Seçim sath-ı mahalline yaklaştıkça demokratik partilerin kin ve nefret söylemi üzerinden halkı kutuplaştırma güdüsü depreşiyor adeta. Mevcut sistemi bu ülkeye getiren parti olarak CHP’nin kapitalizme bir itirazı yokken fakir-fukara edebiyatı üzerinden kutuplaştırmak onun geleneksel politikası hâlini almıştır. Tıpkı bunun gibi İslâm’ı yürürlükten kaldıran CHP İslâm’a olan tahammülsüzlüğü de süre gelen bir politika hâline getirmiştir. Üzerinden kutuplaştırmanın yapıldığı Kürtler konusunda da CHP’nin sicili oldukça kirlidir. Daha başından beri ret ve inkâr politikasını uygulamış bir parti olarak CHP, Kürtleri Türkleştirme siyasetini yürütmüş ve Kürtlere yönelik katliam ve yargısız infazlara imza atmıştır. Dahası İslâm’a ve Kürtlere düşmanlık politikasını “Milli Siyaset Belgesi” hâline getirmiştir.
Diğer taraftan sağcı muhafazakâr partilerin de en az CHP kadar halkı kutuplaştırma politikasından siyasi rant sağladıkları inkar edilemez. Nitekim AK Parti’nin kurulduğu döneme geldiğimizde, partinin özdeşleştiği Erdoğan’ın siyasi müktesebatının büyük bir bölümünün halkı kutuplaştırma üzerine kurulu olduğuna şahit oluyoruz. Öyle ki Erdoğan kutuplaştırma dilini hem ülke bazında ve hem de uluslararası ölçekte gayet hırçın bir şekilde kullanmayı sürdürmektedir. Tabii söylemde bu denli haşin ve kutuplaştırıcı bir politika izleyen siyasetçilerin ayrılmaz vasıflarından biri de “aslında onu kast etmemiştim” deme kıvraklığıdır. Gerçekte omurgasız ve ilkesiz olmayı ifade eden bu karakter demokratik siyaset arenasında siyasi kıvraklık ve zekâya karşılık gelmektedir. Bu yüzden Erdoğan’ın siyasi hayatı zikzaklarla doludur. Buna rağmen her kutuplaştırma hamlesini alkışlayacak yığınlarca insanı bulması kendisini cesaretlendirmektedir. Dahası sözlü veya icraatıyla söyleminden çark ettiği zaman da alkışlayacak yığınları bulması zor olmuyor.
Gerçek şu ki Erdoğan’ın yapısındaki bu siyasi ilkesizliğin boyutları Milli Görüş hareketinin tahammül sınırlarını aştığı için oradan ayrılarak AK Parti’yi kurmak durumunda kalmıştır. Türkiye’deki legal siyasi zeminin ilkeli olmaya tahammülü olmadığının bilincinde olan biri olarak söylüyorum ki; Erdoğan’ın tamamen Makyavelist bir anlayış üzerine kurulan politik aklı mevcut sisteme bile çelme takmıştır. Nitekim İngilizlerin kurduğu Türkiye’deki siyasi sistemi Amerikalaştırmada başarılı olmuştur.
Diğer taraftan kahir ekseriyetle İslâm ve Müslümanlar üzerinden toplumu kutuplaştırıp halkı manipüle ederek oy devşirmesine rağmen bu politikanın İslâm’a en ufak bir yararı olmamıştır ve zaten olamazdı da. Aksine halkı İslâm’dan soğutmuş ve adım adım, aşama aşama halk sisteme entegre edilmiştir. Dahası AK Parti’nin iktidarda olduğu 20 yıllık süre zarfında büyüyen gençler bu kadar ilkesizliğe tahammül edemeyerek başka mecralara yönelmişlerdir. Hem AK Parti’den ve hem de temsil ettiğini zannettikleri İslâm’dan nefret etmeye başlamışlardır. Bindirilmiş kıtalarla salonlar lebalep doldurulsa da, bugün AK Parti’nin en zayıf halkasını kendi iktidarı döneminde doğup büyüyen gençler teşkil etmektedir.
