Okyanus Ötesi’nin ‘Erken Seçim’ Kararı
26 Nisan 2018

Okyanus Ötesi’nin ‘Erken Seçim’ Kararı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Gerek Suriye'de yürüttüğümüz sınır ötesi operasyonlar gerek Suriye ve Irak merkezli olarak bölgemizde yaşanan tarihî önemdeki hadiseler Türkiye'nin bir an önce belirsizlikleri aşmasını zorunlu hale getirmiştir.” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, partisinin Ankara Gençlik Kolları İl Kongresinde 24 Haziran seçimleriyle “Siyasi sistemimizi daha güçlü yapacak yeni bir adımı atıyoruz.” dedi. AK Parti uzun süredir seçimleri zamanında yapma kararlılığını ifade ederken, son dönemde bu söylem revize edildi. Türkiye son üç buçuk yılda beşinci defa sandık başına gidiyor…

MHP yapısı itibariyle, halktan çok laik demokratik devleti önemseyen bir karaktere sahiptir. Bahçeli’nin erken seçim açıklamasında; “Önümüzde kontrol edilemeyen beklenmedik bir takım olumsuz gelişmelerin ortaya çıkma ihtimali asla göz ardı edilmemelidir” ve “bunun pek çok emaresi de şimdiden belirginleşmiştir” dedi. Şayet seçim 2019’da yapılırsa her kesimden seçmen gelişmelerden etkilenir düşüncesi, siyasi çevrelerde hâkim bir anlayış.

Erken seçim kararında etkili olan konular genel olarak; Türkiye’nin gidişatı, yerel seçim handikapları, döviz ve ekonomi piyasalarının sıkışıklığı ve sona gelinen Suriye savaşında gelinen durum olarak zikrediliyor. Özellikle Afrin ve İdlib bölgelerinin Esed’e teslim edilmesi meselesi, Suriye operasyonlarının “zafer” olarak lanse edildiği malum süreci etkilememesi için seçimlerin erkene alınmasını elzem kılan en mühim faktör olarak barizleşiyor. Zira seçimlerin vaktinde yapılması durumunda, bu ihanetin halka izah edilmesi zorlaşacağı ve belki de önemli ölçüde oy kaybedilmesine sebebiyet vereceği korkusu, erken seçim kararını dayatmıştır.

Türkiye’de OHAL, 90 gün süreyle 7. kez uzatıldı. 15 Temmuz’dan bu yana Türkiye, OHAL ile yönetiliyor. Yani ‘asayiş berkemal’… Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre de Cumhur ittifakı, bugün için en iyi dönemini yaşıyor. Şubat ve Mart aylarında yapılan anketler, Ak Parti ve MHP’nin nispeten güçlü bir desteğe sahip olduğunu gösteriyordu. Peki, seçimleri normal tarihten yaklaşık bir buçuk yıl daha erkene aldıran etken neydi? Yangından mal kaçırırcasına bu acelecilik neden?

Türkiye açısından erken seçim kararına sebep olan birkaç faktörü şöyle sıralayabiliriz:

Birinci faktör; Piyasalar sıkıntılı… Konuştuğumuz esnaflar işsizlikten yakınıyor. İş olmayınca esnafın cebine para girmiyor, gider kalemi çok ve en önemlisi devletin aldığı vergiler de, ödenecek faturalar da esnafı kara kara düşündürüyor. Ekonomideki daralmaların piyasaları belirsizleştirdiği ekonomistlerce görülüyor. Önümüzdeki dönemde bütün yönleriyle ekonomiden siyasete hatta Suriye meselesine yönelik şimdiden kestirilemeyen ancak yaşanacak krizleri öngören bir siyasi akılla karşı karşıyayız. Anlayacağınız erken seçim kararı fırtınadan önceki son hamle…

İkinci faktör; “Cumhur ittifakı”, Afrin zaferi(!) havasının ekonomik sarsıntılar altında ezilme ve yok olma ihtimalini de görmeye başladı. Yanı başımızdaki Suriye savaşı yeni gelişmelere gebe… ABD’nin; Afrin’in Rejim’e teslimi ve İdlib’de Rejim’in galibiyetinin sağlanması gibi pis işleri, Türkiye eliyle gerçekleştirilmesi talebi… Bu durumda kamuoyu yönünden bugünkü atmosferin bozulması ve seçmenin AK Partiye güveni sorgulamaya başlaması söz konusu olacaktır. Onun için “bu riski almayalım” düşüncesi İttifak’ı ve İktidar’ı seçim kararını almaya sevk etmiş görünüyor.

