Lübnan’da Kaçırılan Pilotlar Üzerinden Türkiye’ye Verilen Mesaj
14 Ağustos 2013

Lübnan’da Kaçırılan Pilotlar Üzerinden Türkiye’ye Verilen Mesaj

Geçtiğimiz Cuma günü İstanbul-Beyrut seferini yapan THY uçağının personelini havalimanından otele götüren servis aracı durdurulmuş, THY pilotu Murat Akpınar ile yardımcısı Murat Ağca kaçırılmış, servis aracında bulunan diğer mürettebat serbest bırakılmıştı. Olayı “Zuvar-ı İmam Rıza” adlı grup üslenerek yayınladıkları bir bildiride THY pilotlarının serbest bırakmalarına karşılık Ankara’dan Suriye’de rehin tutulan 9 Lübnanlının serbest bırakılması konusunda yardım etmeleri talebinde bulunmuştu.

Zihinleri tazelemek babından kısaca kaçırılan bu Lübnanlıların olayına da kısa bir göz atalım; Lübnan’dan İran’a ziyarete giden 11 Lübnanlı Şii geçen yıl mayıs ayında ülkelerine dönerken Suriye’nin Azez kenti yakınlarında kaçırılmıştı. Kaçırılanlardan 2’si daha sonra Türkiye’nin ara buluculuğuyla serbest bırakılmıştı.

Kaçırılma olayının Lübnan’da cereyan etmiş olması bizlere Lübnan’ın kozmopolit yapısına göz atmamızı gerektiriyor; Lübnan siyasi yönetimi bir taraftan Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında dinsel yapıya göre diğer taraftan ise Müslümanların kendileri arasında yani Sünni Şii yapıya göre kurgulanmış bir denge ile yönetilen bir ülkedir. İşte bu siyasi denge mihverinde Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki dinsel farklılık ister istemez siyasal arenaya yansımaktadır. Farklı dinlerden ve mezheplerden oluşan bu siyasi yapı şu şekilde şekillenmekte ve korunmaktadır: Hristiyan bir Cumhurbaşkanı Sünni bir başbakan ve Şii bir meclis başkanı. Bu yapının temeli 1975-1991 yılları arasında süregelen iç savaşı sona erdirmek amacıyla 22 Ekim 1989’da Arap Birliği’nin öncülüğünde ve ABD’nin desteğinde Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde Lübnanlı siyasetçilerin üzerinde uzlaştığı Taif Anlaşmasına dayanmaktadır. İşte bu anlaşma, iç savaşın ardından Lübnan siyasetini şekillendiren temel belgedir. Amerika Lübnan’daki istikrarı işte Taif anlaşması üzerinden Suriye devleti ile muhafaza etmiştir.

Bu kısa tarihi bilgiden sonra şimdi kaçırılma olayına geri dönersek bu olay büyük ihtimalle Hizbullah üzerinden Suriye El-Muhaberatının Türkiye’ye verdiği bir mesajdır. Suriye devleti daha önce de Türk savaş jetinin düşürülmesi, mülteci kamplarının ve bazı sınır köylerinin bombalanması gibi bir takım olaylara da karışmıştır. Peki, bu kaçırılma olayı ne anlama geliyor? Ve ne gibi mesaj taşımaktadır?

Bu sorulara cevap vermeden önce bu kaçırma olayında Suriye devletinin parmağının olduğunun en güzel kanıtı olayın oluş biçimi ve yeridir. Türk pilotlarını kaçıran kişiler Arap basınına yansıdığı kadarıyla olayı daha önceden planladıkları ve bu planın telefon konuşmalarında geçtiği basına sızmıştır. Ve pilotları kaçıran kişiler servis aracından sadece Türk pilotlarını kaçırmayı hedefledikleri ortadadır. Zira araçta başka kişiler oldukları halde sadece Türk pilotlarını kaçırmaları bunun daha önceden hedeflendiğinin göstergesidir.

Olayın cereyan ettiği yere gelince; olay tamamen Hizbullah’ın kontrol ettiği ve Hizbullah’ın haberi olmaksızın hiçbir kuşun uçmayacağı bir mahalde cereyan etmiştir. Bu da bizlere olayın içerisinde Hizbullah’ın ve dolaylı yollardan Suriye’nin olduğunu göstermektedir. İran’ın yarı resmi Fars Haber Ajansı, “Ankara’nın Lübnan’da kaçırılan iki Türk pilotun kurtarılması için Tahran’dan yardım istediğini” duyurması da olayın içerisinde Hizbullah’ın ve dolayısıyla Suriye’nin olduğunun delilidir.

