Kur Korumalı Mevduatlar ve Hayrettin Karaman’ın Açıklamaları
28 Aralık 2021

Kur Korumalı Mevduatlar ve Hayrettin Karaman’ın Açıklamaları

[أَلَا سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ] “Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” [Nahl Suresi 59]

Uzun bir süredir yaşanmakta olan ekonomik krizlere çözüm bulmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet tarafından değişik boyutlarıyla uygulamalar yapıldı. Merkez Bankası (MB) başkanları ve maliye bakanları değiştirildi. MB tarafından uygulanmakta olan “politika faizleri” düşürüldü. Fakat getirilen tüm çözümlere(!) rağmen döviz fiyatlarındaki yükselmenin önüne geçilemedi. Tam tersine yükselme devam etti. Çünkü hükümetin bizzat kendisi ihracatın, istihdamın ve üretimin artabilmesi için TL’nin devalüe edilmesinden yana idi ve buna yönelik politikalar uyguluyordu. Ancak bankaların ve büyük sermaye sahiplerinin fırsatçılığı ile insanlar da sürekli döviz ve altın alımına yönelince kurlardaki yükselme MB’nin dört defa müdahalede bulunmasına rağmen durdurulamadı.

20 Aralık 2021 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeni bir çözüm paketi açıklandı. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalar arasında şu cümlelere yer verildi: “Tasarruflarını değerlendirirken kurdaki yükselişten kaynaklanan kaygılarını gidermek isteyen vatandaşlarımıza yeni bir finansal alternatif sunuyoruz. Dövizin muhtemel getirisine Türk Lirası varlıklarda kalarak ulaşılabilmesini sağlayacak bu yeni araç şöyle işleyecektir: İnsanlarımızın bankadaki Türk Lirası varlığının mevduat kazancı kur artışından yüksekse bu getiriyi elde edecek. Ama kur getirisi mevduat kazancının üstünde kalırsa aradaki fark doğrudan vatandaşımıza ödenecek.”

Yapmış olduğu bu açıklama ile Erdoğan, insanların ellerinde tuttukları dövizleri Türk Lirası’na çevirip bankalarda faizli olarak; üç ay, altı ay ya da bir yıl vadeli olarak açacakları “Kur Korumalı Hesaplara” yatırmalarını, bu süreçte yatırmış oldukları vadeli mevduat hesaplarından aldıkları faiz gelirleri ile döviz kurları arasında aleyhte bir gelişme olması hâlinde ise aradaki farkın devlet tarafından mevduat sahibine ödeneceği taahhüdünü verdi.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamaları faiz hassasiyeti olan Müslümanlar tarafından tepki ile karşılandı. Bunun üzerine toplumun âlim olarak değerlendirdiği birçok kişi konu hakkında görüşlerini belirttiler. Bir kısmı bunun caiz olmadığını ifade ederken bir kısmı, bazı şartlara bağlı olarak caiz olabileceğini, bir kısmı ise şartsız olarak caiz olduğunu ifade ettiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve hükümete yakınlığı ile bilinen Hayrettin Karaman da 26 Aralık 2021 tarihinde Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinde “Azdırılan Para Piyasasına Çare” başlıklı bir makale kaleme aldı. Bu makalede “Kur Korumalı TL Mevduat” hesapları hakkında; Faruk Beşer, Orhan Çeker, Ahmet Yaman ve Mehmet Odabaşı’nın görüşlerine yer verdikten sonra kendi görüşünü şu şekilde özetledi:

“Bununla birlikte katılım bankalarında açılacak kur korumalı mudarebe esaslı katılma hesaplarına ilgili vade sonunda tahakkuk edecek kâr payı ile USD döviz kuru arasında döviz lehine bir fark meydana gelirse bu farkın devlet tarafından ödenmesi, İslâm hukukunun klasik faiz teorisine göre 'faiz' olarak nitelendirilemez. Zira bu fazlalık mevduat hesabının tarafları dışında üçüncü bir kişi tarafından belirli bir amaçla verilmekte olup, ortaklığın baştan kâr garantisi taşıması anlamına gelmez. Bu amaç da ülke ekonomisinin menfaatleri doğrultusunda, birikimlerini Türk lirası (TL) olarak katılma hesaplarında değerlendiren vatandaşların kurlardaki oynaklık karşısında mağdur olmamasını sağlamaktır.”

