“Mülteci Sorunu” Uşaklarından Kaçıp Sömürgeci Efendilere Sığınma İronisinin Adıdır!
16 Mayıs 2022

“Mülteci Sorunu” Uşaklarından Kaçıp Sömürgeci Efendilere Sığınma İronisinin Adıdır!

Mülteci sorunu kapitalist düzenin ürettiği sömürgecilikten kaynaklanan insani trajedilerden biridir ve bu sorunun çözümü sömürgeciliğin yok edilmesiyle mümkündür.

Ortaçağ sonrasında Avrupa’da gerçekleşen düşünce devrimi kapitalist ideolojiyi ortaya çıkardı. Hemen arkasından gelen Sanayi Devrimi ile birlikte Batılı ülkeler diğer ülkelerin kendileri ile rekabet edemeyecekleri büyük bir kalkınma ve güce ulaştılar. Kendi sanayileri ve refahları için gereken servet ve kaynakları elde etmek maksadıyla ellerindeki bu büyük güç ile bu servet ve kaynakların bulundukları daha çok Asya, Afrika ve Ortadoğu’da yer alan ülkeleri işgal edip ele geçirdiler ve sömürgeciliği keşfettiler. İngiltere, Fransa, Hollanda, İspanya ve Portekiz bu sömürgecilikte belli başlı ülkeler oldular.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri de bu sömürgeci ülkelerin arasına katıldı. Amerika’nın da sömürgeci ülkeler arasına katılmasıyla sömürgecilik, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerin kendilerine karşı direnme gücü olmayan geri kalmış ülkelerdeki servet ve kaynakların sömürülmesinde ve kapitalist ideolojinin yayılmasında kullandıkları bir metot hâline geldi.

Amerika, Asya, Afrika ve Ortadoğu’da kendi nüfuzunu yerleştirmek amacıyla bu bölgelerde yer alan özellikle İngiltere ve Fransa’nın sömürgelerinde askerî, siyasi ve ekonomik üsluplar kullandı. Ulusların kendi bağımsızlığını tayin hakkı, özgürlük, eşitlik, adalet ve insan haklarına çağrıda bulundu. Bu yeni durum karşısında sömürgeci devletler sömürgelerine sözde bağımsızlıklarını vermek zorunda kaldı.

Kendileri giderken kendi yerlerine bu ülkelerin yerel halklarından devşirdikleri uşak yöneticileri işbaşına getirdiler. Sonra da bu uşak yöneticiler eliyle bu ülkelere ait servet ve kaynakları sömürmeye devam ettiler. Bu ülkelerin kalkınmalarını engellediler, kendileriyle rekabet edecek bir duruma ulaşmalarının önüne geçtiler, sömürüye açık bir geri kalmışlığa mahkûm ettiler; bu ülke halklarını açlık ve sefalete terk ettiler, en tabii insani haklardan mahrum ettiler, dayanılması zor bir baskı ve zulüm altında bıraktılar.

Bütün bu olanların sonucunda kendi ülkesinde ihtiyaçlarına ulaşamayan ve en tabii insani haklarından mahrum bırakılan insanlar, ihtiyaçlarına kolaylıkla erişebilecekleri ve baskı görmeyecekleri gelişmiş ülkelere iltica etmeye başladılar ve dünyayı “mülteci/sığınmacı” olarak adlandırılan büyük bir sorun ve içler acısı yeni bir insani trajedi ile karşı karşıya bıraktılar.

Kapitalist düzenin uygulayıcısı Amerika ve Avrupalı devletlerin sömürgeciliğinin yol açtığı açlık, sefalet ve baskıdan kaçıp bu duruma yol açan devletlere sığınmaya çalışmanın ironi ve çaresizliği ile bu sığınmacılara karşı Batılı devletlerin aldığı önlemler; acımasız, vahşi tutum ise ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur.

Dünyanın önünde uzun zamandır var olan, neredeyse her gün insanlığın vicdanını yaralayarak kendisini hatırlatan ve gündemde tutan bu sorun çözülememiştir, çözülememektedir. Zaten sorunu üretenlerden de sorunun çözümü beklenmemelidir.

Yazının başında belirtildiği gibi; mülteci sorunu ancak kendisini ortaya çıkaran sömürgeciliğin yok edilmesi ile ortadan kalkar. Sömürgecilik, buna yol açan ABD ve Avrupalı büyük ve güçlü devletler ile kendi cinslerinden bir büyüklüğe ve güce sahip olan, sömürgecilikle mücadele edebilecek başka büyük ve güçlü bir devletin sömürgecilere vuracağı güçlü bir darbe ile engellenebilir.

Günümüzde sadece Asya, Afrika, ve Ortadoğu’da değil, dünyada sömürgecilikle ve sömürgeci devletlerle mücadele edebilecek ne bir zihniyet ne de bir devlet bulunmaktadır.

Şu anda sömürgeci kapitalist dünya düzeninin karşısında yalnızca mülteciler ya da ezilenler için değil bütün Müslümanlar ve bozuk kapitalist düzenin içinde acı çeken tüm insanlık için yegâne alternatif ve seçenek olarak İslâm bulunmaktadır. Tatbik edilmediğinden dolayı hayat sahasından ve sömürgecilikle mücadeleden uzaktır.

İslâm’ın hayat sahasına geri dönmesini sağlayıp İslâm’ı tatbik edecek, İslâm’ın fikrî ve siyasi liderliği altında tüm Müslümanları birleştirecek büyük ve güçlü bir İslâm Hilâfeti’nin tekrar kurulması ve hem İslâm topraklarında hem de mültecilerin kendi ülkelerindeki sömürgecilik ve sömürgeci devletlerle mücadele etmesi hâlinde; sömürgecilik ortadan kaldırılabilecek, buralarda yaşayan halklar işte o zaman kendilerine ait olan servet ve kaynakları tüketme imkânına sahip olabileceklerdir.

Uzun asırlar boyunca İslâm’ı tatbik eden halifeler tarafından büyük fetihler gerçekleştirilmiş, açlık ve sefalet içinde zulüm ve baskı gören halklar, kendilerine bunları yapan iktidar ve yönetimlerden kurtarılmıştır. Hilâfet Devleti fethettiği ülke halklarını günümüzdeki kapitalist sömürgeci devletler gibi sömürmemişler aksine oralara adalet ve refah götürmüşlerdir. Onlara ait olan servet ve kaynaklara el sürmemiş ve bu halklar tarafından kullanılmasının önündeki engelleri ortadan kaldırmıştır.

Bu nedenle Hilâfet Devleti’nin fethettikleri ülke halkları, başka ülkelere göç etmek ve sığınmak zorunda kalmamışlar; bu devletin saygın vatandaşları olarak yaşamayı tercih etmişlerdir. Tarih bunun şahididir!

[وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ] “Size ne oldu da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!’ diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”[1]


[1] Nisa Suresi 75