15 Eylül Pazartesi yeni bir eğitim ve öğretim yılına daha başlanacak. Bu günlerde çarşı, pazarda okul alış verişleri ve istenen en yakın okula çocuklarını yerleşme telaşı ailelerin gündeminde… Diyanet İşleri Başkanlığıda bu Cuma hutbesinde eğitim öğretim yılının açılışını bilginin önemini ayet ve hadisler ile anlatarak eğitim ve öüretim yılına atıfta bulundu. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurmuştur;
“Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi öğret ve ilmimi artır.” (Tirmizi)
“Allah’ım! Faydasız ilimden sana sığınırım.”(Nesai)
Hutbede islam beldelerinin durumu bilgisizliğe bağlanarak şu dua ile hutbeye son verildi. “Bir eğitim-öğretim yılının daha eşiğindeyiz. Bu vesileyle yeni eğitim-öğretim yılının geleceğimizin teminatı olan evlatlarımıza, değerli öğretmenlerimize hayırlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.”
Maalesef beşeri sistemin neredeyse hiçbir icraatını eleştirmeyen, hatta onu meşrulaştırmak için Camileri, imamları, hutbeleri seferber eden Diyanet İşleri eğitim konusunda da aynı duyarsızlığı bu hutbe ile göstermiştir. Acaba Diyanet işleri Allah’ın bizlere emaneti olan çocuklarımızın bu eğitim sistemi ile bilgi sahibi olabileceğini, Dünya ve âhiret huzuna kavuşabileceğini düşünüyor mu? Din samimiyettir konusunu bu yıl işleyen bu kurum gerçekten bu konuda samimi mi? Yoksa Türkiye Cumhuriyeti yasalarının çizdiği sınırlardan dolayı mı bu şekilde bir hutbe hazırlanmıştır? Her ne olursa olsun bu Allah’ın bize emaneti olan çocuklarımıza, bir ümmetin geleceğine yapılan zulme sessiz kalmaktır ve bu şekilde kabulümüzdür denilerek insanlar yanlış yönlendirilmektedir. Bu ise en büyük veballerdendir…
Belki son yıllarda Ak parti hükümeti ile bazı değişiklikler yapılmış olsa da yasamanın, yürütmenin, yargının, , iktisadın ve diğer konuların temelleri değişmemiş ve beşeri sistem devam etmektedir. Eğitim ve öğretim konusunda bazı şekli değişiklikler yapılmış olsa da eğitim sistemi laik, Kemalist bir ideolojinin esasları üzerinde kuruludur. Sistem geçmiş yıllarda İmam Hatipler, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi gibi dersleri nasıl laik eğitim sisteminin içine eklemişse bugün de kısmi olarak başörtüsü, seçmeli Kuran ve siyer dersleri gibi değişikliklere göz yummaktadır.
Türkiye'deki mevcut milli eğitim sisteminde ders kitaplarının içerikleri, Milli Eğitim Temel Yasası (1739 sayılı yasa) dikkate alınarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından belirlenir. Milli Eğitim Temel Yasası'nda, ders kitaplarının içeriklerinin hazırlanmasında, tüm eğitim etkinliklerinde olduğu gibi eğitimin temel amacı; Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmektir.
Cumhuriyet’in kuruluşunda çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile başlayan Batılılaşma süreci, ilerleyen yıllarda hızla devam etmiş, eğitim müfredatından din dersi haricinde İslâm’a dair tüm izler silinmiştir. Adı geçen din dersi konuları incelendiğinde de İslâm’ın hakikati ile hiçbir alâkası olmadığı ve körpe beyinlere resmî ideolojiye göre laik bir din anlayışı yerleştirilmeye çalışıldığı görülecektir.
İslâmî eğitim verdiği iddia edilen imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakülteleri ise, ibadet ve ahlakla sınırlı kalan, İslâm nizamlarını göz ardı eden, laik bir öğretim yapmaktadır. O nedenle hiç kimse imam hatip liselerinden mezun olanların “imam”, ilahiyat fakültelerinden mezun olanların “âlim” olduğu iddiasında bulunamaz. Bu sistem, İslâm’ı akademik bir kalıba sokup ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip liselerine sıkıştırmakta, toplumun inanç açlığını bu tür suni araçlarla doyurma gayreti gütmektedir.
