Toplumsal sıkıntıların ve kaynağının neler olduğunun dile getirildiği, tartışıldığı birçok mecliste genelde ifade edilen bir sözdür; “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.” Bu söz, toplum olarak karşı karşıya kaldığımız sıkıntıların kaynağının kim ya da ne olduğunu ortaya koyan bir muhtevaya sahiptir. Bu söz zımnen; aslında yöneticilerin kötü uygulamaları neticesinde yaşadığımız toplumsal krizlerin müsebbibinin toplum yani biz halklar olduğunu ifade etmektedir. Bu sözden hareketle -amiyane tabirle-; yaşadığımız toplumsal krizlerin faturası halka kesilmektedir. Bu söz, kötü yöneticilerin ve uygulamalarının tamamen halkın/toplumun kötü olmasından kaynaklandığı anlamını taşımaktadır. Gazze’de yaşanan mezalim karşısında kayıtsız kalan yöneticilere müstahak olduğumuz da bu söze istinaden sıkça dillendirilmiştir. Bu anlayış -zımnen-; “hakkıyla İslam’ı yaşayan bireyler ya da toplumlar olunabilseydi Gazze’ye de sahip çıkan yöneticiler elbette olurdu” anlamına gelmektedir. Peki, gerçekten de nasıl olursak öyle mi yönetiliriz?
Bu yazımızda, kötü yönetiliyor ve sahip çıkılmıyor olmamızın; bizim kötü olmamızdan kaynaklanmadığını bilakis yöneticilerin kötü uygulamalarından ve anlayışlarından kaynaklandığını ortaya koymaya çalışacağız. Yine bu yazımızda paylaşacağımız rivayetlerden hareketle bu iddianın yanlışlığını ortaya koyacağız. Ancak öncesinde halk arasında “sahih hadis” diye meşhur olmuş [كما تكونوا يولى عليكم]“Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz!” sözünün birçok muhaddis tarafından “zayıf” olarak görüldüğünü ve bununla istidlal edilemeyeceğini ifade etmiş olalım.
Sahih hadismişçesine yaygınlaş(tırıl)an “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” sözü, kötü yönetimin sorumluluğunu yöneticiler üzerinden alıp sorumluluğu tamamen halka/insanlara yüklemek için kullanılan çok güçlü bir argüman haline gelmiştir. Bu sözün pratikte karşılığı da yoktur. Zira insan diğer insanlarla daimi ilişkileri olan bir varlıktır. Aralarındaki daimî ilişkileri bir nizam çerçevesinde ilişkilerini düzenler ve hayatlarını idame ederler. İşte toplumun iyi ya da kötü olmasını sağlayan bu toplum üzerinde tatbik edilen nizamdır. Başka bir ifadeyle; yöneticinin referans aldığı ve uyguladığı nizamdır. Dolaysıyla biz nasılsak nizam ona göre değişmiyor ya da şekil almıyor. Ya da yönetici bizim iyiliğimize-kötülüğümüze göre şekil almıyor. Tam aksine nizam ve yönetici nasılsa biz öyle oluyor ve ona göre şekil alıyoruz. Tıpkı bugün olduğu gibi… Bunun en büyük ispatı, gündelik hayatta karşı karşıya kaldığımız ahlaki, ekonomik krizler ve toplumsal çöküştür. Bu halde olmamız, bizi yöneten yöneticilerden ve üzerimize uyguladıkları nizamdandır. Kısacası toplumun ıslah ya da ifsadı, yöneticinin neyi referans aldığıyla alakalıdır. Islah edici nizamı referans aldıysa toplum ıslah, ifsat edici nizamı referans aldıysa toplum ifsat olmaktadır.
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” sözünün tam aksine [الناس على دين ملوكهم] “İnsanlar yöneticilerinin dini üzeredir!” sözünün vakıada bir karşılığı ve gerçekliği vardır. Bu söz, halk arasında yaygın olan ve toplumun iyiliğinin-kötülüğünün o toplumu sevk ve idare eden yöneticilerle alakalı olduğunu göstermek için kullanılmaktadır. Ki bu sözün doğruluğu hem vakıayla hem de başka rivayetlerle teyit edilmiştir. Bir hadiste Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem yöneticilerle İslâm’ın ilişkisini ve önemini şöyle ifade etmektedir: [الْإِسْلَامُ وَالسُّلْطَانُ أَخَوَانِ تَوْأَمٌ لَا يَصْلُحُ وَاحِدٌ مِنْهُمَا إِلَّا بِصَاحِبِهِ، فَالْإِسْلَامُ أُسُّ وَالسُّلْطَانِ حَارِسٌ، وَمَا لَا أُسَّ لَهُ مُنْهَدِمٌ، وَمَا لَا حَارِسَ لَهُ ضَائِعٌ] “İslâm ile yönetim ikiz kardeştirler. Birisi ancak diğerinin varlığıyla tamam olabilir. Yani birisi olmadan diğeri tamam olmaz. İslâm bir binanın esası/temeli, yönetim de o binanın koruyucusudur. Esası olmayan bina çöker, muhafızı olmayan bina zayi olur gider.” [Kenzul Ummal]
Yine Osman RadiyAllahu Anh’ın [إن الله يزع بالسلطان ما لا يزع بالقرآن] “Allah Kur’an ile yasaklayamadığını (haramların men edilmesini) sultanın/yöneticinin gücüyle yasaklar!” sözü, “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” sözünün tam tersine toplumun İslâmi değerler doğrultusunda yaşamasında, haramlara ve helallere göre hayat idame etmesinde yöneticinin etkisinin ve gücünün olduğunu göstermektedir. Yöneticinin referans aldığı nizama göre toplumun şekillendiğini ifade etmek adına birkaç çarpıcı örnek daha verelim.
