Başbakan Recep Erdoğan AK parti 4. olağan kongresinde son kez genel başkan adayı olduğunu, böylece konuyla alakalı iç tüzük kuralına bağlı kalınacağını resmen açıkladı. Fakat mezkûr tüzük yapılan bir değişiklikle hem yumuşatılmış hem de verilen bu söze bağlanılmış oldu. Ayrıca Numan Kurtulmuş’un MKYK ya girmesi kongreden öne çıkan konulardan biri oldu. Daha önemli olanı ise başbakanın Cumhurbaşkanlığına gözünü diktiğinin ve Abdullah Gül ile arasında olan rekabetin büyüdüğünü keşfetmek bu kongre sayesinde mümkün olmuştur. AK partinin kongrede ortaya koyduğu gelecek vizyonu ve Erdoğan’ın konuşmasını yazarımız sevgili Mahmut Kar kaleme aldığından ben bu üç hususu açıklamakla yetineceğim inşeAllah. Konuya başlamadan önce sevgili okuyuculardan varsa okumayan dergimizin 96. sayısında arka-arkaya olan sevgili yazarımız Hakkı Eren ve acizane şahsımın kaleme aldığı “Abdullah Gül yeniden aday olabilir mi?” Ve “Erdoğan’ın işaret fişeği Numan Kurtulmuş!” adlı makaleleri okuyarak bu makaleyi o makaleler üzerine bina etmesini istirham ederim.
1.) Tüzük Mü, Oyuncak Mı?
Kongrede ilgili tüzüğe uyularak üç dönem şartına riayet edileceği bizzat başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkmasına rağmen bunun bir halka şirin gözükme ve yöneticilik tamahlarının olmadığına ve dertlerinin hizmet olduğuna halkı inandırma çabası olduğunu birazcık tefekkür eden herkes anlayacaktır. Zira üç dönemdir milletvekili olan Erdoğan zaten bu saatten sonra Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağını gerek biz, gerekse bazı gazeteci yazarlar öngörebiliyordu. Ancak bu son kongrede Erdoğan’ın partiden dahi kopmadan yapılacak bir sistem değişikliği ile farklı unvanlarla (Cumhurbaşkanı), farklı görevlerde hizmete(!) devam edeceğini açıklamıştır. Şuan ki sistemde Cumhurbaşkanı partiden bağımsız(!) olduğuna göre acaba Erdoğan’ın kastettiği görev ne idi. Tabii ki 2023 hedeflerine dair hazırlanan kitapçıkta da geçen sistem değişikliği ile en azından Başkanlık yada Yarı Başkanlık olmazsa partili Cumhurbaşkanı… Bu durum gösteriyor ki iç tüzükte böyle bir madde olmasa dahi Erdoğan yine aynı şeyi yapacaktı. Bu durumda bu tüzük maddesi Erdoğan’ı değil aralarında önemli isimlerinde yer aldığı üç dönemdir milletvekili olan isimleri vuruyordu. Erdoğan Cumhurbaşkanı olacaktı ama bu isimler ne olacaktı? Bunların sadmeleri giderilmezse Parti’de büyük bir küskünler grubu oluşacak ve belki de bu durum Partinin dağılmasına sebep olacaktı. Erdoğan ikide bir tekrarlasa da ‘bu partiye nifak sokamazlar’ diye aslında kongrede yaptığı bu yöndeki konuşması dahi bu korkuyu gösteriyordu.
Dolayısıyla hem o üç dönemdir milletvekili olan 71 ismi konuşmayla tezkiye ediyor hem de tüzükte değişiklik yaparak bunların en azından belediye başkanı olmasının yolunu açıyordu ki küsme olmasın, sadmeler giderilsin. Tüzükte yapılan değişiklik üç dönemdir milletvekili olanların belediye başkanı, üç dönemdir belediye başkanı olanların da milletvekili olmasının yolunu açıyor. Peki, sorarım, bu kendi koyduğun kuralın etrafını dolanmak değil de nedir? Tüzük mü, oyuncak mı?
2.) Numan Kurtulmuş Yolun Yarısını Aştı
Numan Kurtulmuş’un MKYK’ya girmesi hiç kimse açısından sürpriz olmamıştır. Zira birçok çevre Erdoğan’dan sonra Partinin başına Kurtulmuş’un geçeceğini konuşuyor. Bu konuya ben bahsettiğim makalede değinmiştim. Hatta bu zihnimizde iyice netleşti. Zira hem Partide başka en az Erdoğan kadar karizmatik kimse yok -ki ABD’nin karizmatik liderlere ihtiyacı var- hem de AK Parti, HAS parti ile bütünleşmemiş olsa HAS partinin alacağı oylar büyük ölçüde AK Partiden umut kesenlerden olacaktı. Kurtulmuş’un ise her ne kadar ‘Erdoğan’la hukukumuz dostluk hukukudur, bir görev hususunda konuşmadık. Bu yolda şahsıma ne vazife verilirse onu yaparım.’ dese de Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla boşalacak olan Genel Başkanlık koltuğunu kendisinden başka dolduracak kimsenin olmadığını biliyordu. Ayrıca Genel Başkanlık ile ilgili sorulara böyle cevap verirken İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı sorusuna “asla böyle bir şey düşünmedim, siyasî hayatım boyunca yerel yönetimleri hedeflemedim.” şeklinde cevap veriyordu. Ne görev verilirse yaparım argümanını bu soruya verdiği cevapta göremiyoruz. Kaldı ki popülaritesi gün be gün arttığı halde Partisini basit bir vazife için kapatacak değildi. Belki Erdoğan ile bu konu konuşulmamış olabilir ancak hem Recep Erdoğan’ın hem de AK Parti’nin lisan-ı hali bunu gösteriyordu.
