Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Geri Dönülmez Bir Şekilde Değiştirecek!
22 Nisan 2020

Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Geri Dönülmez Bir Şekilde Değiştirecek!

Koronavirüs salgını sadece bir sağlık meselesi olarak değerlendirilemeyecek siyasi ve ekonomik sonuçlar doğuran ve BM Güvenlik Konseyi’nin çözüm arayışları için toplandıkları küresel bir soruna dönüşmüştür.

Bu krizin nasıl çözüleceği, dünyanın bu salgından ve sonuçlarından nasıl kurtulacağı tartışılıyor.

Ayrıca bu tartışmaların odaklandığı bir nokta daha var.

Koronavirüs sonrası dünya düzeni nasıl bir şekil alacak?

Evet, bu soru/sorun Covid-19 pandemisinden nasıl kurtulunacağı kadar önem kazanan bir tartışma hâline geldi. Hatta birçoklarına göre bu, salgından daha fazla önemli bir konu; yeni sürecin neler getireceği konusu… Birçok batılı siyasetçi ve düşünür bu konuda değerlendirmeler yapıyor.

Bunlardan birisi de Almanya doğumlu, Yahudi asıllı ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış olan 96 yaşındaki Henry Kissinger.

Henry Kissinger, 3 Nisan’da Wall Street Journal’de yer alan "Koronavirüs Salgını Dünya Düzenini Ebediyen Değiştirecek" başlıklı makalesiyle bu yeni dünya düzeninin işaretlerini vermekle birlikte bu yeni sürecin yönetilebilmesi ile ilgili tavsiyelerde bulunuyor.

Şöyle bir soru sorarak konuya giriş yapalım: Kapitalist sistem çökme riski ile karşı karşıya mı? Belki burada soruyu daha farklı sormak gerekiyor: Kapitalist sistemin çöküşü ve Amerikan hegemonyasının sonu mu geliyor?

Evet, soruyu bu şekilde sormak daha anlamlı bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Çünkü ideolojiler lider bir devletin öncülüğünde hayat bulabilirler. Eğer bu imkândan yoksun kalırlarsa yani kendileri için tatbik zemini bulamadıklarında insanların zihinlerinde kalan fikirlere dönüşürler.

Yukarıda sorduğum soruya tekrar gelelim.

Kapitalist sistem çökme riski ile karşı karşıya mı? Kapitalist sistemin çöküşü ve Amerikan hegemonyasının sonu mu geliyor? Evet, bu soru uzun dönemlerdir, tartışılan bir konu aslında. Koronavirüs bu tartışmayı tekrar alevlendirdi.

"İmparatorluktan Sonra Amerikan Sisteminin Çöküşü" kitabının yazarı Emmanuel Todd’un “Gelecekte ABD’nin Dünyadaki Yeri Ne Olacak?” sorusuna verdiği cevap, “Amerikan İmparatorluğu olmayacak. Zira Amerika’nın yerinin pek de sağlam olmadığı anlaşılmaktadır” olmuştu.

**“Derin Amerika”**nın sözcüsü olarak bilinen ve ABD dış politikasına şekil veren bir dergi olarak kabul edilen Foreign Affairs’in Mart 2010 sayısında yayımlanan “Karışıklık ve Çöküş: Kaosun Eşiğindeki İmparatorluklar” başlıklı çalışmasında Niall Ferguson da ABD’nin sonunun yakın olduğuna ve hiç beklenmedik bir anda, hızlı bir şekilde çökebileceğine işaret ederek bunun nedenleri üzerinde durmuştu.

Aslında burada şu noktayı belirtmekte fayda var: Koronavirüs kapitalist sistemi iflas ettiren bir neden olmayacak. Kapitalizm zaten bünyesinde krizleri barındıran, yapısal olarak yıkılma riskini taşıyan bir sistemdir. Koronavirüs pandemisi kapitalist sistemde krizi tetikleyerek taşıyıcı bir etki oluşturacak. Yani kapitalist sistemi yeni ve beklenmedik bir kriz ortamına taşıyacak.

