Bir ümmet ki son yüzyılını yalan dolana ve ihanete maruz kalarak tüketmiştir. Bu aziz ümmete karşı toplum mühendisliği, psikolojik harp taktikleri, algı operasyonları, soğuk savaş stratejileri vb. aldatma ve sindirmeye dair her ne varsa arsızca devreye sokularak uygulanmıştır.
İttihat ve Terakki’nin giriştiği ihanet macerası Osmanlı’nın
dağılması, Hilâfet’in ilgası ve laik ulusal Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasıyla sonuçlanmıştır. O günden beri ümmet ne zaman özüne dönüp kalkınmak
için davransa onu küfrün yeni bir versiyonu ile aldatıp oyalayacak pek çok
yerli işbirlikçi şahıs, hareket ve parti sahaya inerek Batı hesabına engel
çıkarmıştır. Ümmetin kendi medeniyet kökleriyle buluşup sahih ve köklü bir
kalkınmayı gerçekleştirmesine mani olmuştur.
Yaptıkları en büyük kötülüklerden biri de ümmeti niyet okuma
hastalığına müptela kılmalarıdır. Zira ister iyi yönde ister kötü yönde olsun
niyet okuma ile varılan sonuç yanlıştır. Ona dayanarak girişilecek her hareket
batıldır. Gerçek şu ki; niyet okuma aldanmaya zemin hazırlar. Niyet okuma
önyargıya bile bile mahkûm olmaktır. Gerçeklerden sarf-ı nazar etmektir.
Hakikatten yüz çevirmektir. Somut gerçekleri dikkate almamaktır. Algı
operasyonlarına açık hâle gelmektir. Aldatılmaya istekli olmaktır. “Yok mu beni
kandıran!” diye bas bas bağırmaktır adeta!
Ne var ki yerli işbirlikçiler ümmetin bu zaafını çok iyi
değerlendirmektedir. Öyle ki; laik
demokratik kadrolar, reyleriyle iktidara geldikleri ümmeti sömürgeci küfür
güçlerin oyuncağı hâline getiren, geleceğini ipotek altına alan icraatlarının
üstünü, meydanlarda fütursuzca okudukları ayetler ve hadislerle ve sansasyonel
demeçlerle örtmüşlerdir. Zaman ve zemin iyi etüt edilerek bu zaaf sayesinde İslâm
dışı icraatlar türlü ambalajlarla Müslüman halka benimsetilebilmiştir.
Bugün aynı algı operasyonlar, strateji ve taktikler tam gaz devam
etmektedir. Öyle ki; iktidar kadroları her zaman ümmetin uyanma niteliğine ve
hızına endeksli politika, strateji ve taktiklerle hareket etmişlerdir.
Laik rejimin tipik bir partisi olarak AK Parti’nin aynı politika ve
stratejiyi farklı üsluplarla daha etkin bir şekilde uyguladığı bir gerçektir.
Ümmetin niyet okumalarla her icraatı hayra yormasını hoyratça suiistimal eden AK
Parti, dini motiflerle süslediği icraat ve söylemleriyle gelmiş geçmiş bütün
iktidarlara fark atmıştır. Nihai amaç kırıp dökmeden ve ürkütmeden ümmetin
özüne dönmesine mani olup laikliği benimsemesini sağlamak veya en azından
ümmeti a’rafta tutmaktır.
Bugünlerde özellikle sergilenen bir icraat ve tedavüle sokulan bir
sansasyonel demeç var ki; AK Parti’nin politika, strateji ve taktiklerini adeta
deşifre etmektedir. Dahası ana muhalefet partisi CHP’nin bu icraat ve söylemi
diline dolaması aynı şekilde AK Parti’nin amacına hizmet etmiştir. Bu konuda
uzmanlaşan AK Parti kadroları, CHP’nin ortaya koyacağı tepkinin Müslüman
seçmenin söz konusu icraatı benimsemesine olumlu katkı sağlayacağını hesap
etmemiş olamaz.
Nitekim AK Parti’nin “Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı”sıyla evlendirme yetkisi bulunan görevlilere
il ve ilçe müftülerinin eklenmesi değişikliği tam da AK Parti’nin strateji ve
üslubuna uygun bir icraat olmuştur. İslâmi hassasiyeti olan kesimlerde var
olan, AK Parti’nin İslâm’a hizmet eden bir parti olduğu kanaatini pekiştiren
bir uygulama olmuştur. Bu maksatlı tasarlanmış bir düzenlemedir. Hak ve batılı
birbirine karıştırmanın ileri bir aşamasıdır. Müslüman kamuoyunun kafasını
karıştırmaktır. Müslümanın laikliği hissetmemesini sağlamaya yönelik bir
hamledir. Müftüye günah işletmek için ekstra alan açmaktır. Müslümanın güven ve
iyi niyetini suiistimal etmektir.
