Suriye konusunda kâfir ABD oldukça sinsi ve -Müslümanların aleyhine- bir o kadar da tehlikeli planlar çizmektedir. Hadaratların veya onların medeniyetten kastettiklerinin diyalokçuluğu değil çatışmayı ön gördüğünün artık gizli bir yanı kalmamıştır. Bu çatışma âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed-ul Emin SallAllahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in İslam Dinini tebliğ etmeye başlamasıyla birlikte başlamış ve Kıyamete kadar da bitmeyecek olan bir çatışmadır. Çatışmayı reddedip diyalokçuluğu savunanların görüşleri bir yana diyaloğu reddedip çatışmanın yaşanacağını savunan İslamcı çevrelerin ABD’nin bu sinsi planlarını okuyamayıp bilmeyerek de olsa onlara hizmet etmeleri bizleri oldukça üzmektedir. Fakat ben burada bu basiretsizliği ele alacak değilim. Zira bu konuda Dergimiz KöklüDeğişim’de ve internet sitemizde yayınlanan makalelerde oldukça doyurucu izahatlar bulunmaktadır.
KöklüDeğişim camiasının gerek Suriye kıyamı, gerek bu konudaki ABD planlarını ve gerekse Müslümanların tavırlarını dakik bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyebilirim. KöklüDeğişim okurlarıylada sık-sık bir araya geldiğimden dolayı okurlarımızın bu konuda tatmin olduğunu ve Dergimizin ortaya koyduğu düşünceleri hayranlıkla takip ettiklerini de söylemem gerekmektedir. Fakat gerek okurlarımızda, gerekse de yazar arkadaşlarımızın yorumlarında önemli bir detay konuda boşluk olduğunu görerek bu boşluğu doldurmak ve tamamlayıcı olacağını düşündüğümden bu yönde bir makale yazmak istedim.
Takipçilerimiz hatırlayacaktır, Türkiye’de çıkan Suriye tezkeresinin, Suriye’nin kuzeyinde icat edilmeye çalışılan PYD varlığının ve son olarak NATO’nun Tükiye’ye konuşlandıracağı PATRİOT füze sisteminin Suriye rejimine değil, kurulması oldukça muhtemel olan Hilafet Devleti’ne yönelik olduğunu müteaddit makalelerde ortaya koyduk. Bu değerlendirmemizi isabetli bulan okurlarımız da, “Peki ABD Suriye’ye ne zaman saldıracak? Bu saldırıda Türkiye’nin rolü ne olacak veya kurulacak olan Hilafet Devleti bu saldırıya karşı koyabilecek mi?” şeklinde birtakım belirsizlikleri ifade etmektedirler. ABD’nin tüm planlarının Hilafet gerçeği çerçevesinde olduğu konusunda doyurucu makalelerimizin bulunmasından dolayı ben de ABD’nin Hilafet Devleti’ne yönelik hazırladığı komplolar üzerinde durmak istiyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki, genel görüşümüze göre; ABD’nin Hilafet Devleti’ne saldırmayı amaçladığı doğru olmakla birlikte bunun “Hilafet kurulacak sonra ABD saldıracak” şeklinde bir manada okunmaması gerekmektedir. Yani ABD şimdiye kadar nasıl Hilafet’i engellemek için planlar çizdiyse Hilafet’e karşı yapacağı saldırıyı da Hilafet kurulmadan önce yapabileceği unutulmamalıdır. Yoksa PATRİOT füze sistemi Hilafet’e karşı kurulmaktadır demek, Onun kurulmasını bekleyip kurulduktan sonra müdahale edeceği anlamına gelmez. Zira böyle bir durumda ABD’nin birçok riski göze almak durumunda kalacak olmasının yanısıra müdahalesine meşruiyyet oluşturma hususundada sıkıntı yaşayacaktır. Türkiye’yi Müslümanların nefretini toplayacağından dolayı kullanamaması ve devletlerine kavuşmuş Mücahitlerin karşısında başarılı olamayacağıda cabası…
Dolayısıyla izlenimlerime göre ABD Hilafet Devletine kurulmadan önce tam Esed düşmek üzereyken saldıracaktır. Fakat ABD bu operasyonu NATO çerçevesinde ve Türkiye öncülüğünde yapacaktır. Bilindiği gibi ABD kırmızıçizgisini kimyasal silahların kullanılması olarak belirlemiş ve bunun dışında müdahale etmeyeceğini en baştan söylemişti. Aralık ayının ilk günlerinde tekrar kimyasal silahların gündeme gelmesi ve ABD’nin Esed’i tekrar uyarması oldukça manidardır. Sanki ABD Esed’e “kimyasal silahları kullan” şeklinde bir mesaj vermektedir. ABD Beşar Esed’in yıkıldıktan sonra efendilerinin kendisine yaşama hakkı tanıması için her türlü canavarlığı yapabileceğini bilmektedir. Beşar Esed’de efendilerinin sözünü dinlemezse sonunun Kaddafi gibi olacağını bilmektedir. Ayrıca kimyasal silahların PATRİOT füze sisteminin yerleştirilmeye başlamasıyla birlikte gündeme gelmesi ve bazı haber ajanslarına göre Suriye’de kimyasal silahların yirmi ayrı noktaya taşınmaya başlaması ABD’nin gönderdiği mesajın Esed tarafından doğru okunduğu anlamına gelebilir.