Kapitalist sistemin kriz üretmesinin nedenleri üzerinde kısa bir açıklama yapmak faydalı olur sanırım:

Amerika’dan dünyaya yayılan 2008 krizinde, bir yandan işsizlik artmış diğer taraftan ise görünmez el yerine devletin müdahalesi gelmişti. 2007 yılında ise Amerikan ekonomisine ilişkin temel veriler, bu denli büyük ve derin bir küresel krizin gelmekte olduğunu haber vermiyordu. Bu bağlamda 2007’de bir kriz beklentisi yoktu. 2008’in Eylül ayında ise krizin varlığını herkes hissetmişti. 2008 senesinin dördüncü çeyreği ve 2009’un ilk çeyreğinde Amerika ekonomisi sırasıyla %8,2 ve %5,4 küçülmüştü. İşsizlik rakamlarına bakıldığında ise, 2007’de işsizlik %4-5 bandında seyrederken, 2008’in son çeyreğinde %7’lere doğru yükselmiş ve 2009’un ilk çeyreğinde 2007 senesinin neredeyse iki katı gibi orana, %9’a yükselmişti.

İşte bu beklenmedik ani krizlerin nedeni ise kapitalist sistemin temellerinden kaynaklanan bir nedene dayanmaktadır. Bu ekonomik model insanların temel ihtiyaçlarının karşılandığı reel ekonomi ile paradan para kazanma, faiz sistemi, borsa gibi enstrümanlardan oluşan ve sanal bir ekonomi olarak ortaya çıkan finans ekonomisinin yürürlükte olmasından kaynaklanan yapısal bir problemdir. İşte bundan dolayı bu iki sistemi bünyesinde barındıran kapitalist sistem her zaman patlak vermesi muhtemel bir kriz üretme potansiyeline sahiptir.

Küresel finansal piyasaların işleyiş mekanizmaları ve kapitalizmin tarihi göz önünde bulundurduğumuzda bu ve benzeri krizlerin sonuçları neoliberal ideologları hayrete düşürmekle kalmadı, piyasanın görünemez bir el tarafından daima kendi dengesini bulduğu, ekonominin kendiliğinden düzenlendiği neoliberal düşüncenin omurgasını oluşturan görüşünü de temelinden sarsıntıya uğratmıştı.

Spiegel Dergisi, Deutsche Bank CEO’sunun 2008 yılında yaşanan küresel kriz ile ilgili yazısındaki şu cümle altı çizilmesi gereken bir cümle olarak dikkatleri çekiyordu: “Piyasaların kendini iyileştirici gücüne artık daha fazla inanmıyorum.”

1984 yılında Amerikan Başkanı Reagan döneminde çıkarılan bir kanun ile ekonomiyi yeniden düzenlediler. Bu yeni ekonomi modelinde mali ve reel piyasalar birbirinden ayrıldı. Bu durumu şöyle özetlemek mümkündür: Finansal sistemin büyümesi, reel ekonominin büyümesine bağlı iken bu değişiklikle birlikte para yani finans ekonomisi reel ekonomiden bağımsız hâle getirildi. Çeşitli finansal araçlar sayesinde yapılan bir ayrıştırma reel ekonomi ile finans ekonomisinin birbirlerinden bağımsız bir şekilde yol almasına neden oldu.

Yani şunu söylemek istiyorum: Piyasalarda 500 Trilyon Dolarlık bir para büyüklüğü varken bunun aksine piyasalardaki mal ve hizmet büyüklüğü ise 5 Trilyon Dolar civarında idi. Finans piyasalarının büyümesi ile mal ve hizmet piyasalarının büyümesi arasında büyük bir uçurum ortaya çıktı. Reel ekonomi küçülürken bundan bağımsız olarak finans ekonomisi aşırı bir şekilde büyüme gösterdi. Fakat bu büyüme gerçek bir büyüme değil ekonomik karşılığı olmayan rakamsal bir büyümeyi ifade ediyordu. Yani büyük bir balon ekonomisi ortaya çıkmıştı.

İşte para piyasaları ile mal ve hizmet piyasaları arasındaki bu fark yani sanal ekonomi ile reel ekonomi arasındaki bu fark, koronavirüs benzeri salgınlarda veya beklenmedik durumlarda veyahut her şey yolunda göründüğü bir anda krizi tetikliyor. Ekonomide mali piyasa verileri sağlam görünürken yani finansal olarak para var görünürken bunun karşılığında mal ve hizmet olmadığı ortaya çıkıyordu.

