Makyavelizm ve İslâmcılık
23 Eylül 2020

Makyavelizm ve İslâmcılık

Makyavelizm, açık bir tarifi yapılacak olursa “ikiyüzlülük” demektir. “Hile”, “aldatmaca” kavramları bu fikir örgüsü içinde geçen en çok kelimelerdir. İstediği politik veya siyasi bir sonucu elde etmek için kendisini hiçbir ahlaki veya fikrî bir kaideye bağlı hissetmeden hareket eden bir zihin dünyasına sahiptir. Ve bu yönüyle hesapçı ve plancıdır. Yöneticinin atması gereken adımları bir takım fikirler ve değerler engellememelidir.

Buna göre; gerçek hayat sana ne yapmanı zorunlu kılıyorsa onu yapmak zorundasın. Yani yönetici ne yapması gerekiyorsa sadece onu yapar. “Hak” veya “adalet” gibi kavramlar yöneticinin atacağı adımlarda etkili değildir. Peki, bunlar neyin uğruna yapılıyor? İktidarda kalmak için! Makyavelizm düşüncesinin fikir babası Makyavelli’ye göre yönetici, iktidarda kalabilmek için aslan gibi güç kullanmalı ve tilki gibi kurnaz olmalıdır. Çünkü yönetmenin iki yolu vardır. Bunlardan birincisi, hukuk diğer ise güçtür. Eğer birinci yöntemle sorunlar çözülmüyorsa güç kullanmak kaçınılmazdır.

Yönetici aslan ve tilki gibi olmalı. Çünkü aslan kendisini tuzaklardan koruyamaz, bu yüzden tilki gibi olmalı. Tilki ise kendisini kurtlardan koruyamaz, bu yüzden de aslan gibi olmalıdır.

Makyavel’in zihin dünyasındaki düşman kimdir?

İşte burada düğüm biraz daha çözülüyor. Ona göre düşman yöneticinin iktidarını engelleyen her şeydir. İşte Makyavel’e göre en büyük erdem düşmanlarından iktidarını korumasıdır. Biraz daha açacak olursak; iktidarda kalmak için kendi yardımcılarını dahi feda edebilir. Nitekim Makyavelli, ünlü eseri **“Hükümdar”**da halkın tepkisini engellemek için kendi bakanını halkın linç ederek öldürmesine izin veren yöneticiyi anlatırken, yöneticinin yaptığı bu işle hem halkını memnun ettiğini hem kendisini yolsuzluklardan temizlendiğini ve hem de halka korku vererek iktidarını kuvvetlendirdiği anlatır.

Yani birini veya birilerini kurban ederek hem halkı memnun edersiniz hem de korkutarak iktidarınızı kuvvetlendirirsiniz. Ayrıca Makyavelli yöneticinin kamuoyunun gücünü kullanmasının zaruretine inanır, son tahlilde kalabalıkların iktidarın devamı noktasında etkili bir unsur olduğunu tespit etmişti.

Toplulukları yanıltarak manipüle etmekte ise herhangi bir sakınca görmediğini söylemek şimdiye kadar anlattıklarımızdan dolayı sizleri şaşırtmayacaktır. Makyavelli’nin ifadesi ile “yönetici tilki gibi olmalı” ve iktidarını kuvvetlendirmek için zaman zaman halkını aldatmalıdır. Fakat burada önemli nokta; bunu yaparken hissettirmeden yapmalıdır. Yani halk kandırıldığını hissetmemeli çünkü önemli olan gerçekler değil sizin dış dünyaya çizdiğiniz imajdır.

İşte Makyavelizm aşağı yukarı böyle bir şey…

Şimdi kendi yaşadığımız dünyaya şöyle bir bakalım… Çok uzaklara değil, elinizin dokunduğu insanlara bakın, kendinize bakın. Yöneticilerinize, başkanlarınıza, liderlerinize, ağabeylerinize, arkadaşlarınıza, zenginlerinize, fakirlerinize bakın. Yukarıda saydığım özelliklerin toplumumuzun büyük bir bölümüne etki ettiğini göreceksiniz.

Makyavelist özellikler sanki bizim üzerimize serpiştirilmiş, insanın kurdu olmuşuz. Elimizin dokunduğu insanlarda bakın birkaç hatıra(!) var, Makyavelli’den. Hatta Makyavelli gibi olanlar ve hatta onu aşanlar bile mevcut. Bu toplumumuzun inkâr edilemez genel hâli…

Toplumun genel hâli bu olmakla birlikte benim odaklanmak istediğim asıl nokta kendini “İslâmcı” olarak tarif eden veya böyle bir tarif yapmasa bile sahip olmuş olduğu fikriyatı ile böyle bir kategoriye doğal olarak dâhil olan bir damar üzerinde olacak.