Nitekim daha önce Müslümanlar laik devletin yetkili organlarının
kıydığı nikâhın geçersiz olduğunu, İslâmi meşru bir otoritenin bu nikâhı
kıydırması gerektiğini, ancak hâlihazırda böyle bir otoritenin mevcut
olmadığını düşünerek son çare imama gidip ona nikâh kıydırılırdı. Ancak şimdi
devlet bu şansı da onların elinden almış olmaktadır. Müslümanlar müftüye gidecek,
ancak müftü efendi de laik otoritenin ona verdiği yetkiye dayanarak resmî nikâh
kıyacaktır. Yani müftü eşlerin ve doğacak çocukların karşılıklı hak ve hukukunu
laik kanunların düzenlediği bir nikâhı kıyarak hem kendisi günahkâr olacak ve
hem de ümmet laik bir otoriteden bağımsız nikâh kıyma imkânından mahrum
olacaktır. İmamın kıydığı nikâh tamamen sivil ve gayri resmîi bir nikâhtı.
Ancak müftünün kıyacağı nikâh resmî olduğundan ümmetin hassasiyeti karşılıksız
bırakılmış olmaktadır. Ne var ki; algı operasyonuyla bu gerçekler tersyüz
edilebilmekte ve bu düzenleme İslâm’ın lehine bir düzenleme olarak yutturulabilmektedir.
“Avrupa’da Papaz nikâh kıyıyor da neden Türkiye’de Müftü kıymasın!”
mantığı aslında her şeyi ifade etmektedir. Zaten maksat Müslüman halkın
Avrupalı gibi düşünmesini sağlamak değil midir? İşte bu; zihinlere enjekte
edilmek için özellikle seçilmiş cümledir! Söylenmek istenen aynen şudur: Ey
Müslüman senin dinin de Hıristiyanlık dini gibi bir dindir! Bak onlarda papaz
nikâh kıyıyor bizde de müftü! Daha Allah’tan ne istiyorsun! Çok şükür bu
günleri de gördük. Hele sen AK Parti’ye oy vermeye devam et bak daha neler
neler göreceksin! Bak hamdolsun hâkimlerimiz de başörtülü olabiliyor. İslâm’a
göre hükmetmiyor olmalarını şimdi karıştırma. O önemli değil. Hele sen sabret
bir gün sıra ona da gelecek. Sen o işi bize bırak! Kısacası; AK Parti’ye güven
geresini merak etme sen!
Laiklik nöbeti tutan kesimlere yönelik söyledikleri ise daha makul
ve gerçeğe daha uygundur! Şöyle ki; Bu uygulamanın neresi laikliğe aykırı?
Müftüler de devlet memuru değil mi?
Evelenme, boşanma, miras vb. hak hukuku düzenleyen yasalar laik değil
mi? Dahası bu ve benzeri uygulamalar
Müslümanların rejime entegre olmasına katkı sağlamıyor mu? Laikliğin beşiği
Avrupa’da papaz nikâh kıymıyor mu? Peki
derdiniz ne?
Onlar neyin laikliğe aykırı olup olmadığını gayet iyi bilirler.
Lakin onların da razı etmek durumunda kaldıkları geri zekâlı bir kesim var
elbette! Onlar da onun için gürültü çıkarıyor!
Aslında niyet okuma alışkanlığı devreden çıkarılsa hangi kesimin
kandırıldığı apaçık belli olacak. Aldatılanların laiklik nöbeti tutan kesim
olmadığını aksine Müslümanların aldatıldığı gün gibi ortaya çıkacaktır.
Diğer taraftan CHP’nin karşı çıkarak bunu diline dolayacağı iyi
hesap edilerek CHP tepkisinin AK Parti’nin amacına hizmet edeceği
öngörülmüştür. Yani CHP reaksiyon gösterdiği oranda Müslüman kesimin onu
benimseyip sahipleneceği öngörülmüştür. Netice de Müslüman kesimde şöyle bir
kanaat hâsıl olmuştur: Her ne kadar aksini söylese de aslında AK Parti İslâmi
bir partidir. Elinden gelse İslâm’ı hâkim kılacaktır. Ancak CHP gibi muarızları
var. Müftüye nikâh kıyma gibi küçük bir yetki vermiş CHP kıyamet koparıyor. AK Parti
ne yapsın? Müsaade etmiyorlar ki! Her ne kadar AK Parti; “Bu yasanın İslâmiyetle
bir ilgisinin bulunmadığı, laikliğe aykırı bir tarafının olmadığını, müftünün
de aslında bir devlet memuru olduğunu, dolayısıyla laikliğin daha iyi ve kolay
uygulanması için bu yetkinin müftüye verildiğini” söylese de CHP’nin yoğun
muhalefeti sayesinde Müslüman kesim bu icraatı İslâmi bir icraat olarak görecek
ve sahiplenecektir. Kim ne derse desin AK Parti en azından iyi niyetli bir
parti olarak algılanmış olmanın meyvelerini toplayacaktır. İşte algı operasyonu
diye buna derler. Dört dörtlük hesaplanmış bir algı operasyonu!
