Odak, herhangi bir şeyin merkezini, toplandığı yeri, dikkatin yoğunlaştığı noktayı vs. ifade eden bir terimdir. İnsanın geçici ve kalıcı olmak üzere iki tür odağı vardır. Geçici odak, gün içinde karşılaşılan herhangi bir olay ya da eşyaya karşı kişinin dikkat kesilmesi ya da işini halletmesi için geçici süreliğine yoğunlaşmasıdır. Bu odak çeşidi Müslüman olsun olmasın bütün insanlarda aynı şekilde var ya da yok olan bir şeydir. Kalıcı odak ise, insanın hayatta seyrederken yaşamının merkezine aldığı fikirleri, görüşleri, hükümleri, ilkeleri kısacası bakış açısını ifade eder. Yazının başlığının ifade ettiği hakikat bununla ilgilidir. Bu anlamda, hayatının odağında/merkezinde ne varsa kişi, odur. Kişinin neye değer verdiği, neyi sevdiği, neyi sevmediği, niçin yaşadığı ne için ölebileceği hakkında “odağı” bize bir hayli bilgi verir. Tekrarlar kişinin alışkanlıklarını belirler, tekrarları ise odak. İnsan odaklandığı şeye göre hayatını düzenler, hatta düzensizliğin de odakla bir ilgisi vardır. Zira düzensiz dengesiz insanların odağında atalet ve sorumsuzluk vardır.
Odak bir Müslüman için kendisinin belirleyebileceği bir şey değildir. Zira onu âlemlerin rabbi yaratmıştır. Hayatının merkezine neyi alıp odaklanacağını kendisi belirleyemez. Bunu belirleyecek olan Allah Azze ve Celle’dir. O da “odağın odağı” diyebileceğimiz Celle ve Âlâ’nın rızasıdır. Bir Müslüman, özellikle de bir davetçi bu odaktan asla uzaklaşmamalıdır. Odağında alemlerin Rabbinin rızası olan bir mümin, hayatını şer’î hükümlere göre dizayn eder. Helali haramı gözetir. Allah’ın emir ve yasaklarına göre pozisyon alır. Allah düşmanı kapitalist, sosyalist ya da herhangi bir düşünce sahibinin yaptığı gibi menfaati ve hazzı hayatının odağına/merkezine almaz.
Davetçi bir Müslüman hayatının merkezine Rabbinin rızasını koyduğu, bunun üzerine titrediği müddetçe davasından/ayağının kaymasından emin olur. Ancak odağı şaştığı -mesela Rıdvanullah yerine kendi arzu ve hevesleri olduğu- zaman; meselelere artık fevri ve menfi yaklaşmaya başlar. İnşadan uzaklaşıp imhaya yaklaşır/başlar. Asıllardan kopup teferruatlarda boğulur. Rabbi için sabretmesi gereken şeylere nefsi için isyan etmeye başlar. Ya da tam tersi…
Oysa davetçiye düşen şey, odağına Rıdvanullah’ı aldıktan sonra kendisini bu merkeze zincirlemektir. Hatta bunu, odağı kendisiyle bir olan kardeşlerine söylemeli, karşılıklı bu hassasiyeti diri tutmalıdırlar. Allah için olduğunu, yine Allah için ölüp bu dünyadan göçüp gitmeyi en büyük bahtiyarlık saymalıdır. Bundan öte dünyanın cazibesi, fitnesi, sıkıntısı, imtihanı, güzellikleri, çirkinlikleri, soğuğu, sıcağı karşısında dağılıp gitmemeli, odağına sımsıkı sarılmalıdır. Allah’tan sebat, sabır, izan, ikan, ihlas, ihsan, taat ve takva istemeli, ancak bunlarla bu odağa tutunabileceğinin bilincinde olmalıdır.
Odaktan uzaklaşmayı/Allah’ı gazaplandırmayı en büyük musibet sayanlara ne mutlu! Yusuf Aleyhi’s Selam gibi kendisini çirkin bir işe çağıranlara karşı “Zindan bize sizin bizi davet ettiğiniz şeyden daha sevimlidir.” deyip mevcut kapitalist nizamın dayattığı kokuşmuş haram yaşamı reddedenlere selam olsun. Selam olsun, davette sebat edip Allah’ı razı etmek için kendilerinden geçenlere. Selam olsun, en çok Allah’ı sevenlere!
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ
“İnsanlardan kimileri vardır ki, Allah’tan başka bazı varlıkları Allah’a denk ilahlar sayar da bunları Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler. Keşke zalimler -azapla yüz yüze geldiklerinde anlayacakları gibi- şimdi de bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlasalardı!” [Bakara 165]
Selam olsun, sıradan insanların asla tahammül edemeyeceği şeylere sırf Rabbi razı olsun diye sabredenlere! İrili ufaklı imtihanlara karşı “Biz Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz” diyenlere.
Selam olsun, en son Antalya’da, odağında Rıdvanullah olup sırf “Allah razı olsun” diye daveti taşıdıkları için zindana atılan 11 Hizb-ut Tahrir’li kardeşimize. Selam olsun Devran’a, Cenap’a, Alaattin’e, Abdussamed’e, Erhan’a, Güray’a, İbrahim’e, Limar’a, Osman’a, Şiyar’a ve Tayfun’a!
Rabbimiz rızasını tüm odaklarımızın odağı kılsın! Üç kuruşluk, beş kuruşluk basit odaklardan bizleri muhafaza eylesin. Kendisinden ırak olmayı en büyük musibet olarak görmeyi nasip eylesin. Ki ancak böyle olabilirsek İslâm üzerine titrer, davetin kadrini kıymetini bilir, vırvıriyatı ve dırdıriyatı bırakır harekete geçeriz, ondan bundan şikâyeti bırakır iş başa düştü hassasiyeti ile davetin üzerine titreriz.
Rabbimiz bizden istediğini isteğimiz/odağımız kılsın! Yalpaladığımız anları, uzaklaştığımız vakitleri iyice bilendiğimiz/odaklandığımız hayırlı zamanlara tebdil eylesin! Bizi bize bırakmasın. Değilse herkesten önce biz kendimizi “kendimizden/nefsimizden” yaptığımız mezara gömeriz; Allah muhafaza…
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ
“Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.” [Bakara 207]
Rabbimiz, rızası istikametinde bir ömür sürmeyi ve ölmeyi nasip eylesin. Odağımız, odağınız bu olsun inşaAllah…