Hayrettin Karaman’ın yazısında görüşlerinden alıntı yaptığı Faruk Beşer, Ahmet Yaman, Orhan Çeker ve Mehmet Odabaşı’nın açıklamalarında da benzeri durumlar söz konusudur. Faruk Beşer, “Devlet bu duruma mecbur görünüyor. Rasyonel bir çözüm bulmuştur, zaruret vardır ve yapılanlara bu yönüyle bakmak gerekir” diyor. Daha sonra da katılım bankalarıyla bu işlemin yapılmasında bir engelin bulunmadığını ifade ediyor.

Mehmet Odabaşı ise daha vahim bir ifade kullanmak suretiyle yapılan işleme başarılı olduğu için “elhamdülillah” deme aymazlığını, cahilliğini gösteriyor. Ardından da yapılanların doğru olduğunu göstermek için saçmalığın ve saptırmanın zirvelerine tırmanıyor.

Aynı aymazlığı Ahmet Yaman’ın dile getirdiği şu ifadelerde de görmek mümkündür: “Çıkarılan bu yeni ürün ile ehven-i şerrayn ihtiyar olunarak milli para TL’nin korunması umulmaktadır ki, bir devlet kendi halkını, ekonomisini ve parası dâhil millî varlıklarını meşru olan etkili ve verimli yollarla koruyabilmek için zor şartlarda kötü/gayrı meşru çözümler arasından en az zararlı olanı tercih edebilir.”

Konu ile ilgili olarak Hayrettin Karaman başta olmak üzere aynı doğrultuda görüşler ortaya koyan bu zevatın düşüncelerinin özeti bu şekildedir. Ancak burada biz onların yaptıkları gibi “Kur Korumalı Mevduat Hesaplarında” kur farkından kaynaklanan tutarın devlet tarafından ödenmesinin caiz olup olmadığı, faiz sayılıp sayılmadığı konusunda durmayacağız. Zira böylesi bir tartışmaya girmek bir kimsenin içki içmesine ses çıkarmayıp içki içmesinin sonucunda gerçekleşen hususları öne çıkarmaktır. Kadın pazarlayan bir kimsenin yaptığı iğrençliği görmezden gelip bu iğrençlikten elde ettiği gelirin piyasa koşullarından fazlasının caiz olup olmadığının hükmünü vermeye çalışmaktır. Tefecilerin ve faiz üzerinden para kazanan kimselerin işlediklerine, bunu teşvik edip ödüllendirenlerin zalimliklerine bakmadan belli bir miktarın üzerinde elde ettiklerin gelirin haram olup olmadığını tartışmaktır. Bir başka ifade ile üzerinde durulması ve mutlak surette reddedilmesi, kökünün kurutulması gereken haramlar ve bunu uygulayanlar karşısında gözleri yummaktır. Allah Azze ve Celle’yi öfkelendirme, emir ve yasaklarını yok sayma pahasına yöneticileri kızdırıp öfkelendirmemek için onlara yaranmaya çalışmaktır. Bu zevat:

1- İnsanların paralarını faiz karşılığında konvansiyonel banka hesaplarına yatırmalarına ve hükümetin bunu teşvik etmesi hakkında hiçbir şey söylememekteler. Yani Allah ve Rasulü’ne savaş açmak anlamına gelen faize teşvik konusunda dilsiz şeytan gibi sessiz kalmaktalar.

2- Meseleyi sadece katılım bankalarındaki vadeli hesaplar açısından ele alarak, MB ile katılım bankaları arasında “açık piyasa işlemleri kapsamında yaptıkları bir hafta vadeli repo işlemlerinde oluşan maliyetten düşük olması hâlinde aradaki farkı katılım bankası tek taraflı olarak karşılar” şartı nedeniyle caiz olmayacağını, bunun için ise sözleşmedeki ifadenin değiştirilerek ancak meşruiyet kazanacağını söyleyerek Müslümanları katılım bankalarında vadeli mevduat hesapları açmaya teşvik etmektedirler.

3- İslâm ahkamına göre faizin haram olduğu kesin ve tartışmasız bir husustur. Zira Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Allah alışverişi helal faizi ise haram kıldı. [Bakara Suresi 275]

Bunun tartışılacak bir tarafı olmadığı gibi savunulacak ya da görmezden gelinecek bir tarafı da yoktur.

4- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında açık ve net bir şekilde faizli mevduat hesaplarına paraların yatırılması çağrısı yapılmaktadır. Allah için samimi olan Müslümanların özellikle de âlim(!) olan kimselerin hiçbir kimsenin kınamasından korkmaksızın öncelikli olarak bu açıklamaya odaklanıp her şekliyle faizin haram olduğu hususunda yöneticileri ikaz etmeleri ve onların bu türden açıklamaları karşısında sessiz kalmamaları gerekir. Erdoğan’ın faize teşvik eden, banka sisteminin güçlendirilmesini esas alan açıklamaları karşısında sessiz kalıp sadece kur farkından kaynaklı olarak hükümetin ilave olarak vereceği paranın hediye sayılıp sayılmayacağını dikkate almak, bilerek ya da bilmeyerek mugalata yapmaktır. Bir başka ifade ile “cambaza bak” oyununu oynayarak hakikati gizleme aymazlığına düşmektir. Oysa “harama götüren şey de haramdır” fıkıh kaidesi tüm İslâm âlimleri nezdinde meşhur kaidelerden birisidir. Burada öncelikli olarak dikkate alınması gereken husus, Müslümanları haram işlemeye teşvik eden bir yönetici karşısında meselenin aslını görmezden gelip son derece çirkin olan bir söz karşısında, zalim bir yönetici karşısında mugalatalarla meşruiyet sağlamaya çalışmaktır.

Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor: “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla (kendi kafanızdan) şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ulaşamayacaktır.” [Nahl Suresi 116]

Ne yazık ki günümüz yöneticilerine de, onlara çanak tutan zevata da şeytan yaptıklarını güzel göstermekte; onlar da iyi iş yaptıklarını sanmaktadırlar. Oysa Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şeytan yaptıklarını onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostları odur. Onlara can yakıcı azap vardır.” [Nahl Suresi 63] (Ey Rasul'üm!) De ki: (Görünüşte çok hayırlı ve yararlı sanılan ama pek çok) amelleri bakımından (ahirette) en fazla hüsrana (zarar ve ziyana) uğrayacak olan kimseleri, size haber vereyim mi? Ki onların, dünya hayatındaki bütün amelleri (hem dünyaya yönelik çalışmaları hem de ahiretle ilgili hazırlıkları) boşa gitmiştir. Hâlbuki, kendileri güzel (ve gerekli) şeyler yaptıklarını sanıvermektelerdi.” [Kehf Suresi 103-104]

Oysa yapılması gereken şey, Allah’ın haramlarından herhangi birisini işleyen yönetici karşısında [سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ ، وَرَجُلٌ قَامَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ ، فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ ، فَقَتَلَهُ] “Şehitlerin efendisi Hamza’dır! Zalim bir yöneticiye karşı hak sözü söyleyen ve bu uğurda öldürülen kimsedir” hadisi ve marufu emretmeyi münkerden de nehyetmeyi emreden nasslar gereğince yöneticilerden hesap sormaktır. Onların yaptıklarını ümmete "doğru" göstermek için Yahudi âlimleri gibi helali haram, haramı da helal göstermeye, kelimelerin yerini değiştirerek insanları haktan saptırmaya çalışmamaktır. Muttaki olan ilim ehline yakışan da budur.

5- Bu konuda görüş belirtenler ifadelerinde; “Bu amaç da ülke ekonomisinin menfaatleri doğrultusunda”, “Devlet bu duruma mecbur görünüyor. Rasyonel bir çözüm bulmuştur, zaruret vardır ve yapılanlara bu yönüyle bakmak gerekir”, “ehven-i şerrayn ihtiyar olunarak milli para TL’nin korunması umulmaktadır” ve “elhamdülillah”(!) ifadeleriyle İslâmi nasslardan ne kadar uzak olduklarını, İslâm'ın hükümlerini ise hiçbir şekilde anlamadıklarını göstermektedirler. Tıpkı “şecaat arzederken merd-i Kıptî sirkatin söyler” deyiminde olduğu gibi hareket etmektedirler.

6- Oysa bu görüşlerini istinbat yönü sağlam olan şer’î delillere dayandırmaları gerekmez miydi? Ne yazık ki bu görüşlerinin arkasında tek bir tane dahi sağlam delil bulunmamaktadır. Tümüyle akli çıkarımlarına, kuruntularına ve varsayımlara dayanmaktalar. Mevcut sistemin pisliklerini değişmez, değiştirilemez kabul edip öğretilmiş çaresizlik psikolojisiyle İslâmi nasslardan tümüyle uzak bir tavır sergilemektedirler.