Ders müfredatında İslâmî bakış açısına ve İslâm akidesine ters anlayışlar dayatılmaktadır. Örneğin, hâlâ Biyoloji derslerinde Darwin teorisi öğretilmektedir ki bu teorinin İslâm’a göre küfür olduğu açıktır. Hukuk fakültelerinde Batılı hukuk anlatılmaktadır ki İslâm’dan başka bir hukuk öğretimi şer’an haramdır. İktisat derslerinde kapitalist ekonomi öğretilmektedir ki bunun temelleri, iktisadın vakıasına ve İslâm’ın iktisat siyasetine terstir. Tıp fakültelerinde otopsi uygulamaları yaptırılmaktadır ki bu da şer’an haram olan bir uygulamadır. Tarih derslerinde İslâm’a ve Müslümanlara atılan iftiralar doğru gibi gösterilmektedir ki böylelikle gençlerin tarihleri, geçmişleri ve atalarıyla olan bağları koparılmaktadır. Felsefe derslerinde sapkın görüşler ve doktrinler anlatılmaktadır ki genç beyinler bulandırılmaktadır. Psikoloji ve sosyoloji bilim dalı olarak konu edilmektedir ki aklî düşünme metodu ile bilimsel düşünme metodu birbirine karıştırılmakta, böylelikle gençler akademik ve donuk bir düşünme metoduna mahkûm edilmektedir.
Laik eğitim modelinin uygulandığı Türkiye’de, şuan itibariyle Batı’da olduğu kadar bir yozlaşma olmasa da, hızla o yöne doğru gidildiği açıkça bir şekilde ortadadır. Örneğin Türkiye’de uyuşturucuya başlama yaşı uçucu madde de 11-12, hapta 16-17, esrarda 16, eroinde 18-19 yaş olarak tespit edilmiştir. Bu yaş aralıklarına bakıldığında bunların daha çok okuyan öğrenci kesimini kapsadığı görülecektir. İstanbul’da yapılan bir ankete göre ise, çoğunluğu lise 1. sınıfta okuyan her 100 öğrenciden 45'i sigara, 32'si alkol, 9'u uyuşturucu kullanmaktadır. Bugün İstanbul’da uyuşturucu girmemiş okul kalmazken, diğer Anadolu kentlerinde de okullarda uyuşturucu hızla yayılmaktadır. (Köklü Değişim Dergisi Araştırma Raporu)
Eğitim ve öğretimin laik, demokratik esaslarla devam ettiği bu süreçte Müslümanların 20.000 milyon öğrenciyi ilgilendiren konularda islami hassasiyetleri olmalı ve bu konuda köklü ve kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır. Eğitim ve öğretim konusu başörtüsü ile anılabilecek bir konu asla olmamalıdır. Bugüne kadar başörtüsünü dahi maalesef bir özgürlük, bir demokratik hak, hukukun verdiği bir hak gibi anlayış ile savunmanın acı faturasını ödüyoruz. Eğer başörtüsünü Allah’ın bir emri olarak görmüş olsaydık ve bunu bu şekilde savunabilseydik, bugün Rabbimiz olan Allah’ın başörtüsünü emrederken nasıl, ne şekilde takacağımızı da emrettiğini, başörtüsünün dış elbise için yeterli olmadığını bütün vucudumuzu şeri ölçülere göre örtmemiz gerektiğini de savunabilecektik.
Yine kafamızın dışına yapılan bu müdahalenin farkında olmakla birlik te eğitim sistemindeki kafamızın içine sokulmak istenen laik, demokratik, menfaat esası üzerine kurula beşeri eğitimi her yönüyle reddebilecektik. Bugün Müslümanlar olarak başörtüsü zulmünden daha büyük bir zulüm olan İslam dışı müfredatı acaba ne kadar hissediyor, anlıyor, karşı çıkıyor ve çözümler üretebiliyoruz? Maalesef şekiller önemli olmakla birlikte esasların şekillere kurban edildiği bir zamanda kandırılıyoruz. Gündemi İslami esaslar ile belirleyemiyoruz.
