İbretle bakan gözler için günler hakikati ortaya çıkara çıkara geçer durur. Ve yine ibretle bakan gözler için günler, insanlar arasında döner durur. Bakınız, çok değil birkaç sene öncesine kadar insanlar, mevcut iktidarın aleyhine açıktan bir söz söylemeye korkuyorlardı. O kadar ki darbımesel oldu “Silivri soğuktur!” cümlesi. Kıyıda köşede farklı düşünenler sessizce, kısık sesle konuşuyorlardı. Denilebilir ki: “Yok artık o kadar da değil!” Tabii ki o kadar da değil, elbette ki zorda da darda da korkusuz olan birçok insan her zaman vardı ve var olacak da. Ancak topluma hâkim olan genel havadan bahsediyoruz burada.
Neyse, korkudan hükümetin yüzde yüz yanlış yaptığı şeyleri dahi açıktan eleştirmekten çekinilen bir durumdan bugün açıktan açığa kendisine sövülen bir duruma gelindi. Kuşkusuz hükümet gücünü, güçlü bir fikre/ideolojiye dayanmasından değil, insanların/Müslümanların kendisinden olmadık beklentileri, koşulların müsaitliği ve alicengiz oyunlarından almaktaydı. “Muhalefet partileri” diye tabir edilen partilerin bozukluk, çarpıklık ve dağınıklığı da buna eklenince, iktidarının 20. senesini yaşayan bir parti gördük doğal olarak. Ama günler böyle sürüp gidecek değildi; şartlar, tüm ihtişamına rağmen iktidarın aleyhinde cereyan etmeye başladı. Bugün itibarıyla psikolojik üstünlüğünü, tüm zayıflığına (burada “zayıflık”tan kasıt, taraftar azlığı değil mefkûre yoksunluğudur) rağmen eline alan bir muhalefet var. Ve düşünebiliyor musunuz; hükümetin bugünkü destek kaybının neredeyse tamamı ekonomik saiklere bağlı. Ne kadar acı! Ekonomik krizlerin oluşturduğu koşullarla iktidara gelenler yine böylesi krizlerin oluşturduğu iklimde iktidarı terk edecekler belki de; şayet para(!) bulup ekonomiyi/piyasayı rahatlatamazlarsa. Hizb ut Tahrir, “Biz insanlardan oy istemiyoruz, canlar ve mallar istiyoruz, kendilerini uğrunda feda edecekleri İslâm ideolojisine davet ediyoruz. Şekli partiler ile ideolojik partiler arasındaki fark budur!” derken ne kadar da haklıymış…
Konu uzamasın. Şuraya gelmek istiyorum: Müslümanları İslâmi birtakım söylemlerle aldatıp 20 yıldır iktidarda kalanlar! Söyleyin bakalım: sonuç olarak nereye gelmiş oldunuz? Maslahatı, dininizin önüne geçirerek nereye varmış oldunuz? Yazık olmadı mı harcadığınız insanların enerjilerine? Yazık olmadı mı o kadar imkâna? Söyler misiniz; “maslahat” dediğiniz, “konjonktürü gözetmek lazım” diye diye mahvettiğiniz nesli kurtaracak dermanınız da imanınız da kaldı mı şimdi? Sizlere nasihat edenlere; “zamanı değil” diye diye kulak tıkadığınız yerden bir adım öteye gidebildiniz mi? Ne oldu yani? Sizin iktidarınız boyunca iki kere toplumsal dönüşümün gerçekleşeceği bir zaman (20 yıl; 10 yıllık toplumsal değişim döngüleri) geçti. Ne yaptınız bunca zaman, Allah aşkına? Yeni nesil tamamen ifsat oldu sizin döneminizde, hem de Müslümanların İslâm’dan uzak gördükleri muhalefetin değerleri ile yetişerek. Siz, cismen iktidarda oldunuz ama iktidar olan fikir hep, CHP(!) fikriyatı oldu; “camiler serbest, Kur’an kursları açık” klişesini bir tarafa bırakacak olursak. Âlemlerin Rabbinin maslahat olarak belirlediği şeylere paralel belirlediğiniz menfaatlerinizle nereye vardınız ve nereye getirdiniz Müslümanları? Maslahat, âlemlerin Rabbinden gelendir, yapmayın etmeyin; batıl söylem ve eylemlerinizi bırakın! “İslâm’da amaç kadar araçlar da meşru/şer’î hükme uygun olmalıdır” diyenlere, bugün olsun hak verecek, tövbe edip yeniden ama doğru yerden doğru bir şekilde paçaları sıvayacak mısınız?
İktidar bilirse bugünler kendisi için son fırsattır. Hataları telafi etmenin son fırsatlarıdır bunlar. Bilmiyoruz; Amerika ile iş tutan, sömürgecilerin koyduğu tüm sınırlara riayet eden bir iktidar bu iradeyi ortaya koyabilir mi? “Nasihat olsun” diye yine de söylüyoruz; geliniz tövbe ediniz! “Biz yanlış yaptık, sizlerin dünya ve ahiretine zarar verecek işler yaptık, bugünden tezi yok bunu telafi etme derdi ve tasası içinde olacağız, hemen İslâm’ın öngördüğü/emrettiği bir düzene/Hilâfet’e geçiyoruz” deyiniz. “Hem maddi hem de manevi krizlerimizden ancak böyle kurtulabiliriz” diye haykırınız. Biliyoruz ki; böylesi bir düzen için hiçbir hazırlığınız yok -her ne kadar Müslümanlardan sizden bunu hâlâ bekleyenler olsa da-! Ama üzülmeyiniz; böylesi bir hazırlığa sahip Hizb-ut Tahrir var elhamdulillah. Onun, bu uğurda gerekirse hayatlarından geçecek fedakâr, cefakâr ve cesur gençleri var. Hizb-ut Tahrir hem böylesi bir projeye hem de onu tatbik edecek bir iradeye sahiptir, Allah’ın izniyle.
Geliniz, yıllardan beridir sizlere çağrıda bulunan Hizb-ut Tahrir’in aydınlık gençlerine kulak veriniz. Hizb-ut Tahrir bir fırsattır. Nasıl bir fırsat biliyor musunuz? 70 yıllık tarihi boyunca kendisine, size vaat edildiği gibi nice dünyalıklar vaat edildiği hâlde, “İslâm ideolojisi hâkim olmayacaksa bunun ne değeri var” deyip dünyalıkları reddeden, dahası bu reddedişten dolayı türlü musibetlere maruz kalan ancak dağlar gibi sağlam duran bir fırsattır. Basiretiyle, ferasetiyle, İslâm’dan başka bir şeyden razı olmayışıyla, Müslümanların dünya ve ahiret saadetini dert edişiyle, Allah’ı dost edinenleri dost, düşman edinenleri düşman edinişiyle, İslâm’ın bugün hâlâ taptaze oluşunu sloganlarla değil ortaya koyduğu projeyle dünyaya haykırışıyla… evet, tüm bunlarla Hizb-ut Tahrir büyük bir fırsattır, siz ve İslâm ümmeti için. Geliniz bu fırsatı işler iyice karışmadan, zaman daha da geç olmadan değerlendirin!
[اَفَلَا تَسْمَعُونَ] “Hâlâ dinlemeyecek misiniz?”[1]
[1] Kasas Suresi 71