Kadisiye Savaşı ile birlikte Pers toprakları fethedilip elde edilen ganimetler Medine’ye eksiksiz ulaştığında, tebasının ganimetleri tastamam getirmiş olduğundan dolayı halkıyla gurur duyan ve bunu dile getiren Ömer RadiyAllahu Anh’a Ali RadiyAllahu Anh, şu sözü söyleyerek mukabelede bulunmuştur: [يا أمير المؤمنين عَفَفْتَ فَعَفُّوا ولو رَتَعْتَ لَرَتَعُوا] _“Ey müminlerin emiri! Sen iffetlice/düzgünce yönettin (sen devlet malından yiyip içmekten uzak durdun, ona tenezzül etmedin) onlar (senin tebaan) da (ganimete tenezzül etmedi) düzgün oldular. Şayet sen (devlet malını yiyip içip zimmetine geçirseydin) halkına rağmen konforlu yaşasaydın onlar da (devlet malını yiyip içip zimmetine geçirirlerdi) rahat/konforlu bir hayata tenezzül ederlerdi.” [Bidaye ve Nihaye]
Allah Azze ve Celle’nin razı olduğu hidayet ve istikamet üzere olmada yani nasılsak öyle yönetiliriz anlayışının tam tersine yöneticilerin yönetim şeklinin etkisinin ne denli olduğunu ortaya koyan bir rivayeti daha paylaşmak yerinde olacaktır.
Buhari şunu rivayet etmiştir: _“Bir kadın, Ebu Bekir RadiyAllahu Anh’a ‘Allah’ın bize cahiliyeden sonra gönderdiği emru’s-sâlih[1] üzere kalabilmemiz neye bağlıdır?’ diye sordu. Ebu Bekir, “liderlerinizin istikametine bağlıdır.” dedi. Kadın, “liderler kim ola ki?” diye sorunca Ebu Bekir, “Senin kabilenin saygın liderleri/yöneticisi yok mu? Hani bir şey emrettiklerinde diğer insanların kendilerine itaat ettiği kişiler!” diye cevap verdi. Kadının “Evet, var.” demesi üzerine de “İşte liderler, insanları yöneten kimselerdir.” dedi.” [Buhari]
Yine yöneticilerin halkların hayatları üzerindeki etkisini çok açık bir şekilde beyan eden başka bir hadis şöyledir: [إِنَّمَا أَخَافُ عَلَى أُمَّتِي الْأَئِمَّةَ الْمُضِلِّينَ] “Ümmetim üzerine en çok korktuğum, saptırıcı yöneticilerin çıkmasıdır.” [Ahmed bin Hanbel]
Bütün bu izah edilenlerden; ifsadın kaynağının, bizim İslâm’ı hakkıyla yaşayamıyor olmamız değil, İslâm’la hükmetmeyen yöneticiler olduğu açıklık kazanmaktadır. Artık her fırsatta kendimize kabahat bulup mazoşist bir tutum sergileyerek kendimize zarar vermekten, hedef tahtasına kendimizi koymaktan vazgeçelim. Pek tabi, fertler olarak İslâm’ı yaşamakta ve emirlerine bağlanmakta zafiyetlerimiz vardır. Pek tabi, kulluk bağlamında eksiklerimizi tamamlamak durumundayız. Ancak bugün yaşadığımız toplumsal savrulmanın esas kabahatlisi; dinin yaşanmasında gösterdiğimiz noksanlıklardan dolayı bizler değiliz. Bilakis bize hükmeden yöneticilerin ve nizamların fasitliğidir. Zira toplumun ıslahı ve ifsadı, yönetici ve nizamlara bağlıdır. Bu hakikati göz ardı edip ameliyat masasına sadece halkı koyarak üzerinde insafsızca operasyon yapmak adilane bir yaklaşım değildir. Fertlerin günahları ve hataları vardır elbet… İhmal ettiği ilahi fermanları vardır elbet… Ancak toplumsal ifsadın kaynağı bizim zafiyetlerimiz değil, yöneticilerin İslâm’dan uzak bir yönetim anlayışına sahip olmalarıdır.
Şayet toplumun ıslahını ve Allah’ın razı olduğu bir hayatı istiyorsak bu ancak, üzerimize uygulanan nizamın yerine İslâm’ın tatbiki ile mümkündür.
Tabiinden olup hadis rivayetinde bulunan, dönemin önemli şahsiyetlerinden muhaddis Kasım ibn Muhaymera’dan, konunun daha da anlaşılmasına katkı sağlayacak güzel bir sözle makalemizi bitirelim: [إِنَّمَا زَمَانُكُمْ سُلْطَانُكُمْ فَإِذَا صَلَحَ سُلْطَانُكُمْ صَلَحَ زَمَانُكُمْ وَإِذَا فَسَدَ سُلْطَانُكُمْ فَسَدَ زَمَانُكُمْ] _“Sizin (yaşadığınız) döneminizin (vaziyetin) iyi ya da kötü olması, yöneticilere bağlıdır. Yöneticileriniz iyi olursa döneminiz iyi, yöneticileriniz kötü olurlarsa döneminiz kötü olur.”
Öyleyse ezberi bozuyor ve diyoruz ki: “Nasıl yönetilirseniz öyle olursunuz!”
[1] _ Hadis şârihleri, “el-emru’s-sâlih” ifadesini, hidayet, istikamet, adalet, hukukun üstünlüğü, mazluma destek ve her şeyin hak ettiği gibi yerli yerinde olması anlamında açıklamış, ayrıca kavramın doğrudan İslâm dini anlamına geldiğini ifade etmişlerdir._