Besmele ile başlamayan bir eğitim sistemi… Öğretmen ve öğrencilerin günaydın demek zorunda bırakıldığı bir eğitim… Kız ve erkek öğrencilerin birlikte olmasını zorunlu kılan bir düzen… Dini dahi resmi ideolojinin kutsadığı şahıs üzerinden veren bir anlayış… Ezbere eğitimin yıllarca milyonlarca genci oyaladığı bir mantık… Öğretmenlerin ne kıyafet ne de davranış olarak çoğunun namaz dahi kılmadığı bir modellik… Müfredeta sıkışmış bir program ve dahası….
Beşeri eğitim sisteminin her yıl eğitim ile ilgili aldığı kararlara, yapılan değişikliklere, icat edilen sınavlara, dersanelerin neredeyse okullar kadar rağbet görmesine rağmen bu eğitim sisteminin bozukluğu konusunda tüm kesimler ittifak halinde. Bu bozukluğu aileler okula gönderdikleri çocukları ile bizzat yaşıyorlar. Bir sokak ötesine dahi çocuğunu tek başına gönderemeyen, servisler tutan, okul önlerine bekçiler koyan, öğretmenleri dahi öğrencilerden nasıl korurum endişesine kapılan, okul bahçesinin dışına asla karışmayan bir ortamda insanların eğitim sisteminden ve bu sistemin ana gövdesinden mutlu ve memnun olması mümkün mü?
Ancak bu sorunları nasıl çözebiliriz konusunda fikir, proje üretemeyen büyük çoğunluk kalbiyle buğz etsede fiilen seyirci kalıyor. Toplumun önünde olan bilgili kesimler ise toplumu yaşanan sorunların çözümü ile ilgilenmeye bunları çözmeye davet ediyor. Tabi ki bu sorunların başörtüsü gibi gündeme getirilmesi ve çözülmesi önemlidir ve gereklidir. Ancak konunun sorunlardan bir veya birkaç soruna odaklanması büyük hatadır. Çünkü bataklık kurutulmadan sineklerin bir kısmı öldürülsede bataklık ölenden daha fazla sinek üretmeye devam ediyor. Haliyle konu köklü ve kapsamlı şekilde ele alınmadan bir ileri iki geri yerimizde sayıyoruz, hatta geri gidiyoruz.
Yıllarca Türkçe ezan yerine Arapça ezan okunması mücadelemiz ezanın arapça okunması ile zafere ulaşmıştı! Sonra Müslümanlarında siyasi bir partisi olsun mücadelesi verilmiş ve Cumhuriyet bekası için çok partili hayatta Müslümanlarada beşeri sisteme uymak şartı ile izin vermişti. Bundan sonra eğitim konusunda başörtüsü sorununun çözülmesi için mücadele edilmiş ve başörtüsünün kısmen serbest bırakılması ile bu mücadelemiz de başarıya ulaşmıştı! Son günlerde başörtüsünün sadece imam hatip liselerinde değil tüm okullarda serbest bırakılması, Atatürk ilke ve Inkılapları tarihi isimli dersin müfredettan kaldırılması, yeni bir tarih dersinin müfredeta alınması gibi bazı kampanyalar eğitim ve öğretim yılı öncesi tekrar gündemde. Bu konu ile ilgili sosyal medyada, internette ve bazı gazete köşelerinde makaleler ele alınıyor. Bu çalışmaları önemsemekle birlikte Köklü Değişim Dergisi olarak Mevcut Eğitim Sisteminin Bozukluğu ve İslami Eğitim Sistemi isimli raporumuzun Türkiye’deki eğitim ve öğretim ile ilgili hazırlanmış köklü ve kapsamlı bir çalışma olmasından dolayı incelenmesi gerektiğini ve hayırlara vesile olmanı Rabbimizden umuyorum.
Eğitim ve Öğretime karşı mısın? diyenlere asla, ama okumanın İslam’ın ilk emri gibi okunduğu ve hayatı kuşatan, dünya ve ahiret eksenli, İslam şahsiyetlerinin yetiştirildiği bir eğitim sistemi istiyorum.
Yaratan Rabbinin ismi ile oku! O, insanı ‘alaktan yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalem ile (yazıyı) öğretendir. İnsana bilmedikleri şeyleri öğretti. [‘Alak 1-5]