Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılışıyla büyük bir sarsıntı yaşayan Müslümanlar, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa toprakları Filistin’in Yahudi varlığı tarafından işgal edilmesiyle ikinci bir sarsıntıyı da yaşamış oldular. O gün bugündür Mescid-i Aksa Yahudi varlığı “İsrail”e esir düşmüş, halen de zulmün ve işgalin adresi olmaya devam etmektedir. Abdulhamid gibi canı pahasına koruyacak halifelerin yokluğu mübarek topraklarda birçok acıyı da beraberinde getirmiştir. En son üç gencin Mescid-i Aksa’nın avlusunda şehit edilmesinin ardında yine Müslümanların duyarlılığından kaynaklanan bir takım protestolar boy göstermiştir. Tabii ki de Müslümanların meydanlara akın etmeleri kutsallarına sahip çıkma duygusundan ve düşüncesinden başka bir şey değildir. Bu protestolar sadece Kudüs’le de sınırlı değildi. Farklı ülkelerde protestolar yapıldığı gibi Türkiye’de de Cuma hutbelerinde Mescid-i Aksa ve zulüm günün konusuydu. Hatta Yahudi varlığı “İsrail” azgınlıkta sınır tanımayınca Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Karadavi Mescid-i Aksa ve Filistinlilere yönelik saldırılara karşı 21 Temmuz Cuma gününü “öfke cuması” ilan edilmesi çağrısında bulundu.
Bu gelişmeler üzerine Abdülaziz Bayındır 22 Temmuz tarihinde Sosyal Medya üzerinden “Kudüs İçin Etkili Siyaset” başlıklı bir video yayınladı. Bu videodaki açıklamalar üzerinden bazı hususları siz kıymetli okurlar ve muhibbanların dikkatlerine sunmak istiyorum.
Abdulaziz Bayındır’ın Kudüs için etkili siyasete dair bir şeyler söyleyeceği zannıyla dinlediğim videoda, ne ilginçtir ki Yahudi varlığı “İsrail”in katliamlarına dair hiçbir şey söylenmemiş. Mübalağa etmiyorum. Videoda münazara esnasında ne Yahudi varlığı “İsrail” ağza alınmış ne de onları tel’in eden bir cümle sarf edilmiştir. Müslümanların katliamlarına dair bir kelam dahi edilmemiş olması ayrıca bir garabettir. Bu zat kameraların karşısına çıkıp Mescid-i Aksa ile ilgili nasıl bir siyaset ortaya koymuştur, diye de bir taraftan merak ediyorsunuz değil mi? Ama video içerik olarak Mescid-i Aksa/Kudüs meselesine dair çözüm ve siyaset üretmek ve ortaya koymaktansa daha çok Müslümanları eleştiren bir içeriğe sahipti. Örneğin konuşmasının bir yerinde Mescid-i Aksa için öfke cuması ilan edilmesini ciddi manada eleştirerek Müslümanın öfkelenmesine anlam veremediğini söyledi. Evet, yanlış okumadınız ve ben de yanlış yazmadım. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa işgal altında ve üstüne üstlük Müslümanlar katlediliyorken öfkelenmenin “Kur’an Müslümanlığı”na uygun olmadığını ifade etti. Konuşmasının devamında Rasulullah’ın örnek alınması gerektiğini ifade eden Bayındır, öfkelenen Müslümanlara Bedir’de Rasulullah’ın esirlere nasıl merhametli davrandığı örneğini, konuya delil olması bakımından da ilave etti. Yine konuşmasının birkaç yerinde izleyenleri ısrarla Müslümanca davranmaya, önce Müslüman olmaya davet etti. Videonun başından sonuna kadar Kudüs ve mübarek toprakların işgaline ve çözümüne, ideal siyasetine dair bir kelam dahi edilmemiş olması hem kendisi hem de takipçileri adına büyük bir talihsizliktir.
Bu münazaraya ve videoya dair söylemek istediklerim:
1- Allah İçin Öfkelenmek
Müslümanın sevgisi de, buğzu da, öfkesi de Allah için olmalıdır. Yani neye kızacağını, neye öfkeleneceğini ve neye sevgiyle yaklaşacağını belirleyen Allah’tır. Allah’ın buğzettiklerine buğzetmek, öfkelenmek şeri bir zorunluluktur. Buna dair Ebu Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadis şöyledir:
وَإِذَا أَبْغَضَ عَبْدًا دَعَا جِبْرِيلَ فَيَقُولُ إِنِّي أُبْغِضُ فُلَانًا فَأَبْغِضْهُ قَالَ فَيُبْغِضُهُ جِبْرِيلُ ثُمَّ يُنَادِي فِي أَهْلِ السَّمَاءِ إِنَّ اللَّهَ يُبْغِضُ فُلَانًا فَأَبْغِضُوهُ قَالَ فَيُبْغِضُونَهُ ثُمَّ تُوضَعُ لَهُ الْبَغْضَاءُ فِي الْأَرْضِ
“Allah bir kula buğz ederse Cibril’i çağırır ve der ki: “Muhakkak ki ben falan kişiye buğz ettim. Sen de ona buğz et!” Cibril de ona buğz eder, sonra sema ehline şöyle nida eder: “Muhakkak ki Allah falana buğz etti. Siz de ona buğz edin.” Onlar da ona buğz ederler. Sonra yeryüzündekilerin (kalbine) ona karşı buğz konulur.”[1]