Koronavirüs pandemisi ortaya çıktığında da salgın bir taraftan üretimi etkiledi diğer taraftan farklı ihtiyaçlar ortaya çıkarttı. Tıbbi malzemelere ihtiyacınız var, maskelere ihtiyacınız var, solunum cihazlarına ihtiyacınız var, doktorlara hemşirelere sağlık çalışanlarına ihtiyacınız var, temizlik malzemelerine ihtiyacınız var, halkın bu yöndeki ihtiyaçlarını karşılamaya ihtiyacınız var… tüm bunlar söz konusu iken, sizin elinizde bunları karşılayacak düzeyde mal ve hizmet bulunmuyor. Sanal ekonomik verilere baktığınızda elinizde görünen trilyonlarca dolar para var fakat bu paranın karşılığı olması gereken mal ve hizmet ortada yok. İşte bu durum mevcut ekonomik krizi görünür hâle getirmiştir.

Başta Amerika olmak üzere Avrupa ekonomilerinde bu farktan kaynaklanan çok ciddi bir çöküş süreci yaşanmaya başlandı.

Sarsılan ve çöküş sürecine girilen bu durumu anlamak çok önemli. Zira reel ekonomi ile sanal ekonomi arasındaki bu farkın ortaya çıkması sanal ekonomide bulunan bu farkın reel ihtiyaçları karşılayamadığının ortaya çıkması yani mal ve hizmet güvenliğinin sağlanamaması bu sistemlerin çöküşü anlamına gelmektedir. Buradaki krizin temel yapısı, sistemin temel yapısından kaynaklanmaktadır.

Donald Trump’ın ve Batılı devletlerin korkusu işte bu sanal ekonominin çökmesidir. Amerika’daki Wall Street Borsası’nın ya da Londra Borsası’nın %30’lara ulaşan bir oranda düşmesi ve bu sanal piyasalar eridiğinde, hisse senetlerinin değeri düştüğünde bu onlar için yıkım demektir.

Eğer ekonomik sistem İslâm’a dayalı olsaydı böyle bir sanal ekonomi ortaya çıkmayacaktı. Ekonomi her an patlamaya hazır bir balon ekonomisi hâline gelmeyecek, para piyasaları ile reel piyasa birbiri ile uyumlu olacak, piyasadaki para büyüklüğü kadar mal ve hizmet olacaktı. Bugün olduğu gibi ekonomik çöküntülerden ve siyasal krizlerden bahsediyor olmayacaktık.

Burada vurgulanması gereken diğer bir konu da Amerika açısından finans piyasalarının reel piyasalara göre daha önemli olduğu hususudur. Korona krizinde Trump, Kongreden 2 Trilyon Dolarlık paket için onay aldığında Amerikan Devleti bu parayı Bank Of Amerika, Goldman Sachs gibi Amerika’nın büyük finans kuruluşlarından ve büyük bankalarından temin etti. Daha önce de Sovyetler Birliği ile soğuk savaş sürecinde ve sonrasında Çin ile ilan etmiş olduğu ticaret savaşı sürecinde her zaman bu finans ekonomisinin gücünü kullandı. İşte bu yüzden bu sanal ekonominin çökmesi demek uluslararası sistemin değişmesi ve Amerika’nın uluslararası hâkimiyetini kaybetmesi, devletlerarası sistemi kontrol edememesi anlamına gelmektedir.

Çünkü bu ve benzeri krizlerin uluslararası sistemdeki güç dağılımına ilişkin yol açtığı doğrudan sonuç, dünya üzerindeki hegemonik yapıya ilişkindir. Kapitalist dünya ekonomisinin işleyişinde gücü elinde bulunduran tek bir ekonomi ve dolayısıyla tek bir ülke vardır. Derin bir küresel kriz aslında dünya ekonomisini sallarken, aynı zamanda hegemonik güçte de derin sarsıntılar meydana getirir. Kısacası kriz sadece ekonominin krizi olmakla kalmaz, aynı zamanda uluslararası sistemin de değişmesine ya da dönüşmesine yol açar.

