Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), geçtiğimiz ay, 24 Ağustos Perşembe günü aldığı kararla politika faizini 750 baz puan artırmış, böylece politika faizi yüzde 17,5'ten yüzde 25'e yükseltilmişti.
Esasında piyasa beklentileri 250 baz puanlarda idi fakat Merkez Bankası sürpriz bir kararla bu beklentinin tam 3 katı oranında bir artırıma gitmişti. 21 Eylül itibariyle de 500 baz puan artışla, politika faiz oranı %30'a yükselmiş oldu.
Öncelikle bu ne demek, onu açıklayalım. Politika faizi, bankaların Merkez Bankasından kredi alınırken uygulanan faiz oranıdır. Ana gaye de, banka ve finans sektörünün canlı tutulmasıdır. Çünkü mevcut kapitalist iktisat sisteminin işleyişi bu şekilde. Kapitalizm -adından da anlaşılacağı gibi- parayı yani sermayeyi koruma esası üzerine kurulu bir sistemdir. Bu yüzden Merkez Bankasının yapacağı para hamlesi ya “daraltıcı” ya da “genişletici” para politikası olmak üzere iki farklı politikadır.
Bu faiz kararlarının diğer temel gerekçesi ise, hatırlayacağınız üzere hükümet 2021 Aralık ayında “Kur Korumalı Mevduat (KKM)” diye bir uygulama getirdi. Bu uygulamaya göre elinde dövizi olanların banka mevduatlarına bu dövizleri yatırmaları durumunda, bankanın verdiği faiz getirisi vade sonunda olan kur farkına göre düşük kalırsa aradaki kur kaynaklı zararın -ki yatırımcıların muhtemel kârdan zarar etmelerinden bahsediyoruz-, bütçeden ödeneceği ilan edilmişti. Hatta bunu cazip hale getirmek için bu yolla elde edilen kazançlar vergiden muaf tutuldu. Projenin başladığı günün dolar kuru 12 TL idi. Hükümet bu projeyi, doların artmasının önüne geçmek, enflasyonu önlemek ve piyasanın canlandırılması olarak duyurmuştu. Ama asıl gaye bu değildi! Asıl amaç, halkın elinde olan dövizlerin finans kurumlarına yani bankalara yatırılmasıydı. Çünkü ekonominin durumu o kadar diplerdeydi ki, halkın elinde olan bu dövizler o an için hükümete can simidi gibi görünüyordu.
Bugün itibariyle KKM sisteminde 125 milyar dolar para birikmiş durumda. Bu çok ciddi bir rakamdır. Türkiye’nin döviz rezervinde bu kadar dolar yok. Yani insanların büyük bir kısmı bankalara gidip parasını çekecek olsa sistem bir anda çöker ve anında altından kalkılamayacak düzeyde bir kriz oluşur. İşte bu yüzden hükümet, bu sistemi yavaş yavaş bitirme kararı aldı. Bunun ilk adımı olarak da politika faizini yükseltti. Çünkü 1,5 yıl kadar önce müjdelerle duyurulan, öve öve anlatılan, “hele bir uyuyun 6 ay sonra neler olacak inanamayacaksınız” gibi sözlerle pazarlanan bu sistem, bugün itibariyle prangaya dönüşmüş durumda. Sözde döviz kuruna ve enflasyona karşı yapılan bir hamle olarak açıklanan bu sistemin uygulamaya konulduğu gün dolar kuru 12 TL iken, bugün 27 TL oldu. Enflasyon deseniz resmi verilere göre %70-80’lerde, gerçekte ise %300-400’leri aşmış durumda.
E, ne oldu müjdelere? Dövize “ağır darbe” idi, enflasyona “demir yumruk”tu. Faiz lobisine savaş açılmıştı…
Gördüğünüz gibi birileri halkı gerçekten uyuttu…Öyle 6 ay filan da değil yani…
Merkez Bankasının faiz yükseltme kararını birtakım ekonomistler, doğru bir hamle olarak yorumlayabilir, zira kapitalist ekonomi dışında bir fikre sahip değiller. Ekonomi bunların gözünde sadece göstergelerden ibaret.
Reel ekonomi ise bambaşka. Öyle ki halkın büyük bir bölümü maalesef hayatını kredilerle, kredi kartları ile sürdürüyor. İşçisinden emeklisine, memurundan esnafına, sanayiciden tüccarına kadar birçok kişinin hayatı bankalar üzerinden dönmektedir. Çünkü bu sistemi ayakta tutan bankalardır. Bankaların gücü ise halkın bankalara bağımlı hale gelmesinden geçmektedir. Bu yüzden yıllardır sistematik olarak halk bankalara köle haline getirildi. Ev almak isteyenler bankalara yönlendirildi, iş kurmak isteyen, araba almak isteyen herkese banka kapıları gösterildi. Çocuğunu okutacaklara bankalar, eğitim kredileri vaat etti. Covid pandemisinde bile ekonomik destek paketleri banka kredilerinden oluşuyordu. Dolayısıyla politika faizinin %30 olarak uygulandığı bir zamanda, halkın bankalardan alacağı kredi oranları, %50-55 gibi oranlara ulaşacaktır. Birçok kişi bu yükün altından kalkamayacaktır. Ve bizler daha bu sürecin henüz başındayız. Süreç ilerledikçe birçok esnaf iflas edecek, işsizlik artacak, işten çıkarmalar olacak. Banka kredileri ile alınan ev, araba, eşya gibi şeylerin ödemeleri aksayınca bu kez hacizler devreye girecek. Derken, halkı yine zorlu bir süreç bekliyor.
Gelinen nokta yıllardır yapılan yanlışların acı sonuçlarıdır. Halka yüklenen ek vergiler ya da vergi organlarının yükseltilmesi ve akaryakıttan market fiyatlarına akıl almaz noktaya ulaşan fiyatlar da bu acı sonuçlardan bazıları. İktidar bir de pişkince ”Bu acı reçeteleri hep birlikte üstleneceğiz” diyor.
Sözün özü; bugün ekonomide yaşanan bu kriz, esasında kapitalist iktisat sistemi için sıradan ve olağan bir şeydir. Kapitalist sistem halkın geneli için ekonomik düzeyin yükselmesini, refah seviyesinin artmasını, işsizliğin bitirilmesini, enflasyonun yok edilmesini asla istemez. Bunlar iktidar olan ya da olmak isteyen demokratik parti liderlerinin içi boş vaatleridir.
[فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ إِلَّا الضَّلَالُ فَأَنَّى تُصْرَفُون] “Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır?” [Yunus Suresi 32]