seni bize İlkokul'dan beri iyi yutturmuşlar, sen olmasaydın da biz olurduk dercesine tabu yıkan bir söylem ile bir kez daha sahneye çıktı Sancaktar dergisi...
Bu gelişmeler çok ilginç olduğu kadar üzerinde yapılacak analizler de o kadar mühim noktaya ulaştı.
Kemalizm uzun yıllar hatta neredeyse 90 yıl boyunca bir ideoloji üzerinden değil kutsanmış bir kişilik üzerinden topluma adeta aşılanmıştı. Müslümanlar, İslam'ı hayattan silip atarak yerine getirdiği Kemalist inkılapları içselleştirerek uygulamadılar aslında. Aksine kendilerine kutsal bir kurtarıcı gibi gösterilen Kemalizm'in yani Atatürkçülüğün doktrinlerine sadece boyun eğdiler.
Nihayetinde kutsallaştırılmış ve tabulaştırılmış bu Atatürkçülük 80 küsur yıl iş yaptı Müslümanlar üzerinde. Öyle ki Kemalizm, üzerinden herkesin menfaatlendiği dairesi geniş bir tabu olmuştu.
Cami cemaati olan dedelerden gözlerinin feri kaybolmuş ninelere, öğretmenlerden imamlara ve müftülere kadar herkes gerektiğinde gizlediği Atatürkçülüğünü ortaya çıkarıyordu.
M. Kemal bugün kalksa Refah Partili olurdu diyen Rahmetli Necmettin Erbakan bile Atatürkçülüğü ile bu "kutsaldan" nemalanmayı ihmal etmedi.
Çünkü M. Kemal bu toprakları düşman işgalinden kurtarmıştı? Çünkü o bu milletin kurtarıcısıydı? İlkokuldan Üniversiteye bilaistisna tüm herkese bunlar öğretildi. Herkes bunu böyle bilmeliydi ve zaten bilmek istemese de bir şekilde bildirildi.
Ama hiç kimse M. Kemal'in İslam'a düşman olan bir lider olduğunu söylemedi. Hiç kimse Peygamberimizin nübüvvetinden biz Müslümanlara emanet olarak kalmış Hilafet'imizi kaldırıp toplumu dinsizleştirdiğini anlatmadı.
Hatta ve hatta, sadece Türkiye'de yaşayanların değil Müslümanların tamamının içine düştüğü buhran ve yok olmanın sebebinin Hilafet'in kaldırılması ile İslam'ın hayattan uzaklaştırılması olduğunu kimse söylemedi.
Hiç kimse bu yok oluşu sağlayan kişinin M.Kemal olduğunu söylemedi...
Çünkü Kemalizm Atatürk'ü topluma kurtarıcı olarak gösterdi yok edici olarak değil...
Hal bu ki Atatürk yok edici oldu...
Olmasaydı ama oldu.
Bugün artık asıl mesele şimdi ne olacağı konusudur...
Bundan sonra ne olacak ve ne olmalı?
Dikkat ediyorsanız, farkında olmadan Kemalist Atatürkçülükten Muhafazakar Atatürkçülüğe doğru sessiz ve derinden bir yol alış var.
80 küsur sene boyunca putlaştırılmış Atatürkçülük artık yıkılıyor. Peki yerine ne konuluyor farkın da mısınız? Muhafazakar Atatürkçülük...
Muhafazakar Atatürkçülükte neymiş diyorsanız kısa kısa alıntılar ile açıklayalım.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 10 Kasım törenlerinde şöyle konuştu: "Türk milletinin onurlu ve şerefli bir millet olarak yaşaması Atatürk’ün hayatı boyunca en önemli hedefi oldu. Demokratik, laik bir yönetim yapısının benimsenmesini sağlamasının önemi de bugün çevremizde yaşananlar dikkate alındığında daha iyi anlaşılacaktır." Abdullah Gül böyle konuşurken siz kalkıp sadece "olmasaydı da olurduk" derseniz yeterli olur mu?
Sadece Sancaktar dergisi için söylemiyorum. Onun özelinde genelde tüm İslami camiaya ve muhafazakarlara söylüyorum: Abdullah Gül'e "Sayın Cumhurbaşkanı siz ne dediğinizi biliyor musunuz" denmeli değil miydi?
Mesele onun olması ile bizim olmamız üzerinden bir sorgulama yapmak ve olmasaydı da olurduk demek meselesi değil ki...
Mesele Atatürk'ün Hilafet'i kaldırıp yerine getirdiği sistem olan demokratik cumhuriyetin sorgulanması meselesidir. Bizim varlığımızı asıl tehlikeye atan bu ne menem şey, demokratik cumhuriyet değil midir.
O halde Kemalist Atatürkçülükten daha tehlikeli olan muhafazakar Atatürkçülüğe söylenecek bir tek sözünüz kalmadı mı? Abdullah Gül'e bir çift sözünüz yok mu?
Başbakan Erdoğan'ın 10 Kasım törenlerindeki konuşmasında "Gazi Mustafa Kemal’in en büyük ideali İstiklal Savaşı’nda muzaffer olmak ve Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarabilmekti. Bütün manialara, yavaşlatma çabalarına rağmen Türkiye, Gazi’nin bu idealini kavramıştır." derken aslında Mustafa Kemal'in ideallerine Türkiye'nin kavuşmasını Ak Parti Hukümetinin sağladığını ima ediyor.
Peki putlaştırılmış Kemalist Atatürkçülüğe hayır diyen Başbakan alkışlanacak ta, "Türkiye Cumhuriyeti tab'en Demokrattır" diyen Atatürk'ü örnek alıp demokrasi vurgusu ile yeni Muhafazakar Atatürkçülük devşirmesi yapan Başbakan'a tek bir söz de söylenmeyecek mi? Yoksa bu gidiş yeni bir kutsallaştırmaya doğru yol mu açıyor?
Asıl en net, en "cesur ve güçlü" çıkışı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaptı. Halbuki Bülent Arınç Ak Parti içerisinde hala biraz radikalliği ile bilinirken şu açıklamayı yapıyorsa: “Her ne kadar onun vücudu toprak olsa da fikirleri ve eserleri yaşamaktadır. Bizler onun yaşayan en büyük eseri Cumhuriyet’in mensuplarıyız." siz hala daha Kemalist Atatürkçülük kavramları üzerinden neyi tartışabilirsiniz? Putlaştırılmış Kemalizm'in toprak altında olduğunu, ama onun fikir ve eserlerinin yaşamakta olduğunu söylemekle kalmayıp bu fikir ve eserlerin en büyüğü olan Cumhuriyet'in mensupları olduklarını söyleyen bu hükumeti şartsız ve sualsiz desteklerseniz "Olmasaydın da olurduk" demenin ne anlam ve önemi kalmış olacak.
Evet muhakkak ki olmasaydı da olurduk. Ve hatta çok çok daha iyi olurduk.
Ama oldu bir kere...
Yıkıldı Hilafet'imiz. Geldi köhne demokrasi ve cumhuriyet.
Asıl şimdi ne olmalı? Bunu konuşmalı değil miyiz? Muhafazakarlık üzerinden Müslümanları demokrat ve cumhuriyetçi ve hatta belki katı birer Atatürkçü yapacak bu gidişe bu yok oluşa dur demek gerekmez mi?
Yıkıntı öyle olduğu gibi mi kalsın?
Oldu mu şimdi?