Diyebiliriz ki Kurtulmuş iki aşamalı yolun birinci aşamasını geçmiş ve Genel Başkanlık için yolun yarısını aşmış durumda. Birinci aşama olan MKYK üyesi olarak 2 yıl boyunca Parti içine kendini lider olarak kabul ettirme ve alıştıra-alıştıra Genel Başkanlık koltuğuna oturtulması kuvvetle muhtemeldir. Bunu 50 kişilik MKYK üyesi olduğu halde Kurtulmuş’un sıkça medyada barizleşmesinden anlayacağız.
3.) Abdullah Gül-Erdoğan Rekabeti
Daha önceleri bu rekabet bana biraz yapmacık veya danışıklı dövüş gibi geliyordu ancak son günlerde yaşananlar bu rekabetin hakiki olduğunu gösterdi. Şöyle ki: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak istediği aşikâr olmuşken ve AK Parti de Numan Kurtulmuş’a emanet edilecekse, yazarımız Hakkı Eren’in dediği gibi Abdullah Gül’e hangi koltuk gösterilecek? Genel Başkanlıktan başka hangi koltuk gösterilirse gösterilsin bu Gül’ün hoşuna gitmeyecektir. Zira attan inip başka bir ata binmek olabilir ancak eşeğe binmesi Gül’ü ve arkasında olan Gülen cemaatini çok rahatsız eder. Üstelik belki de 2014’e kadar Cumhurbaşkanlığı makamı ya Başkanlık makamı olacak ya da yetkileri genişletilerek yürütmenin başı olan Başbakanlık koltuğu dahi eşek pozisyonunda kalacak. Ayrıca dün (01.10.2012) TBMM açılış konuşmasında tutuklu milletvekillerinin yerinin meclis olması gerektiğine vurgu yapan Gül’e cevaben Erdoğan özetle; Sayın Gül ile polemiğe girmek istemediğini ancak bu konuda kendisine katılmadığını ve tutuklu vekillerin tutuklu iken vekil seçildiğini söyleyerek rekabetin belki de zıtlaşmaya dönüştüğünü göstermiştir. Bizim okuduklarımızı içinde olmasından dolayı Abdullah Gül’ün de okuduğunu düşünürsek kendisinin tasfiye edilmek istendiğini çoktan biliyordur.
Şüphesiz geldiği bu makamdan sonra istemediği halde emekli edilmesi Gül’ün hoşuna gitmeyecektir. Bu da yeniden aday olma tezini kuvvetlendirir. Hem kim bilir Meclis’te söylediği o sözler belki de MHP ve CHP’yi arkasına alma yatırımı olabilir. Yoksa Balyozcuların ve Ergenekoncuların hem şahsi görüşünden hem de Gülen cemaatinden dolayı Meclis’e girmesini pek de arzu ettiğini sanmam. Dolayısıyla önümüzdeki iki yıllık süreçte hesaplar değişmezse Erdoğan ve Gül’ün seçim yatırımlarına bol-bol şahitlik edecek gibiyiz.
Hülasa AK Parti’nin kongresi beklenenin aksine özellikle Kürt meselesinde hayal kırıklığı yaşatmış ve Parti içine dönük yukarıdaki hususlardan başka kimseyi tatmin etmemiştir. Kongreye kendileri gibi ABD eksenli Müslümanların liderleri(!) davet edilirken Batı dünyasından hiçbir liderin olmamasıyla halka Türkiye’nin dünyada etkin bir devlet ve İslam eksenli oldukları imajı verilmeye çalışılsa da getirdikleri ve getirmeyi vaat ettikleri reformlardan Batı eksenli oldukları anlaşılmaktadır. İslam ile dünyaya adalet, hidayet ve nur taşıyan atalarımız Osmanlı Hilafet Devleti’ne kendileri gibi NATO’ya hizmet etme gayesiyle Afganistan’da bulunma iftirası attıklarını ve atalarımızın kâfirlerin işgalini meşrulaştıran değil dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine insanları çevirmek için Fetihler yaptığını hatırlamak isterim. Bilen biliyor ve’s-selam…