19. yüzyıl dünyanın hâkim gücü, sanayi devrimini gerçekleştiren ve kapitalist sistemin motoru olan İngiltere’ydi. İngiltere’nin dünya iktisadi sistemindeki egemenliği 1929 krizine kadar devam etmişti. İngiltere 1929 krizi sonrasındaki süreçte, yaşanan ekonomik sarsıntılar neticesinde 1931’de altın standardını terk etmek zorunda kaldı. Bunun anlamı ise İngiltere’nin artık dünya ekonomisinde hâkim güç olmadığıydı. İşte bu süreç sonrasında dünyada siyasi bir boşluk meydana geldi. Bu süreç yeni bir dünya savaşına ve sonrasında İngiltere’nin 1944’de Bretton Woods sistemini kabul etmesi ve 2. Dünya Savaşı sonrasında birinci devlet konumunu Amerika’ya bırakmasıyla sonuçlandı.

Henry Kissinger’ın işaret ettiği nokta da tam burasıdır.

Amerika’nın kapitalizmin DNA sına kayıtlı sömürgecilik aracılığı ile kurduğu uluslararası hâkimiyet, uluslararası hegemonya, sanal ekonomisinin çökmesi ile beraber çökebilir. Dolayısıyla sanal ekonomiyi kurtarmak Amerika’nın dünya hâkimiyetini de kurtarması anlamına gelmektedir.

Yani bu koronavirüs salgını sadece sağlık meselesi olarak değil, sadece ekonomik olarak değil; askerî ve siyasi yönleriyle beraber değerlendirilmelidir. “Küresel sistemde ya da uluslararası sistemde köklü değişiklikler meydana gelecek” sözünden de anlaşılması gereken, Amerika tarafından etkili bir şekilde yönetilen sistemin değişmesidir.

Dünyanın önemli meseleleri hakkında; Avrupa konusunda, Rusya konusunda, Çin konusunda alınacak kararlar nasıl şekillenecek? Güvenlik Konseyi’nin yapısı nasıl şekillenecek? Uluslararası karar alma mekanizmaları nasıl işleyecek? Tüm bunlara kim, nasıl karar verecek? İşte uluslararası sistemin değişmesinden kastedilen, bu karar alma süreçlerinde yaşanacak bir değişikliktir.

Hâlihazırda Avrupa Birliği, İngiltere, Fransa, Rusya ya da Çin gibi bazı birlik ve devletler karar alma süreçlerin de etkili olsalar da asıl karar alıcı Amerika’dır.

Koronavirüsün ortaya çıkardığı kriz ile birlikte bu ayağın çökecek olması, Amerika’nın tüm bu karar alma mekanizmalarındaki konumunu etkileyecek ve bu durum siyasi bir boşluğu ortaya çıkaracaktır.

Anlattıklarım neyi ifade ediyor?

Net bir şekilde ifade etmek gerekir ki koronavirüsün yol açtığı bu kriz, Amerika’nın; gerek uluslararası sistemdeki, gerek Avrupa Birliği’ndeki, gerek Rusya üzerindeki ve gerekse Çin’in büyümesini kontrol etmedeki hegemonya gücünü önemli ölçüde kaybedecek olmasıdır. Sadece uluslararası sistemde değil, uluslararası kurumlar ve uluslararası sistemin büyük aktörleri üzerindeki etkisi de azalmakla kalmayacak, özellikle bölgesel konularda, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika gibi bölgelerde dahi kontrol gücü önemli ölçüde zayıflayacak, askerî ve siyasi nüfuzu azalacaktır.

Henry Kissinger’ın ifade ettiği ciddi değişimlerin yaşanacağı ve bunun geri dönülmez bir noktaya gidebileceği yönündeki uyarıların sebebinde işte bu nokta var.

Henry Kissinger’ın yazdığı makalesinde vurguladığı özellikle bir nokta var: uluslararası sistemin korunması. Kapitalizmin ve küreselleşmenin oluşturduğu mevcut uluslararası sistemin korunması… Eğer korunamazsa ne öngörüyor, Kissinger? O zaman dünya cehenneme döner diyor yani demek istediği; dünya yok olur, dünyada bir kaos oluşur… Bu sistem ya ayakta kalır veya biz birçok şey pahasına bu sistemi ayakta tutmak için elimizden geleni yaparız, imasında bulunarak, oluşacak yeni durum hakkında gerçekleri ortaya koyuyor. Yani durum Kissenger açısından bile çok ciddi.