Şimdi yukarıda sorduğumuz soruların cevaplarına gelelim. Suriye Azez kentinde kaçırılan 11 Lübnanlı ile Türkiye’nin hiçbir ilgisi olmamasına rağmen buna bir misilleme olarak THY pilotlarının kaçırılması bizlere şunu göstermektedir ve Suriye Türkiye’ye şu mesajı vermek istemektedir: “Sen sınırlarındaki muhaliflere yardım ettiğin sürece veya en azından yapılan yardımlara müsaade ettiğin sürece veya onlara güvenli mekan sunduğun sürece bende senin vatandaşının benim kontrol ettiğim alanlarda asla güvende olmayacaklarının garantisini veriyorum.” Yani aslında mesele Türkiye’nin muhaliflere verdiği destekten dolayı Suriye ile Türkiye arasında cereyan eden it dalaşının bir sonucudur. Yani amaç pilotları kaçırmak değil onları kaçırmak sadece bir araçtır. Daha önce düşürülen Türk savaş jeti ve bombalanan köyler ve öldürülen Türkleri de bu minvalde değerlendirmek mümkündür.

Bakın Lübnan'daki Özgür Şii Hareketi kurucusu ve Genel Başkanı Hasan, Anadolu Ajansının Arapça sitesine verdiği demeçte “İki Türk pilotu kaçıranlar, Türkiye’nin Suriye’de kaçırılan 9 Lübnanlı ile bir ilgisinin olmadığını biliyorlar” dedi ve ekledi “Türkiye ile çatışmanın fitilini ateşlemek, siyasi bir iştir. Kaçırılan Lübnanlılar dosyası ise sadece bir örtüdür” demecinde bulundu.

Bu işin bölgesel yansıması ve boyutudur. Küresel boyutuna gelince; Amerika oğul Bush döneminde kibir ve küstahlık siyaseti gereği Müslümanlar nezdinde zedelenen imajını düzeltmek amacıyla yumuşak siyaset üslubunu kullanmaktadır. Eğer bu siyaset üzerinde devam etseydi bir takım olumsuz yansımaları olacağını, hiçbir bölgede Amerikan vatandaşının güvende olmayacağını, çıkarlarının tehlikeye gireceğini bildiği için Müslümanların hassasiyetlerini bilen birine veya bir ülkeye çıkarlarını koruma ve kollama görevini havale etmiştir. Türkiye AKP’nin iktidara gelişiyle Amerikan’ın kendisine verdiği misyon gereği Amerikan’ın İslami beldelerdeki çıkarlarını Türkiye üzerinden yürütmektedir. Tabii bu misyonun bir takım olumsuz yansımaları olacaktır. Suriye, Irak ve Afrika’da bunu açıkça görmekteyiz. Yaklaşık bundan iki hafta önce Somali'nin başkenti Mogadişu’da Türk büyükelçilik çalışanlarının kaldığı ek binaya düzenlenen bombalı saldırıda bir Türk polisi ölmüş, üç polis de yaralanmıştı. Keza daha önce de yine Lübnan’da bir Türk tacir kaçırılmıştı. İşte Somali’de cereyan eden saldırı ve Lübnan’da meydana gelen kaçırma olayları bu görevin yansımasıdır.

Tabii olayın THY pilotları üzerinde meydana gelmesinin ayrıca bir anlamı vardır. Zira THY Türkiye’nin bölgesel güç olma yolundaki en belirgin işareti ve Türkiye’nin bölgesel güç olma yolundaki en bariz sembolüdür. Daha düne kadar uçak filosundaki uçak sayısı 120 iken ve uçuş noktaları bir elin parmağını geçmezken bugün 300’e varan uçak sayısıyla 110 destinasyon noktasıyla neredeyse Air France ile yarışacak noktaya gelmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın çiçeği burnundaki danışmanı Yiğit Bulut’un Gezi parkı olaylarının arkasındaki gücün Alman havayolu şirketi Lufthansa olduğunu söylemesi ayrıca Alman basınında da Alman istihbarat başkanının Şam’da gizlice Beşar Esad ile görüştüğüne dair haberlerin yer alması da hedefin kısaca THY yolları üzerinden Türkiye’ye verilmek istenen bir mesaj olduğunu anlamak mümkündür.

İki vatandaşının kaçırılmasıyla her türlü diplomatik yollara başvuran, diplomatik baskı uygulayan Türkiye, iki yılı aşkın süredir Suriye’de devam eden kıyıma sessiz kalmış veya kalmaya devam etmektedir. Mesele vatandaş olup olmama meselesi değildir. Mesele ortada bir zulüm vardır ve bu zulmün en kısa zamanda defi meselesidir. Yani Müslüman kıyımı söz konusudur. Hiçbir Müslüman bu kıyıma sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Hele elinde bu zulmü defedecek enstrümanı olan birinin buna sessiz kalması hiç caiz değildir. Ona düşen en kısa zamanda Müslüman kardeşlerinin yardımına koşmasıdır. Zira Allah’u Teâlâ bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:

وَإِنِ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ “Eğer dinde sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize bir borçtur.” (Enfal 72)