ABD’nin İncirlik üzerinden 980 küsur tır silah PYD’ye aktarmış
olmasını, Cerablus’a girme karşılığında Halep’in düşmesinin AK Parti tarafından
sağlanmış olmasını, önümüzdeki günlerde İdlib’in düşmesi için aynı senaryoyu
uygulamak üzere hükümetin görüşmeler yaptığını kim okur, kim dinler? Müslüman
kesim müftüye nikâh kıyma yetkisini konuşsun dursun. Başka işi ne? Halk ne
anlar dış politikadan!
Şimdi gelelim sansasyonel söyleme! Aynı algı operasyonu burada da
devreye sokulmaktadır. Nitekim AK Parti MKYK'sının eski üyesi olan Ayhan
Ogan’ın “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni
devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır.” demesi tamamen bir safsata!
Dahası; dört dörtlük bir algı
operasyonu! Gelecek tepkiler, getirisi götürüsü iyi hesap edilmiş bir algı
operasyon. Söz konusu ifadeler sahibi tarafından düzeltilse de, eski üyemizdir,
O’nu bağlar dense de ve hatta Cumhurbaşkanı “Kimse bize bir şey uydurmasın.”
demiş olsa da algı operasyonu gerçekleşmiş ve amacına ulaşmıştır. Niyet okumaya
alıştırılmış vatandaşlar aylarca hatta senelerce bunu sohbetlerinde kullanarak
hayra yoracaktır.
Ayhan Ogan’ın Müslüman halkı heyecanlandıran “Yeni bir devlet
kuruyoruz…” söylemi büyük ihtimalle
İdlip operasyonunu örtmeye matuftur. Zira sürdürülen görüşmelere ve terör
devleti ABD’nin tehditlerine ve Türkiye’ye biçilen role baktığında insan
gerçekleşecek ihanetin boyutlarını kavrayabiliyor. Bu yüzden Müslüman kesimin
bilinç altına hitap edecek sansasyonel bir çıkışa ihtiyaç duyulmuştur.
Zira İdlib’te terör yoktur. İdlib’te terörist de yoktur. İdlib’te
Türkiye’ye düşman bir güç de yoktur. İdlib’te mazlum halkın Esed zalimine başkaldırışının
meşalesini nezih bir şekilde taşıyan kahramanlar vardır. ABD’nin laik devlet dayatmasına boyun eğmeyen
mücahitler vardır. İdlib ABD ve
Rusya’nın insafına terkedilemez. Dahası ABD ve Rusya’nın Müslüman savaşçıları
katletmesine ve onları dağıtmasına katkı sağlanamaz. Türkiye Halep’te yaptığını
İdlib’te tekrarlayamaz. Ayhan Ogan’ın sansasyonel demeçleri de AK Parti’nin
böyle bir ihaneti halka yutturmasına yetmeyecektir. Hiçbir algı operasyonu bu
çıplak gerçeğin üstünü örtmez. Daha açıkça söylemek gerekirse “Yeni bir devlet
kuruluyor…” safsatası dahi Türkiye’nin sağlayacağı katkı ile İdlib’in düşmesi ihanetini örtemez. Umarız ki
Türkiye böyle bir yola girmez. İdlib’in düşmesi konusunda ABD, Rusya ve İran’a
katkı sağlamaz.
Kaldı ki; eninde sonunda Esed zaliminin kellesini alacak ve
Türkiye’yi de rahatlatacak hamle bugün İdlib’i elinde tutan mücahitlerden
gelecektir.
Unutmayalım ki Türkiye; düşman olduklarını çok iyi bildiği güçlerle
birlikte hareket etmekten vazgeçtiği gün kurtuluşun meşalesini yakmış
olacaktır. Türkiye’nin bu potansiyeli vardır. Yeter ki yöneticiler algı
operasyonlarıyla değil gerçek icraatlarla halkın teveccühüne karşılık versin!
يَا
أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا يُصْلِحْ
لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın…” (Ahzab Suresi 70, 71)