Şimdi ABD’nin bu operasyonu nasıl yapacağını değerlendirmeden önce az önce belirttiğim Hilafet kurulduktan sonra yapılacak operasyonun ABD aleyhine riskli olacağı konusuna açıklık getirmek istiyorum. Birincisi bu operasyonun meşruluğu konusundaki risktir. Bilindiği gibi devletlerarası bir örf olan Selfdeterminasyon (bir milletin kendi geleceğine kendisinin karar vermesi) kavramını en çok savunan ülke ABD’dir. Hilafet ilan edildikten sonra ABD’nin Suriye’ye saldırması hem bu kavramı çiğnemiş olacağından hem de Esed’in düşmüş olmasından dolayı daha önce destekliyormuş gibi göründüğü muhalefete karşı yapılacağından ABD meşruiyet oluşturamayacaktır. Suriye halkının kurulan Hilafet devletiyle bütünleşip devletlerine sahip çıkacağınıda düşünürsek ABD Suriye halkıyla savşmak zorunda kalacak buda sivillerin dokunulmazlığı hususnda meşruiyet sorunu yaşayacaktır. “ABD için meşruiyet önemli değil söz konusu Müslümanlar olunca bunu göz ardı edecektir” şeklinde düşünülebilir. Tamda bu sırada ikinci riski ele almak gerekir.
ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesi konusunda Türkiye’nin rolü ve önemi büyüktür. Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir askeri operasyonun amacına ulaşması imkansızdır. AKP hükümeti zaten Türkiye’nin Suriye’ye girmesi konusunda halk nezdinde kamuoyu oluşuramamışken Esed olmadığı halde nasıl Suriye’ye girebilir? Bu durum Suriye halkını karşısına almak demek olmakla birlikte kendi halkını ve neredeyse tüm Müslümanları karşısına almak anlamına gelir. Böylece ABD’nin Türkiye’yi kullanması zorlaşır ki bu büyük bir risktir. ABD açısından üçüncü risk olarak ABD’nin İslam düşmanı olduğunun açığa çıkamsı olacaktır ki ABD bu hususta zaten sıkıntı çekmektedir. Bu durumda dördüncü risk olan ABD’nin hezimete uğraması sözkonusu olmaktadır. Zira Suriye’de hilafet kurulursa bu sivil halkta oluşan kamuoyu sayesinde olacaktır. Halkın fikirlerinin değişmesi sonucu ortaya çıkmış bir Hilafet Devleti toplumdan bir parça ve halkıyla bütünleşmiş olmasından dolayı Suriye ne Afganistan’a ne de Irak’a benzemeyecetir. Taliban örgütlenmesine dahi zafer kazanamayan ABD nasıl olacakta tüm Müslümanları birleştirici olan Hilafet Devletine karşı savaşmayı göze alacak?
Bu dört ana riskin yanında ABD halkının savaş istememesi, yüksek askeri maliyet ve daha pek çok küçük riskler bulunmaktadır. Dolayısıyla ABD’nin Hilafet kurulmadan önce müdahale etmesi daha muhtemel ve daha kuvvetli olmaktadır. Şimdi bu konudaki ABD planlarını deşifre etmeye çalışalım.
Yukarıda da dediğim gibi, ABD Esed’in tam düşmek üzere olduğu sırada, NATO ve Türkiye’yi kullanarak Suriye’ye müdahale edecektir. Yüzde yüz olmasa da ABD’nin harekete geçmesi için Esed kimyasal silahları kullanacaktır. Ama ABD’nin çok iyi bildiği bir şey varki Esed’i kendi elleriyle devirse bile Suriye halkı ve tırnaklarıyla devrim kazanan ve bedel ödeyen Mücahitler, Esed sonrası rejimin devam etmesini istemeyecek ve İslamî bir devlette ısrarcı olacaklardır. Bundan dolayı kâfir ABD Suriye’ye girdiğinde, hem Esed güçlerine karşı hemde silahlı grupları terörist ilan edip bu İslamî yönetim isteyen mücahitlere karşı savaşacak düşüncesindeyim. Silahlı muhalif grupların 18 yaş altı çocukları asker olarak kullanmasını savaş suçu olarak gündeme getirmeleri veya Özgür Suriye Ordusu’nun yaptığı bazı infazları yine savaş suçu olarak kabul etmeleri, muhalif grupları, özellikle İslamî bir yönetim isteyenleri, ABD’nin terörize etmeye çalıştığını gösteren bazı ipuçları niteliğindedir. Yani kâfirler tüm dünyaya hem Ese’i hemde muhalefeti cani olarak kabul ettirme çabasında olduğu yapılacak operasyonun iki tarafa birden olacağı anlamına gelmektedir.
Kâfir ABD bu şerir planı çizerken Rusya ve İran’ı da razı edecek şekilde ve hem Esed’i ortadan kaldırmak hemde Suriye halkının Hilafet Devleti kurmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Ancak bu şekilde Türkiye’nin kullanılması ve Esedci devletlerin gönlü alınabilir. Birkaç ay içerisinde Esed’in Türkiye’ye kimyasal başlıklı füze atması sonucu NATO ve Türkiye’nin Suriye’ye girdiğini gördüğümüzde bizim açımızdan bu sürpriz olmayacaktır. Ancak heyhat ki Suriye çoktan körük gibi olmuştur ki kendi içindeki pislikleri dışarı attığı gibi dışarıdan gelecek pislikleri de hiç kabul etmeyecektir. ABD’nin durumu çölde serap gören kimsenin durumu gibidir ki su zannettiği şeyin yanına vardığında karşısında Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın mücahitlere yardım olarak gönderdiği nişanlı melekleri bulacaktır. Keşke bilselerdi…