Korona ‘Kapitalizmvirüsü’nün Eseri mi?
25 Mart 2020

Korona ‘Kapitalizmvirüsü’nün Eseri mi?

Yeni Tip Virüs; Korona

Son ayların her yönüyle tartışmasız en önemli konusu “koronavirüsü”dür. Hepinizin de malumu olduğu üzere koronavirüs Çin’in Wuhan şehrinde başladı ve kısa zaman içerisinde de tüm dünyaya yayıldı. Koronovirüsün sebep olduğu olumsuzlukların hayatın her alanına yansıdığı gerçeği inkâr edilemez. Sadece bulaştığı insanları hasta etmek ve dahi öldürmekle sınırlı kalmayıp ekonomik pazarda da ciddi krizlere sebebiyet vermiştir. Kısacası koronovirüs normal seyrinde olan her şeyin genleriyle oynamış ve hayatı her yönüyle zorlaştırmıştır. Ülkemizde de vaka ve ölüm sayılarının artmasıyla birlikte koronavirüs bütün yönleriyle gündemimizi meşgul etmeye başladı. Alınması gereken tedbirlerden tutun da gıda ve temizlik maddelerinin temin edilmesine kadar…

Korona, canlı hücreleri enfekte edebilen enfeksiyon virüsüdür. Koronavirüsü beş bin virüs türünden sadece bir tanesidir. Canlıya enfekte olduğu zaman hastalandıran ve dahi öldüren bir virüs türüdür, koronavirüsü…

Buraya kadar anlattıklarımız, aylardır istisnasız hepimizin gündeminde olan normal tip virüstü. Şimdi paylaşacağım ise koronavirüsü ile ortak yönleri fazlaca olan bir virüs çeşidi. Tüm dünyanın baş belası; ideolojik tip “kapitalizm virüsü”…

İdeolojik Tip Virüs; Kapitalizm

Bugün yaşadığımız dünyada şahit olduğumuz, şahit olmakla kalmayıp iliklerimize kadar hissettiğimiz krizler namına ne varsa bunlar kuşku yok ki Kapitalizmin hâkimiyetinin izdüşümleridir. Kapitalist sistemin amentüleri ve kusurlarından kaynaklı olarak insanlığın üzerinde çok ciddi boyutlara varan yıkıcı etkileri olmuştur. Objektif bir nazarla bakıldığında kapitalizmin oluşturduğu büyük tahribatlar ve yıkımlar inkâr edilmez bir gerçektir. İçtimai olsun iktisadi olsun vs. aklımıza gelebilecek her alanda krizler hâkim. Her alanı tahrif etti ancak virüsle alakasının olduğunu düşündüğüm bir yön daha var dikkatlerinize çekmek istediğim. O da eşcinsellik ve gayri meşru ilişki…

Gayri meşru ilişki ve eşcinselliğin dünya genelinde yaygınlaşması maalesef kapitalist nizamın acı meyvelerinden olan çağdaşlık ve özgürlüğün eseridir. Eşcinsellik, çok değil 40-50 yıl öncesine kadar birçok Batı ülkesinde hapis cezası öngörülen bir suç olarak kabul ediliyordu. En iyi bilinen örnek, 19. yüzyıl sonunda ünlü İngiliz yazar Oscar Wilde’ın eşcinsel olduğu için hapse mahkûm olmasıydı. Ancak ne var ki günümüzde bırakın Batı’yı İslâm ülkelerinde bile kabul görmüş durumda. Hatta Türkiye başta olmak üzere bazı İslâm ülkeleri kanunlarla zina ve eşcinselliği koruma altına almıştır. Misal teşkil etmesi bakımından hemen zikredelim; hepimizin malumu olduğu gibi Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001’de sosyal muhafazakâr bir siyasi parti olarak kuruldu. İktidara geldikleri ilk dönemde ılımlı bir siyaset çizen AKP hükümeti LGBTİ konusunda da demokratik ve hak temelli olacağını ileri sürmüştü. Recep Tayyip Erdoğan, Abbas Güçlü’nün programında gelen bir soru üzerine, “Eşcinsellerin kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” cümlesini kullanmıştı. Nihayetinde Erdoğan’ın dediği gibi de oldu. 2011 yılında imzalanan “İstanbul Sözleşmesi” ile eşcinsellerin temel hakları(!) koruma altına alınmış oldu. Çünkü İstanbul Sözleşmesi, “toplumsal cinsiyet” kavramını tanımlayan ilk belge olarak önem taşımaktadır. Belge, “kadına şiddeti önleme” kapsamında aslında “LBT kadınların” (lezbiyen, biseksüel ve transların) cinsel kimliklerini ve cinsel yönelimlerini her tür şiddete karşı güvence altına almaktadır. Yine Tunus’ta Nahda Hareketinin Lideri Gannuşi, eşcinsellerle ilgili gündem yaratacak bir teklif ortaya atmıştı zamanında… Gannuşi, eşcinsellerin yaşam haklarının yasal hâle getirilmesi gerektiğini, İslâm'ın da cinsel tercihlere saygı duyacağı yorumunda bulunmuştu. En son Tunus’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Münir Batur da eşcinsel olduğunu gizlememiştir. Yani artık fuhşiyatın alenileştiğini ısrarla vurgulamaya çalışıyorum. Lut kavminden bildiğimiz eşcinsellik cürmü günümüzde karşılaşılan yeni bir maraz değil. Zaten vardı ve malumdu. Ancak asıl vurgulamak istediğim devlet eliyle ve onun çıkardığı/onayladığı yasalarla eşcinsellerin haklarının koruma altına alınması ve yasalar aracılığıyla yaygınlaşmasının sağlanmasıdır.