Uluslararası sistemdeki meseleler belirlidir ve bu meseleler tüm dünya devletlerini ilgilendirir. 1. Dünya Savaşında uluslararası sistemin iki temel meselesi vardı. Bunlardan ilki; Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılması ve bir daha ortaya çıkışını engellemek, diğeri ise Almanya’nın İngiltere ve Fransa’ya ilerlemesini durdurmaktı. Uluslararası bir komplo ile Osmanlı’yı yıkıp Hilâfeti kaldırdılar ve Hilâfet’in tekrar hayat sahnesine dönmemesi üzerinde ittifak ettiler. Almanya’yı da 2. Dünya Savaşı’nda dizginlediler.

Peki, yeni dönemdeki mesele nedir?

Kissinger, uluslararası sistemde bir boşluk oluşması riski ve bu boşluğun kim tarafından doldurulacağı konusu hakkında da üç seçenek üzerinde duruyor.

Bunlardan ilki; Sovyetler Birliği’nin ve komünizmin tekrar ortaya çıkması fakat bu Kissinger’ın değerlendirmesine göre imkânsız.

İkinci seçenek ise, Çin’in küresel bir güç hâline gelmesi seçeneği ki bu da -tüm değerlendirmecilerin belirttiği gibi- Çin’in dünyada uluslararası sisteme liderlik etme potansiyeli olmadığından bu seçeneğin de imkânsız olduğudur.

Üçüncü seçenek ise uluslararası sistemin yıkılması ve bunun sonrasında İslâm coğrafyasında Hilâfet’in ortaya çıkarak bu boşluğu doldurması seçeneğidir.

İşte bu yüzden burada yaptığımız, salt bir siyasi değerlendirme olarak ele alınmamalıdır. Önümüzdeki süreçte uluslararası sistemde siyasi bir boşluk olacağı öngörülüyor. Bununla da kalmıyor, mevcut uluslararası sistemin alternatifinin İslâm coğrafyasında ortaya çıkacak Hilâfet Devleti tarafından doldurulabileceği öngörülüyor. İşte bu yüzden İslâm ümmeti tüm dinamikleri ile bu yeni süreci okuma, anlama ve harekete geçmek üzere odaklanmalıdır.

Liderleri, âlimleri, yazarları, kanaat önderleri, toplusal etkiye sahip kişileri, akademisyenleri, ekonomik ve siyasi nüfuz sahipleri bu süreçte inisiyatif almaya teşvik edilmeli, harekete geçmeleri sağlanmalıdır. Bu değişim sürecinin görülmesi gerekiyor.

DNA kodlarına sömürgeciliğin işlendiği Kapitalizmin dünyayı sürüklediği yıkım ve vahşet ortada olduğu hâlde Henry Kissinger “biz bu sistemi korumak zorundayız, bunu her şeye rağmen yapmaya hazırız” derken, İslâm ümmeti bu meydan okumaya cevap vermeli ve açık bir şekilde öngörülen uluslararası sistemde doğacak siyasi boşluğu dolduracak olan Hilâfet’in ikamesi için mücadele etmelidir. Bu yüzden bu süreçte davet çalışmalarının her türlü düzeyde güçlendirilmesi gerekir. Uluslararası sistemin sürüklendiği bu siyasi boşluk süreci okunabilirse Amerika’nın, Avrupa’nın, oluşturulan algı kadar büyük olmadıkları görülecektir.

Son yüzyıldır uluslararası bir konsorsiyum tarafından İslâm’ın hayat sahnesine, Hilâfet’in uluslararası sisteme dönmemesi yönünde alınan karar hem 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrasında uygulandı hem de soğuk savaş sonrasında uygulanma imkanı buldu. Fakat yukarıda belirttiğimiz gibi “İslâm’ın hayat sahnesine ve Hilâfetin uluslararası sisteme tekrar geri dönmemesi” konusunda aldıkları konsensüsü, yaşanan bu son süreçte uygulamaları mümkün değildir.

Bu yeni durum ve bunun yol açacağı çöküntü ve siyasi boşluk, hem Türkiye açısından hem de tüm dünyadaki Müslümanlar açısından tarihî bir fırsattır.

“Satrançta asıl hedef şahı devirmektir. Fakat siz şahı devirdiğinizde şahı yenmiş olmazsınız. Onu kontrol eden aklı yenmiş olursunuz. Yani kiminle mücadele ettiğini bilmeyenler zafer kazanamazlar.”
___

#YenidenHilafet