Erdoğan siyasi hayatı boyunca sık sık baş vurduğu halkı kutuplaştırıcı sansasyonel konuşmalarından birini birkaç hafta önce muhtarlara verdiği yemekte yapmıştır. Bir Cumhurbaşkanı olarak değil de AK Parti Genel Başkanı gibi konuşan Erdoğan başka bir parti veya düşüncede olan muhtarlara hakaret edercesine kışkırtıcı bir dil kullanmıştır. Bu tavrı, seçim yaklaştıkça halkı kutuplaştırma dozunu artırarak seçmenini konsolide etme çabası içene gireceğine dair kuvvetli bir fikir vermektedir. AK Parti’nin ekonomik ve sosyal politikaların canını yaktığı halkın bu kutuplaştırma diline nasıl tepki vereceğini ise yapılacak ilk seçimlerde göreceğiz.
Erdoğan’ın çok iyi istismar ettiği konulardan biri de Türkiye’deki bir avuç İslâm düşmanı kesimin İslâmi değerlere yaptığı saldırılardır. Nitekim yıllar önce söylenen, o günlerde gündeme gelmeyen İslâm’ın kutsallarına hakareti içeren şarkı sözlerinin bir çevre tarafından kasıtlı olarak gündeme taşınması üzerine Erdoğan fırsatı kaçırmamak adına hemen devreye girip bir Cuma namazı ardından mihrapta imamın kullandığı mikrofonu alıp şu sözleri sarf etmiştir: “Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir!”[1] Buna karşılık söz konusu şarkıcı geri adım atmamış ve yine bir şarkı sözü ile cevap vermiş, bunun üzerine parti bünyesinde siyasi getirisi-götürüsü hesap edilerek parti kurmayların açıklamaları yanı sıra Erdoğan’ın “Burada çok açık net bir gerçeği ortaya koymak lazım. Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir. Sezen Aksu, Türk müziğinin önemli bir ismidir. Şarkılarıyla insanımızın duygularına tercüman olmuş bir sanatçıdır.”[2] şeklinde açıklama yapması sağlanmıştır. Görüldüğü gibi Hz. Âdem’e sahip çıkarken de, geri adım atarken de üzerine titrediği şey İslâm değildir. “…O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” dediğinde de ve çark edip geri adım attığında da kastı, halkın oylarını elde etmektir; İslâm’ı korumak değil.
Tabii Erdoğan’ın bu nevi din istismarları saymakla bitmez. Esas amaç ise halkın dini duygularını okşayarak siyasi ikbal elde etmektir. Nitekim bu ve benzer durumlarda halk muhtemelen şöyle düşünüyor: “Ya, işte gördün mü; yine Erdoğan dine sahip çıktı. Aşk olsun vallahi ‘dili koparırım’ dedi.” Erdoğan’ın çark etmesine de halk büyük ihtimalle şöyle demiştir: “Adam ne yapsın; gücü yetmiyor. Hele biraz daha güçlensin kim bilir, neler yapar!”
Daha geçen gün Trabzon’da açılış töreninde 10 yaşındaki bir çocuğa Kılıçdaroğlu’na “hain” dedirtmesi,[3] Erdoğan’daki hırçınlığın ve kutuplaştırmanın boyutlarını ortaya koymaktadır. Oy söz konusu olduğunda gözünün hiçbir insani ve İslâmi ilkeyi görmediğine dair somut bir örnek teşkil etmektedir. Erdoğan’ın bu çıkışları yurdum insanı çoğu vatandaşın zihninde İslâm’ın hanesine bir eksi olarak yazılmaktadır. Ne yazık ki bu eksiler öyle çoğalıyor ki genç neslin İslâm’dan uzaklaşmasına neden oluyor.