Bu, zina için de geçerlidir. Malumdur; Türkiye’de zina Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde suç olmaktan çıkartılmıştı. Bu da maalesef İslâm’ın yasakladığı zina fiilinin kanunlar ve devlet eliyle legal bir şekilde yayılmasının önünü açmıştır.

Birleşmiş Milletler düzeyindeki dokuz temel insan hakları sözleşmesinden biri olan “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” -bildiğimiz adıyla “CEDAW”- baştan sona Allah’ın hükümlerine muhaliftir. Allah’ın haram saydıklarını meşru saymaktadır. Eşcinselliğe hak tanımakta, iki cinsin evlilik akdi dışında birlikte olabilmelerini meşrulaştırmaktadır. İşte bunların hepsi fuhşiyatın, genelde tüm dünyada özelde ise Müslüman beldelerde yayılmasını sağlayan yasal düzenlemelerdir.

Fuhuş ve Zina mı Virüslere Sebep Oluyor?

Ben dünyanın mücadele ettiği virüslerle, daha doğrusu yeni yeni virüslerin ortaya çıkmasıyla kapitalizmden kaynaklı gayri ahlaki hayatın -hadislerin ışığında- bir bağlantısının olduğunu düşünüyorum. Allah’ın hükümleri alenen çiğnendiğinde ve fuhuş halklar arasında yaygınlaştığında Allah hastalıklar var edeceğini beyan ediyor. Bizler bunu Rasulullah’ın şu hadisinden öğreniyoruz:

يا مَعْشَرَ المهاجرينَ ! خِصالٌ خَمْسٌ إذا ابتُلِيتُمْ بهِنَّ ، وأعوذُ باللهِ أن تُدْرِكُوهُنَّ : لم تَظْهَرِ الفاحشةُ في قومٍ قَطُّ ؛ حتى يُعْلِنُوا بها ؛ إلا فَشَا فيهِمُ الطاعونُ والأوجاعُ التي لم تَكُنْ مَضَتْ في أسلافِهِم الذين مَضَوْا ، ولم يَنْقُصُوا المِكْيالَ والميزانَ إِلَّا أُخِذُوا بالسِّنِينَ وشِدَّةِ المُؤْنَةِ ، وجَوْرِ السلطانِ عليهم ، ولم يَمْنَعُوا زكاةَ أموالِهم إلا مُنِعُوا القَطْرَ من السماءِ ، ولولا البهائمُ لم يُمْطَرُوا ، ولم يَنْقُضُوا عهدَ اللهِ وعهدَ رسولِه إلا سَلَّطَ اللهُ عليهم عَدُوَّهم من غيرِهم ، فأَخَذوا بعضَ ما كان في أَيْدِيهِم ، وما لم تَحْكُمْ أئمتُهم بكتابِ اللهِ عَزَّ وجَلَّ ويَتَخَيَّرُوا فيما أَنْزَلَ اللهُ إلا جعل اللهُ بأسَهم بينَهم

“Ey Muhacirler cemaati! Beş şey vardır ki, onlarla müptela olacağınız zaman ben sizlerin o şeylere erişmenizden Allah’a sığınırım. Onlar şunlardır: Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu aleni olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır. Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar. Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir (kuraklık cezası ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allah hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz. Allah’ın ahdini (emirlerini) ve Rasul’ün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allah kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindeki-avucundakilerin bir kısmını alır. İmamları (yani devlet adamları) Allah’ın Kitabı ile amel etmeyip Allah’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allah onların hesabını kendi aralarında görür.” [Hâkim, Beyhaki]

Son olarak…

İslâm’ın iktisat nizamı, içtimai nizamı ya da ceza hukuku; İslâm’ın yönetim şekli olan Hilâfet eliyle hayata tatbik edildiğinde, yine Hilâfet’in eliyle fıtrata muvafakat sağlayan yegane hayat nizamı olan İslâm can bulduğunda zulümler yerini adalete, acılar yerini sevince, fakirlik ve yoksulluk yerini müreffeh bir yaşam standardına bırakacaktır.

Onun için diyoruz ki: insanlığın ihtiyacı olan kaçınılmaz gerçek, kapitalizmin yegâne panzehiri olan “İslâm”dır!

#AileyiNesliToplumuKoru