Peki, sorarım size Abdulaziz Hoca; Allahu Azze ve Celle’nin lanetlediği, aşağılık insanlar dediği topluluğa öfkelenen Müslümanların bu öfkesini nasıl olur da alaya alırsın? Ya da “Kur’an Müslümanlığı” iddiasında bulunan sizler, أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ “Kâfirlere karşı şiddetli/öfkeli/sert, kendi aralarında (Müslüman Müslümana karşı) merhametlidirler.” ayeti kerimesini hiç mi okumadınız? Keşke Müslümanların, Allah düşmanlarına olan öfkesini eleştirdiğiniz kadar kâfirlere öfkelenebilseydiniz. Keşke bizler bunu video münazaranızda görebilseydik. Ama Müslümanları alaya aldınız ve kâfirlere tek olumsuz söz dahi söylemediniz. Eyvahlar olsun! Ama bilinmelidir ki Kur’an’ın öngörüsü gereği şiarımız; Allah’ın düşmanını düşman, dostunu da dost bellemektir. Kerih görücüler kerih görse de…
Konuşmanızda Rasulullah’ın örnek alınması gerektiğini söylediniz. Hemen yeri gelmişken hatırlatayım; Hendek Savaşı’nda İslam’a ve Müslümanlara ihanet eden Benî Kurayza için savaş biter bitmez şöyle bir karar almıştı: “Sizden hiçbiriniz ikindiyi Benî Kurayza dışında bir yerde kılmasın!**”[2] Nihayetinde Rasulullah ordusuyla birlikte Benî Kurayza üzerine yürüdü ve ihanetlerinin bedelini onlardan sordu. İslam, ihanetlerinin bedeli olarak, savaşanlarının boyunlarının vurulmasına, mallarının Müslümanlar arasında taksim edilmesine, çocuklarla kadınların ise esir alınmasına hükmetti.[3] Çünkü din konusunda yardım dileyen Müslümana ordularıyla icabet etmek Rasulullah *Sallallahu Aleyhi ve Sellem’*in sünneti, etkili/ideal siyasetidir. Siz Rasulullah’ın bu etkili ve ideal siyasetinden bihaber misiniz ki dilleriniz lal oldu? Madem Kur’an Müslümanlığından dem vuruyorsunuz; bütün imkânları olmasına rağmen Müslümanların yardım feryatlarına icabet etmeyen yöneticileri muhasebe edebilir misiniz? Bu ümmet tarih boyunca gerektiğinde rüştünü ispat etmiştir. Rüştünü her fırsatta ispat etmiş Müslümanları bırakın da rüştlerini ispat etmeyen yöneticileri Allah için göreve davet edin. Bunu yapabilecek misiniz? Karar verin: Kur’an’ın Müslümanı mısınız yoksa statükonun mu?
Hem Kur’an Müslümanlığından bahsedeceksiniz, Müslümanlara hitaben Müslüman olmaya davet edeceksiniz ama diğer taraftan Allah’ın ayetlerine ve taleplerine uygun hareket etmeyeceksiniz; bu, en hafif tabirle samimiyetsizliktir. Bundan sonra söylenecek her bir söz de lafügüzaftır.
Kısaca hakkı söylemek, İslam’ın öngördüğü çözümü ortaya koyabilmek âlimin şanındandır…
2- Mescid-i Aksa İçin İslam’ın Öngördüğü Çözüm
Kudüs/Filistin Sahabenin fethettiği, Müslümanların nezih kanlarıyla suladığı ve asıl mülkiyetinin kıyamet saatine kadar bu ümmete ait olduğu topraklardır. Dolayısıyla hiçbir surette Kudüs’ü gasp eden ve dahi Müslümanları fütursuzca katleden Yahudi varlığı “İsrail”in tanınması şeran caiz değildir. Filistin meselesinin çözümü gasıp Yahudi varlığını otorite kabul etmekten geçmez; kuru ve hiç bir ağırlığı olmayan kınamalar ve ağlayan ailelerden bir kaçına sahip çıkmak da çözüm değildir.
Bugün çözüm adına yapılacak icraat, Mescid-i Aksa’yı gasıp Yahudi varlığından kurtarmaktır. Filistin’in Yahudi varlığından alınıp esas sahiplerine -ki bu Müslümanlardan başkası değildir- iade etmektir. Mübarek toprakları asıl kimliğine kavuşturmaktır. Lakin yukarıda saydıklarımı yapmak, ordularını Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için teçhiz etmiş hayırlı yönetici ve yöneticilerin varlığını gerektirir.
Evet, bugün Filistin’in işgalden kurtulması için yapılabilecek icraat, İslam ülkeleri yöneticilerinin ordularını Yahudi varlığı “İsrail”in üzerine göndermektir.
Raşidî Hilafet Devleti, tüm Müslümanların koruyucusu olduğu gibi, hiç kuşku yok ki Mescid-i Aksa’nın da kurtarıcısı ve koruyucusudur. Bu şer’î bir gerekliliktir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
*إِنَّمَا الإمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“İmam bir kalkandır onunla savaşılır, onunla korunulur.”[4]
İslam’ın öngördüğü “Kudüs İçin Etkili Siyaset” ordularla özellikle Mescid-i Aksa’yı genelde ise işgal altındaki beldelerimizi kurtarmaktır. Yoksa amelsiz ve çözümsüz demagoji yapmak değil…
Son sözümüzü de Rasulullah efendimiz söylesin:
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden, ya hayır konuşsun ya da sussun.”[5]
[1] Muslim
[2] Buharî
[3] ibn Hişam, Tabakât, Taberî
[4] Buharî
[5] Buharî