Evet, Erdoğan siyasi hayatı boyunca din istismarına dayanan bu nevi spekülasyonlardan siyasi kazanç elde ettiğini bizzat yaşayarak defalarca tecrübe etmiştir. Erdoğan’ın güvencelerinden biri de kuşkusuz CHP’nin siyasi hayatı boyunca yaptığı İslâm düşmanlığının zihinlere kazınmış olmasıdır. Bu yüzden kutuplaştırıcı dilden son tahlilde kazançlı çıkacağından emin olabilmektedir.
Gerek kapitalist sistemden ve gerekse kötü yönetim ve israftan kaynaklanan ekonomik krizin baş gösterdiği ortamdan kendisini kurtaracak tek şeyin yine din istismarı olduğunu anlayan Erdoğan, laik sisteme rağmen siyasi hayatının en riskli çıkışını yapmıştır. Ekonomik krize yine mevcut sistem bazında çözüm bulmak adına kendince bir politika değişikliğine giden Erdoğan, hem bu konuda kendisiyle aynı düşüncede olmayan bakan ve bürokratları sindirmek ve hem de halkı acı reçeteye ikna etmek için “Bu konuda nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor?”[4] demekten çekinmemiştir. Normal şartlarda parti kapanma gerekçesi olabilecek bu ifadeleri bilinçli bir şekilde kullanmıştır. Gerçekte İslâmi hassasiyetle hiçbir ilgisi olmayan bu çıkış ile Erdoğan yeri geldiğinde dini fütursuzca istismar edebildiğini bir kez daha göstermiştir. Dahası, okuduğu ayete rağmen halkın gözünün içine baka baka parasını faize yatıranı ödüllendiren bir uygulamaya başlatmıştır. Öyle ki; faize para yatıranların kur farkını, faize itibar etmeyenlerden tahsil etme yoluna gitmiştir.
Aslında bunda çıkarılacak çok dersler vardır. En önemlisi; laik demokratik partilerin İslâm’ı kendi siyasi ikballerine rahatlıkla alet edebildikleri gerçeğidir. Bu konuda halk uyandırılmalıdır. Unutmayalım ki sistem içi partilerin İslâm’ı istismar ettikleri konusunda halk aydınlatılmadığı sürece rejim, İslâm’dan ve Müslümanlardan beslenmeye devam edecektir. Bu durum, rejimin ömrünü uzattığı gibi İslâm’ın halkın nazarında yegâne çözüm olarak belirmesini geciktirecektir.
2023 seçimlerinde Erdoğan’ın en güçlü sermayesinin, en hırçın versiyonuyla kutuplaştırma siyaseti ve İslâm’ın istismar edilmesi olacağı belli olmuştur. Aynı şekilde bu kutuplaştırmanın İslâm üzerinden yapılacağından da kuşku yoktur. Erdoğan’ın bu politikası halk nazarında İslâm’a sahip çıkma olarak algılandığı sürece Erdoğan ve rejim güçlenecektir. Erdoğan ve rejim güçlendiği oranda toplumun, yegâne çözüm adresi olarak yeniden İslâm’a dönmesi gecikecektir.
Başta İslâm âlimleri olmak üzere İslâmi cemaat, STK, dernek ve kuruluşların İslâm’ın laik demokratik siyasete alet edilmesine engel olmaları bir zaruret hâlini almıştır. Bundan sarfınazar etmek büyük bir vebaldir. Dahası, laik demokratik partilerin İslâm’ı alet etmelerine katkı sağlamakta dini, az bir pahaya satmaktır.
İlk söz de son söz de Allah Teâlâ’nın: [اِنَّ الَّذٖينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِهٖ ثَمَناً قَلٖيلاًۙ اُو۬لٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ فٖي بُطُونِهِمْ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّٖيهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلٖيم& اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِۚ فَمَٓا اَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّار] “Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. Onlar, doğru yol karşılığında sapkınlığı, mağfiret karşılığında azabı satın almış kimselerdir. Bunlar ateşe ne kadar da dayanıklılarmış!”[5]
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/
[4] HaberTürk, 08.12.2021
[5] Bakara Suresi 174-175