Üçüncü faktör; muhalefetin toparlanmasına, hazırlanmasına yetecek süreyi bırakmamak düşüncesidir. Muhalefetin daha Cumhurbaşkanı ve Milletvekilleri isimleri dahi belli değil. Seçimin süresinin kısalığını göz önüne aldığımızda bu muhalefet için büyük bir handikap…

Dördüncü faktör ise; Mart ayında yapılacak yerel seçimlerden önce sandık başına gidilmesini sağlamak ki, AK Parti’nin yerel seçimlerde oy oranının genel seçimlere göre daha düşük olması. Yerel seçimlerde oyların düşük çıkması da seçmeni etkileyecek konulardan bir diğeri…

Devletlerarası ilişkiler üzerinden erken seçimi değerlendirdiğimizde;

1- Büyük devlete bağlı tabi devletler, büyük devletin çıkarlarına zarar verecek eylemlerde bulunamazlar. Çünkü tâbi devletler, dış politikada büyük devlete tâbi olurlar. Dolayısıyla tâbi devletler, büyük devlet tarafından belirlenen plan ya da benimsenen politikaya göre hareket ederler. Bu politikanın en küçük parçasında bile o politikanın dışına çıkamazlar. Dış politika ile ilgili eylemleri, büyük devletin iradesine tâbi olur. Büyük devlet ile istişare etmeden hiçbir davranışta bulunamazlar. Büyük devletin talimatlarına uyarlar.

2- Uydu devlet ise, büyük devlete çıkar bağıyla bağlı olan devlettir. Dış politikanın herhangi bir parçasında büyük devletin yörüngesinden dışarı çıkabilir. Büyük devletin yörüngesinden dışarı çıkmak, uydu devletin yöneticilerinin büyük devlet tarafından iktidara ulaşma etkisiyle doğru orantılıdır. Türkiye’de egemen sınıfın iktidara ulaşmasında Amerika’nın etkisi büyüktür. Zira Erdoğan, Amerika’nın desteği olmadan iktidara gelemeyeceğini ve içerideki nüfuzunu pekiştiremeyeceğini bilmektedir. Dolayısıyla geleceğinin, Türkiye’de kendisi için büyük bir hâkimiyet elde eden Amerika’ya bağlı olduğunu görmektedir. Şöyle ki; Amerika yönetim, yöneticiler, yargı, ekonomi, ordu ve güvenlik birimleri üzerinde hâkimiyet sağlayabilmiştir...

Bundan dolayı Amerika’nın, Türkiye üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Türkiye’de Amerikan Başkanlık sisteminin ABD açısından son derece önemli olması hasebiyle erken seçim kararının ABD’nin talebi üzerine öne alınmış olması göz ardı edilemez bir gerçektir. Yani şuan Türkiye, Amerika’nın yörüngesinde dönmekte olup ABD’nin Türkiye’nin işleri üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde herhangi bir politikada Türkiye’nin Amerika’ya aykırı hareket ettiği görülmemiştir. Önümüzdeki dönemde de bölgede Türkiye’ye verilecek yeni roller için kamuoyunun tepkisine yol açmadan nispeten bugünkü olumlu atmosferde seçimlerin yapılması kurnazca hesaplanmıştır.

Osmanlı Hilâfeti’nin kaldırılmasından sonra Türkiye laik demokratik cumhuriyet rejimi esası üzerine kurulu İngiliz parlamenter sistemiyle yönetildi. 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte hayata geçirilmesi arzulanan, bu kadim İslâm topraklarında ABD’nin ayaklarını daha sağlam yere basmasını sağlayacak olan Amerikan tipi başkanlık modelinin yasallaşmasını sağlamaktır. İngiliz parlamenter sistemiyle “zulüm yüzyılı” yaşayan Türkiyeli Müslümanlara, Amerikan başkanlık modeli, yeni bir kurtuluş reçetesi olarak pazarlanmaktadır.

İster İngiliz modeli ister Amerikan modeli olsun, iki yönetim şeklinin esasını laiklik ve demokrasi oluşturmaktadır… Bugüne kadar bize demokrasiden, laiklikten ne hayır gelmiş ki bundan sonra gelsin! Demokratik laik rejimin bugüne kadar ifsat ettikleri yetmedi mi? Batı’nın tamamında İslâm’a karşı derin bir kin ve nefret var. İslâm’a ve Müslümanlara karşı saldırılar her geçen gün artıyor. ABD’nin topraklarımızı işgali ve vahşi katliamları, Fransa’da başörtüsünün yasadışı ilan edilmesi, İsviçre’de minarelerin yasaklanması ve Almanya’nın başörtü kararı… Bütün bunlar dünyada yükselen din İslâm’a karşı derin bir kinin dışa yansımasıdır.

Demokrasi ve laiklik, Batılıların icat ettiği küfür sistemidir. Onlar İslâm’a ve Müslümanlara saldırılarını artırırken, Müslümanlar İslam yurdunda Batı’ya ait demokrasiyi hâkim kılmak için mi çalışacak? Gelin, batılın yerine İslâm’ı… Küfrün yerine hakkı haykıralım… Ve diyelim ki, La İlahe İllAllah, Muhammedun Rasulullah!

İslâm, tüm insanlık için bir rahmettir. Hilâfet Devleti de, insanlar ve Müslümanlar için bir aydınlık ve kurtuluştur.

Gelin, İslâm ümmetinin kardeşliğini, birliğini ve beraberliğini sağlayacak olan Râşidî Hilâfet’i hayat nizamı olarak var etmek için hep birlikte çalışalım… Yardımcı olarak Allah bize yeter. O, ne güzel vekil, O ne güzel yardımcıdır…

@KadirKasikci_