Kimileri İslâmcılığı modern bir akım olarak tarif ederken kimileri ise İslâmcılığı Âdem Aleyhi’s Selam’dan bu yana süregelen İslâmi mücadelenin günümüze bakan son halkası olarak tarif etmekte. Ben burada bir tarif yarışına girmeyeceğim elbet. Siz nasıl tarif ederseniz ediniz. İslâm, hayata ve insana dokunan, ona rengini veren onu inşa eden -burada biraz daha vurgulamakta fayda var-; ekonomik, toplumsal, düşünsel, içtimai, pratik, siyasi kısımları ihmal etmeksiniz her yönüyle kişisel ve toplumsal hayatı tarif ve inşa eden bir dindir.

İşte bu yüzden tarihsel süreç içerisinde İslâm, bu alanlardan bir tanesinden veya birkaçından uzaklaştığında Müslümanlar nezdinde, o noktalar üzerinde özel bir algılama ve mücadele alanının doğması yadsınamaz bir gerçek ve kaçınılmaz bir gerekliliktir.

İşte tam da can alıcı nokta, bu mücadele alanında Müslümanların hareket tarzlarını sınırlandıracak ona yön verecek, istikamet çizecek belirli kaideleri yok mu?

Rasulullah *SallAllahu Aleyhi ve Sellem’*in örnekliği, mücadele metodu onlar için bir anlam ifade etmiyor mu?

Müslümanlar kendi mücadele alanlarını, stratejilerini uygulama ve pratiklerini oluştururlarken zamanının genel kabul görmüş fikirleri üzerinden kendilerini meşrulaştırma arayışlarıyla oradan oraya savrulup duracaklar mı?

Yoksa “radikal” ve “ılımlı” tariflerinden birini seçerek, kendi yollarını değil de kendilerine belirlenen seçeneklerden birini tercih ederek yollarına devam mı edecekler?

Sorular, emin olun daha da çoğaltılabilir.

İslâmcı olan veya doğal olarak o kategoride değerlendirilen hareketler içerisindeki liderler, yöneticiler, hareketlere yön verenler, kritik noktalarda karar alanlar bu mücadeleyi sürdürürlerken nasıl bir usul ve üslup takip ediyorlar?

Müslümanları tek bir ümmet görüp ayrıştırmadan ve hatta bütünleştirerek mi hareket ediyorlar?

Yoksa Makyavelistleşiyorlar mı?

Kendi iktidarlarını İslâm’ın maslahatı olarak algılayıp/algılatıp yönetimlerini, iktidarlarını devam ettirmek için hiçbir kaideye dayanmaksızın hareket etmeye mi başladılar?

Dikkat edin bu hastalık, Makyavelistleşme hastalığı, -tırnak içerisinde söylüyorum-, “İslâmcı olarak nitelendirilen birçok hareketlere ve bu hareketler içerisindeki kişilere tesir etmiştir.”

Makyavelist yaklaşım tarzının, Batı düşün dünyasında kayda değer bir etkisi olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Peki, bizlere ne oluyor? Bizim öğretmenimiz Makyavelli mi?

Makyavelli’ye göre; yönetici, iktidarda kalmak için ne gerekiyorsa o yapmalıdır.”

Bunun üzerine gasıp Yahudi varlığı “İsrail” ile ilişkilerini normal-leş/tirmiş olanlar ile gizli olarak yaptıklarını açıktan ilan etmeye başlayanların bu hareketlerini nasıl refere ettiklerini izah etmeye gerek yok sanırım.

İktidarda kalmak için ne gerekiyorsa yapmalıydı, değil mi?

Varlıklarını Batılı/batıl güç merkezlerinin varlığına bağlayanların bağımsız hareket etmelerini ve ümmetin maslahatını öncelemelerini beklemek ve onlara umut bağlamak nasıl değerlendirilmeli?

Hülasa;

Ali RadiyAllahu Anh’a atfedilen “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.” sözünün bizim için çok büyük bir anlamı var.

Şimdi size soruyorum: bu sözün sizin için bir anlamı var mı?

Yoksa siz de Makyavelistleşenlerden misiniz?