Kırmızıçizgi, dik duruş, tavizsizlik ve kendi halkının maslahatı gibi kavramlar doğrudan müstakil devletle alakalı kavramlar olup müstakil olmayan devletlerin veya kitlelerin bu kavramları dillendirmesi sahte kabadayılıktan ibarettir. Müstakil devlet, kendi halkının çıkarları için istediği gibi dâhili ve harici siyasetinde serbestçe hareket eden, kendine ait bir ideolojisi olan ve başka ülkelerin yörüngesine girmeyen, kısmen ya da tamamen başka ülkelerin siyasetine tabi olmayan devlettir. Bu devletin seçtiği ideolojinin İslâm, demokrasi ya da komünizm olması müstakil olması açısından önem arz etmez.
Şimdi Osmanlı’nın takip ettiği ve tahkim ettiği İslâm’ı, ideolojik yönden soyutlanmış bir şekilde alarak yeni Osmanlıcılık hayallerinde olanlar devletin müstakillikten uzak oluşunu göz ardı ederek büyük devlet imajı oluşturmaya çalışması nedir? Müstakil ve ideolojik olmanın yollarını aramak yerine tabi bir devleti müstakil gibi göstermek, büyük devlet imajı çizmeye çalışmak ya derin analizden uzak sığ tespitlerin ya da Müslümanları Batılılaştırma gayretlerinin bir ürünüdür. Ülkemizde var olan bir grup medya ve yazarın Batı endeksli olmasını, Batı fikirlerini benimseyip bizleri buna çağırmasını anlıyorum ancak hem Batı’dan nefret edip hem de zihinleri Batı fikirleriyle kirlenmiş olanları anlayamıyorum. Ayrı bir blok oluşturmamız gerekirken Batı bloğu içinde güçlenme ve ilk sıralara yerleşme bir hayalden ibarettir.
Az önce bahsettiğim Batıcı zihniyetin karşısında olup halkımızı bunların şerrinden korumak, bir lideri kuru kuruya pohpohlamaktan mı geçer yoksa onu muhasebe edip düzeltmekten mi? Bırakın artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yükseklerden yükseğe çıkarmayı, bir dünya lideri gibi göstermeyi, artık muhasebe ve düzeltme yolunu seçin de o da sahte kabadayı rolünü bıraksın. Mesela önce Ortadoğu’nun kuzeyi, bizim güneyimizde bir “Kürt Devleti” kurulmasını asla kabul edemeyiz kırmızıçizgisini nereden aldık bir sorgulayalım. Sorgulayalım ki Suriye’de bulunan PYD/YPG ve Irak’ta buluna Barzani ile nasıl bir pozisyondayız görebilelim.
Bu konuda şunu açıkça söylemeliyim ki Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir “Kürt Devleti” kurulmasının bizim kırmızıçizgimiz olması maalesef bize ait bir kırmızıçizgi değildir. Dönemin süper devleti, üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk İngiltere’nin Osmanlı Hilâfet Devleti’ni yıkıp enkazı üzerine elli küsur devletçik kurulması ve bu çerçevede Türkiye üzerinde yıllardır süren hâkimiyeti çerçevesinde çizdiği sınırları koruma derdinden ibarettir. Türkiye’deki nüfuzunu kullanarak bizlere bunu bir kırmızıçizgi olarak benimsetti. Hükümetlerin politikası da bu çerçevede gelişti. Amma şimdi süper devlet/birinci devlet makamını ABD’ye kaptırınca, İngiltere Türkiye ve bölgedeki nüfuzunu kaybetmeye başlayınca, yeni aktörler İngilizlerin çizdiği sınırları beğenmeyip kendi siyasetleri çerçevesinde revizyon yapmak istiyorlar. Bu revizyon çerçevesinde Sudan, Irak, Suriye ve daha başka ülkelerin sınırları değiştirilmeye çalışılıyor. Bu değişim içerisinde artık İngilizlerin Kürtlere vadedip vermediği bir “Kürt Devleti” de var. Şimdi soru şu: “Kürt Devleti” kırmızıçizgisi bize ait değil, bunu bize benimsetenler de Türkiye’de nüfuzlarını ABD’ye kaptırınca ne olur?
Beyni düşünme noktasında müstakil olanlar ya da başka bir deyişle aklını kiraya vermeyip kendi düşünebilenlerin hemen anlaması lazım ki artık devlet olarak bir “Kürt Devleti” kırmızıçizgimiz yok. Tabii ki önce Türkiye’nin müstakil bir devlet olmadığını kabul etmek gerekir. İşte Erdoğan ve AK Parti iktidarının Barzani ve PKK’nın Suriye’deki kollarıyla ilişkisi bu çerçeveye girer. ABD’nin PYD/YPG’ye ağır silahlar vermesini Erdoğan’ın eleştirmesi sadece iç kamuoyu açısından olup sahici değildir. Zira binlerce insanın canını katleden bir oluşumun ABD tarafından size yol arkadaşı yapılmasının hemen öyle iç kamuoyuna yansıtılması kolay değildir. Barzani ile nasıl yavaş yavaş ilişki kurulduysa bu kırmızıçizginin de yavaş yavaş silinip PYD/YPG ile ilişkinin öyle kurulması gerekiyor. Salih Müslim’in Türkiye’ye gelip gitmesi ve onunla devlet ricalinin açıkça görüşmeleri hızlı kabullenmenin zararlı olduğunu göstermiştir ki rölantiye geçilmesi ve yeşilden önce kırmızıçizginin sarıya dönüşmesi gerektiğini kavratmıştır.
Hiç kimse bu makaleden bir “Kürt Devleti” kurulmasını kabullendiğimizi ve halkımızın çıkarlarını önemsemediğimizi çıkarmasın. Bilakis bizler tüm İslâm beldelerinin tek bir Hilâfet Devleti altında birleşmesini, ulusal sınırların tamamen kalkmasını ve İslâm âleminin Batı boyunduruğundan kurtulup dünya ve ahret çıkarlarının temin edilmesini istiyoruz. Bizler başkalarının bize verdiği kırmızıçizgileri değil İslâm’ın değişmeyen kırmızıçizgilerini benimsiyoruz. Değişen Kıbrıs, Filistin ve Suriye politikalarını tek bir esas üzerine oturtmak, değişmez kırmızıçizgiler benimsemek ve önceki izzet ve üstünlüğümüze kavuşmanın yolu güçlü ülkelerin kuyruğuna takılmakla değil müstakil devlet olmakla mümkündür. Ne zaman ki Hilâfet beyaz perdelerden ve hayallerimizden çıkıp hayatın içine girerse işte o zaman müstakillikten ve büyük devlet olmaktan bahsedebiliriz.