Mısır’da yaşanan darbe sürecinde ortaya çıkan bariz bir husus var ise o da bazı Müslümanlarda ciddi bir kafa karşılıklılığının ve fikri zafiyetin mevcudiyetidir. Mursi’nin darbeyle indirilmesine tepkiler duygusal boyutu aşamadığı zaman maalesef doğru yaklaşımlar taşlanmaya ve ihanet çemberine alınmaya çalışılmaktadır.
Mesele o kadar vahim bir boyuta ulaşmıştır ki Mursi’nin neden desteklenmesi gerektiğini İslami kriterleri ortaya koyarak açıklayabilecek kimsecikler yoktur. Buna rağmen meydanlara çıkılmakta ve “dik dur eğilme Müslümanlar seninle” sloganları eşliğinde Mursi’ye sahip çıkılmaktadır. Bu desteğin doğru bir zeminde açıklanamaması başlı başına bir vehametin göstergesidir.
Oysa Müslümanların karşılaştığı her olaya karşı nasıl bir tutum sergilemesi gerektiği İslami fikirlerle, şeri hükümlerle belirlenmiştir. Müslüman yaptığı her davranışta işte bu fikirlerle kayıtlıdır ve bu fikirlerden hesaba çekilecektir. Nitekim bu husus “Emri bil maruf ve nehyi anil münker” yani iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak ifadesinde de cisimleşmiştir. Maruf ve Münkerin belirleyicisi akıl yahut duygular değil İslam’dır. İslam bir şeye hasen demiş ise o hasendir velevki birileri onu kerih görmüş olsa da. Aynı şey kubuh içinde geçerlidir. Bizim için bağlayıcı olan İslam’ın bize ne söylediğidir.
Bu esasla birlikte Mısır ve Mursi gerçeğini analiz edelim ve ne yapmamız gerektiğine karar verelim.
Bilindiği gibi Mısır’da Mubarek sonrası bir takım gelişmeler yaşandı ve nihayetinde Mursi Cumhurbaşkanı oldu. Daha sonra bir Anayasa hazırlandı ve yürürlüğe girdi. İşte bu anayasayla Mısır halkı yönetilmeye başlandı. Mursi’nin Cumhurbaşkanı olduğu Mısır’daki anayasadan birkaç madde şöyle:
- Birinci madde, devletin ismini sınırlandırarak, onun Cumhuriyet olduğunu beyan edici olarak varit olmuştur. Cumhuriyet sistemi, Hilâfet olan İslam’daki yönetim nizamına muhalif değil midir?
- Anayasa ön mukaddimesinin (ikinci) maddesinde şu ifade geçmiştir: “Yönetim nizamı, demokratiktir…” (6) madde de ise şöyle geçmiştir: “ Siyasi nizam, demokrasi ilkelerine dayalıdır…” Demokrasinin küfür olduğu apaçık bir şekilde ortada iken yönetimin demokratik olduğunun beyan edilmesinin anlamı nedir?
- Anayasa ön mukaddimesindeki (onuncu) maddede şöyle geçmiştir: “Vahdet, Arap ümmetinin emeli, tarihin nidasıdır…” Bu maddede İslam’ın haram kıldığı kavmiyetçiliğe apaçık vurgu yapmıyor mu?
Muhtemelen bu yazıyı okuyan bazı kardeşlerimiz hemen Mısır Anayasasının ikinci maddesini işaret edeceklerdir. Bu maddede kanun koymanın başlıca kaynağının İslam şeriatı olduğu ikrar edilmiştir. Hemen belirteyim bu madde İhvan ya da Selefiler yani Anaysa Komisyonu tarafından anayasaya konulmuş değildir. Bilakis 1971 tarihli anayasada da mevcuttur. Yani halkına kan kusturan, Müslümanları demir yumrukla yöneten Mubarek’in anayasasında da var olan bir maddedir ama geçerliliği hiçbir zaman olmamıştır.
Görünen o ki Mısır’da Mursi’nin hükmettiği anayasa gayri İslami bir anayasadır. Mursi kanun koymanın başlıca kaynağının İslam şeriatı olduğu yazılı bir anayasayla hükmetmiş olsa da diğer maddeleri bu maddenin ilga olmasına sebep olmuştur. Zira bir yandan İslam şeriatınan bahsedip diğer yandan devletin şeklinin cumhuriyet olduğunu uygulamak, nizamın demokratik bir nizam olduğunu söylemek inandırıcılıktan fersah fersah uzaktır.