7- Oysa onların iddialarında olduğu gibi (yanlış da olsa) maslahat açısından değerlendirdiğimizde burada ümmetin hangi maslahatı gerçekleşiyor? Türk Lirası’nın değeri nasıl korunuyormuş? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana daha önceki iktidarlar döneminde yapılan bozuk kapitalist sistemin ürettiği benzeri uygulamaların hangisi TL’nin değerini korumuş da bunların çözümleri koruyacakmış? 1923 yılından bu yana TL’nin ABD doları karşısında 7 milyon defa değer kaybettiğinden de haberleri yok ne yazık ki. Ümmetin elinde bulunan nakitlerin bankaların kasalarına vadeli hesaplar hâlinde konulmasının tümüyle bankacıların çıkarına olduğunu dahi anlamayacak kadar aymazlık içindeler.

Bu yöntemle bankacıların çıkarlarını gerçekleştirmek mi, maslahattır? Oysa geçmiş dönemde maslahatı bir kaide olarak dikkate alan İslâm âlimleri bunu bir bütün olarak ümmetin çıkarını gerçekleştirmesi hâlinde dikkate almaktadırlar. Ümmetin kanını emen, döviz kurlarının aşırı şekilde yükselmesinin fitilini ateşleyen ve her gün oturdukları yerden milyarlar kazanan bankacıların kârları mıdır, maslahat? Bu ülkede yaşayan okuma-yazması olmayanlar dahi bilirler ki bu işten sadece bankacılar kârlı çıkmakta ve ümmetin büyük bir çoğunluğu zarar etmektedir. Ayrıca ellerinde değişik miktarlarda dövizi bulunanların kurdan kaynaklı zararlarının bu ümmetin cebinden tahsil edilen vergilerle telafi edilmesi nasıl maslahat olabiliyor!

8- “Devlet bu duruma mecbur görünüyor”, şeklinde bir gerekçenin arkasına sığınmayı âlim(!) olan bir kimse nasıl söyleyebilir? İnsanların faize teşvik edilmelerine nasıl sıcak bakabilir? Hayır, Allah’a yemin olsun ki bu ifadelerin tümü bir saçmalıktan, cahillikten, Allah’a ve Rasülü’ne hakkıyla teslimiyet göstermemekten öte bir şey değildir. Bu sözlerinizle sizler, bırakın âlim olmayı tam tersine İslâmi çözümler hakkında ne kadar da cahil olduğunuzu göstermiş oluyorsunuz. Âlemlerin Rabbi olan Allah, her bir hususun çözümünü net bir şekilde ortaya koyduğunu beyan etmişken âlim olduğunu iddia eden bu zevat nasıl olur da böyle bir şey söyleme cesaretini gösterebilirler. Ne kadar da kötü hüküm veriyorsunuz?

9- Ümmetin önünde ayakları hak üzere sabit olan ve ayette ifade edildiği üzere Allah’tan hakkıyla korkan âlimlerden olsaydılar; ümmete İslâm'ın ekonomik sistemi hakkındaki hüküm ve çözümlerin anlatırlar ve yöneticileri de buna çağırırlardı. Oysa yaşanan bu sıkıntıların temelinde Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu tüm dünyada uygulanmakta olan “Kâğıt Para Sistemi” ve faizli bankalar yer almaktadır. Tam merkezinde de bir bütün olarak kapitalist sistemin bizzat kendisi, bunu uygulayan yöneticiler ve bu yöneticilerin İslâm dışı uygulamalarına çanak tutan, onlara hakkı söylemeyen kendisini âlim sananlar yer almaktadır.

10- Ümmetin karşı karşıya kaldığı para kaynaklı bu krizlerden kurtulmanın temel çözümü; İslâm'ın emri olan “Altın Para Sisteminin” uygulanmasıdır. Amerikan dolarına endeksli olan kâğıt para sisteminden ve sömürgecilerin çıkarına hizmet eden tüm sözleşme ve kuruluşlardan çıkmaktır. Üstelik şu anda Türkiye’de var olan altın stoku, bu para sisteminin uygulanması için yeterlidir. Burada Allah'tan hakkı ile ittika eden âlimlere düşen görev, para sistemi başta olmak üzere İslâm'ın, ekonomi ile ilgili olarak getirdiği çözümleri tüm detayları ile ümmetle paylaşmaktır.

Netice itibarıyla bu ümmet kesinlikle tefecilere hizmet etme mecburiyetinde değildir. Alınan kararlar ve uygulamalar bu ümmetin çıkarına olmadığı gibi döviz kurlarındaki yükselmeye de engel olmayacağı açıktır. Tam tersine doymak bilmeyen bankacılar ve onlarla birlikte hizmet edenler aynı işlemi yeniden tekrarlayacak ve döviz kurlarındaki yükselmeler durmadan devam edecektir.