Neredeyse son üç yılımızın gecesini gündüzünü Suriye ile geçiriyoruz. Bir meclis yok ki o mecliste Suriye konuşulmasın. Konu başlığı ne olursa olsun herhangi bir toplantı veya konferans yok ki bu programlarda insanlar Suriye hakkında soru sormamış olsunlar.
Hayatımızda niçin bu kadar yer tutuyor Suriye? Gecemiz ve gündüzümüz niçin hep onu konuşarak, onu düşünerek ve düşleyerek geçiyor. Niçin ibadetlerimizin sonunda dualarımızda öncelikle Suriye'ye yer veriyoruz? Niçin en içten ve gönülden dualarımız Suriye için?
Belki de 90 yıldır özlemimize ilk defa bu kadar yaklaştığımızı düşünüyoruz Müslümanlar olarak. İlk defa düşlerimizin gerçekleşme ihtimalini real olarak bu kadar yakından hissediyoruz. Rabbimizin vaadinin gerçekleşeceğine görerek ve yaşayarak yeniden inanıyoruz ve kuvvet buluyor yüreklerimiz. Nasıl konuşmayalım ki Suriye'yi? Nasıl düşünmeyelim ki...
Çünkü Hilafetimizin vaktinin yakınlaştığını hissediyor, heyecanlanıyor ve özlemle o saatleri bekliyoruz artık. Hilafet'in yeniden ikame edildiğini haber veren saatleri... İnşaallah bu saat çok yakındır.
Suriyeyi sadece biz mi konuşuyoruz? Uluslararası bütün toplantılarda Suriye konuşuluyor. Gerçekten de konu başlığı ve yapılma amacı ne olursa olsun, sömürgeci devletler ve hamileri içinden bir türlü çıkmadıkları Suriyeyi gündemlerinin ilk ve en önemli maddesi haline getirdiler.
Evet Suriye'de tüm dünya devletleri Hilafet'in yeniden kurulmaması için direniyor. Müslümanlar ise yeniden Hilafet'in ikamesinin Suriye'de olacağına gönülden inanıyorlar. Bakışlarımızı hep Suriye'ye çevirdik.
Dedik ya her yerde Suriye konuşuluyor. Hizb-ut Tahrir'in Ukrayna/Kırım'da düzenlediği Uluslararası foruma katılmak için gerçekleştirdiğimiz 3 günlük Kırım seyahatimizde de Kırımlı Müslümanlar Suriyeyi konuştular. Programlarda konuşmacılara sorulan sorular ağırlıklı olarak Suriye hakkında oldu. Orada da Müslümanlar Suriye'ye umutla bakıyorlar.
Ancak Kırım Müslümanlarının umut ve özlemle baktığı başka bir ülke var. Hangi ülkeye umut ve özlemle bakabilir Kırımlı Müslümanlar? Osmanlı Hilafet Devlet'inden koparılan ilk toprak parçası olma özelliğine sahip bir belde Kırım. Önce Rusya'nın insafına bırakılmış, sonra Sovyet Rusya'nın baskı politikaları ile 1944'de bir tek Kırımlı Müslüman kalmayacak şekilde topraklarından bir gecede sürgün edilmiş ve şimdide ABD'ye yüzünü dönmüş Ukrayna'nın siyasi politikalarına terk edilmiş Kırımlı Müslümanlar Türkiye'ye bakıyorlar.
Biliyorsunuz, Kırım Ukrayna'ya bağlı özerk bir Cumhuriyet olmasına rağmen özel ve genel tüm politikalarını Ukrayna belirliyor. Ukrayna ecnebi bir memleket ancak dini bağlarımızın yanında tarihi ve kültürel bağlarımızın da olduğu Kırım'da geçirdiğimiz 3 günümüzde sanki Müslüman bir beldede hissettik kendimizi. Kırımlı Müslümanlar Türkiye'ye o kadar hayranlık ve özlem ile bakıyorlar ki, Türkiye hakkında duydukları olumsuz biz haber onları neredeyse hayal kırıklığına uğratıyor. 2,5 milyon nüfusa sahip Kırım'da 400 bin Kırımlı Müslüman Tatar yaşıyor. Ve Kırım'da İslami davet açısından çalışma yapan Hizb-ut Tahrir ve fikirleri toplum tarafından yoğun bir teveccüh ile karşılanıyor. Sovyet dönemde sürgün edildikleri Kırım topraklarına daha 1989'dan sonra geri dönmeye başlamışlar. 25 yılda yaptıkları çalışma ile bugün özelde Ukrayna'nın ve genelde ise Rusya'nın Orta Asya politikalarını tehdit eder bir güce ulaşmışlar.