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek farzdır. Her kim bu farzın dışına çıkar ise ona şu üç sıfattan biri isabet edecektir. O ya kafirdir, ya zalimdir ya da fasıktır. Zira Rabbimiz Maide suresinde şöyle buyurmaktadır.
“Her kim de Allah’ın indirdikleriyle hükmetmez ise işte onlar kafirlerdir”
“Her kim de Allah’ın indirdikleriyle hükmetmez ise işte onlar zalimlerdir.”
“Her kim de Allah’ın indirdikleriyle hükmetmez ise işte onlar fasıklardır”
Burada Mursi’ye küfür ithamında bulunmak bizim haddimize değildir. Ancak gayri İslami bir nizam ile hükmetmesi onun zulmettiğinin açık bir göstergesidir. Zalim bir yönetici karşısında takınılacak tavır ise bellidir. Onu zulmünden alı koymak!
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”
Bir adam:
- Ya Rasûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Efendimiz:
- “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu.
Mursi yahut onun konumunda olan yöneticilere karşı takınılması gereken tavır onların işlediği zulümlerden onları alıkoymaktır. Onları muhasebe etmek ve yaptığı işin haram olduğunu beyan edip onun bu haramı terk etmesi için ikaz etmek bizim Müslüman kardeşlerimize olan görevimizdir. Demek ki ilk yapmamız gereken Mursi iktidara geldiğinde onu Allah’ın şeriatını tatbik etmesi, hilafeti ilan etmesi için çağrıda bulunmaktır.
Mursi çağrılarımıza icabet etmedi ve nihayetinde böyle bir askeri darbeyle devrildi. O zaman yapmamız gereken ona ve onu destekleyenlere takip ettikleri yolun akıbetinden ders çıkartmalarını, gerçek bir İslami devrimle İslam şeriatını tatbik etmedikten sonra bu aşağılanmaların ve zulümlerin devam edeceği noktasında onlara gerekli nasihatleri yapmaktır.
İşte Mursi yahut onun konumundakilere yardım etmek ancak böyle gerçekleşebilir. Yoksa meydanlara çıkıp “dik dur eğilme seninleyiz seninle” sloganları atmakla değil.
Buradan bizim darbecileri desteklediğimizi yahut darbenin gayet güzel olduğunu, Mursi’nin bunu hak ettiğini söylediğimizi çıkarmak ancak art niyetli sefih kimselerin yoludur. Bilinmelidir ki biz ne ABD emriyle darbe yapanları destekleriz ne de ABD icazetiyle iktidara gelip orada gayri İslami bir yönetimle hükmedenleri.
Tüm bunlar Mısır’da Müslüman kardeşlerimizin kanına sahip çıkmadığımız anlamına da gelmemeli. Bizler Mursi’ye destek gösterilerinde hayatını kaybedenleri “demokrasi şehitleri” ilan edecek kadar yahut “hak ettiler” diyecek kadar alçak değiliz. Bilakis bizler her fırsatta Müslüman kanının akmasından Kabe’nin taş taş yıkılmasının daha ehven olduğunu bildiren hadisi şerifi sıkça hatırlatıp Müslümanların kanına ve ırzına kıskançlık gösterenleriz. Hem de bunu dilinin ucuyla değil değil; yüksek sesle, fiili ve ameli olarak gösterenlerdeniz. Bu gerçeği izan ve vicdan sahibi olan her akıl sahibi bilir. Nitekim birçok kardeşimiz sırf bu nedenle onlarca yıl hapis cezasına çarptırılmış, zindanlara tıkılmıştır. Bu yazının yazarının İslam davetini taşıma gayretlerinin karşılığında aldığı toplam ceza miktarı 25 yıl!
Vel hasıl! Geldiğimiz noktada Mursi’yi desteklemekle oradaki akan Müslüman kanını protesto etmek arasındaki çizginin yitirilmesi neticesinde hiçte hoş olmayan bir tablo ortaya çıkmış vaziyette. Müslüman kanının akıtılmasına gösterilen her tepki kurulan kumpas sayesinde demokrasi taleplerinin hanesine yazılmaktadır. Müslümanlar olarak bizler bu kumpası kırıp tepkilerimizi net ifadelerle ileteceğimiz bir platform oluşturmak zorundayız. Bu platformun esasi mesajı: “Darbelere de, demokrasiye de karşıyız. Biz Mursi’yi ya da demokrasi yolunu seçen İhvanı Müslimin’i değil; İslam şeriatından başka hiçbir şeriatı kabul etmeyecek olan Müslüman Mısır halkının yanındayız ve onların haklı davalarını destekliyor tek bir Müslüman kanı dahi olsa akmasını asla kabul etmiyoruz” olmalıdır.