Şimdi sizlere önemli bir bilgi daha vereyim. Kırım'da 400 bin Tatar Müslüman yaşarken Türkiye'de tahmini 4 milyon Tatar Müslüman yaşamakta. Sovyet Rusya'nın sürgün politikaları döneminde Türkiye'ye gelmiş Tatar Müslüman kardeşlerimiz Kırım'da yaşayan Tatar Müslüman kardeşlerimizden çok daha yoğunlukta. Ve önemli bir bilgi daha: Türkiye'de yaşayan Tatar Müslüman kardeşlerimiz Milliyetçi bir söylem ve düşünce etrafından örgütleştirilmişler. Yani Türkiye Cumhuriyeti yine yapmış yapacağını.
İslam beldelerinde yaşayan herhangi bir Müslümanın Türkiye'den beklentisi çok yüksek. Bazı beldelerde Müslümanlar İstanbul'da hala bir Halife'nin yaşadığını bile düşünüyor. Durum böyle iken Türkiye 90 yılda Müslümanları ecnebi fikirler ile maalesef ama maalesef birbirinden koparmış. Tarihine, kültürüne, dinine ve değerlerine yabancı kılmış.
Peki şimdi ne yapıyor? Ortadoğu ve Suriye ile ilgili yaptıklarını bir daha anlatmaya gerek yok sanırım. Kırım için ne yapıyor sorusunun cevabı önemli. Kırımlı Müslüman kardeşlerimiz hala Hilafet'in kaldırıldığı Türkiye'ye umut ve özlem ile bakarken Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden Kırım'daki tüm camileri kontrol altında tutuyor. Devletin belirlediği din anlayışını Kırımlı Müslüman kardeşlerimize de satmaya çalışıyor. Sebep? Kırımlı Müslümanlar Hilafet düşüncesi gibi "aşırı" fikirlere kaymasınlar. Bu durum ne kadarda acı bir durum değil mi?
Daha acı olan bir anekdot paylaşmak isterim sizlerle: Kırım'da Müslümanlar davet çalışmaları sırasında doğal olarak Kırım'da İslami davet çalışması yapan farklı cemaat mensupları ve özellikle cami imamları ile istişare ve fikri münazaralar yapıyorlar. Ve Raşid-i Hilafet Devlet'inin kurulması için çalışmanın gerekliliğini anlatıyorlar. Hilafet'in kurulması için Hizb-ut Tahrir'in Türkiye gibi bir çok İslam beldesinde çalışmalar yaptığını anlatıyorlar. Bu münazaralarda cami imamları ve cemaat mensuplarının söyledikleri şey sadece şu: "Hayır Hilafet düşüncesi aşırı bir düşünce, Hizb-ut Tahrir ise yerli bir hareket değil. Arap memleketlerinde çalışma yapıyor. Türkiye'de ise bilinmiyor ve duyulmuyor."
Nasıl bir yok olma, tarihini, değerlerini ve dininin esasını yok sayma düşünebiliyor musunuz. Bir tarafta Hilafet'in son payitahtı Türkiye ve İstanbul'a özlem ile bakan Kırımlı Müslüman kardeşlerimiz. Diğer tarafta ise Hilafet olmasa da olur diyen ve Hilafetin ikamesi için çalışan Müslümanları yok sayıp Arapçılıkla itham eden bir yaklaşım. Tabi ki bu Hilafet'e karşı oluşturulmuş uluslararası projenin sadece bir parçası. Daha önce Almanya, Belçika, Hollanda, Avusturya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde de bu proje uygulamaya konulmuştu. Önce cemaatler üzerinden Avrupa da yaşayan Müslümanların imkanları istismar edilmiş ve yıllarca oyalanmışlar. Şimdi ise Diyanet üzerinden Müslümanların dini duygu ve fikirleri istismar ediliyor.
Sadece Kırımlı Müslümanlar için değil, bizler içinde en acı olan şey, bu projenin Hilafete uzun yıllar başkentlik yapmış Türkiye üzerinden yürütülüyor olmasıdır.
Kırım'da Diyanet başarılı olmuş mu diye sorarsanız. Hayır olamamış. Kırım Ukrayna gibi ecnebi kafir bir devlet sınırları içinde olmasına, Müslümanların genel nüfusa oranla sayıları az olmasına ve İslam'ı yaşama ve daveti taşıma koşulları zor ve az olmasına rağmen Kırımlı Müslümanlar her geçen gün Hizb-ut Tahrir'in Hilafet projesine koşuyor.
Peki ya biz ne yapmalıyız? 76 milyon Müslüman nüfusa sahip Türkiye'de İslami davet çalışmaları yapan hareketler, dernekler, cemaatler ve önderler...
Ne yapmalıyız? Devlet üzerinden Müslümanlara indirilen, ruhu içinden sökülüp alınmış, hayatta varlığı olmayan bir din anlayışının Müslümanları daha fazla oyalamaması ve zihinlerini bulandırmaması için ne yapmalıyız?
Yazılacak ve konuşulacak çok şey var. Ziyaretimizden istifade ettiklerimizi sizlere aktarmak için İnşaallah diğer makalelerimizde buluşmak üzere Selam ve Dua ile...