Başörtüsü sorununu kullanarak oy toplayan Başbakan Erdoğan, çıkarılan yeni yönetmelikle birlikte “başörtüsünü tamamen yasak” hale getirdi. Yeni kılık kıyafet yönetmeliği şöyle diyor; “vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemez. Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz.” Yeni yönetmeliğin aynı zamanda başörtüsünü, şort ve mini etekle bir tutarak kıyaslamaya götürdüğü görülmektedir. Cumhuriyet kurulduğu günden beri aynı meşum zihniyetin devam ettiğini görmekteyiz.
Başbakan Erdoğan, parti genel merkezinde AK Parti Milletvekilleri Değerlendirme ve İstişare Toplantısı’nda yeni yönetmeliğe ilişkinde konuştu ve şöyle dedi:
“Neymiş laiklik elden gidiyormuş. CHP Genel Başkanı pedagogdan bahsediyor. Okullarda üniforma uygulamasının nerelere dayandığını bir gör. Okullardaki üniforma uygulamasıyla ilgili birkaç kitap karıştırırsın Hitler'i, İsmet İnönü'yü göreceksin. Biz 2002'den bugüne milletin üzerinde oluşturulan bu faşizan uygulamaları tek tek kaldırıyoruz. Militarist uygulamalara son veriyoruz. “
Başbakan Erdoğan, yaptığı uygulamalara bir kılıf bulmak için yine Kemalizm’e saldırarak uyguladığı yasağı meşru hale getirmeye ve mugalata yapmaya devam ediyor. CHP’ye üniforma uygulamasıyla Hitler ve İnönü’yü hatırlatan Başbakan’a bende başörtüsünü yasaklayan zihniyetleri kendisine hatırlatıyorum. Bu konu ile ilgili biraz Kitap karıştırırsa İnönü’yü, Ecevit’i, Demirel’i, Necdet Sezer’i görecektir. Sizin bu zihniyetten ne farkınız var çok merak ediyorum.
Yine Bakan Ömer Dinçer’in katıldığı Cebit Bilişim Fuarında kendisine sorulan; “neden başörtüsünü serbest bırakmıyorsunuz” sorusuna “bunu soru olarak değil yorum olarak alayım” diyor. Çünkü bu soruya Bakan’ın verecek bir cevabı yok. Ardından “samimi olmak gerekirse” diye geveliyor ve “bir Milli Eğitim Bakanı’nın samimi olması medyaya çok malzeme vereceğini” söyleyip işi yine demokrasiye bağlıyor. Bakan Dinçer; “Biz toplum olarak demokrasiyi içselleştirdiğimizde herkesin isteği yerine gelecektir.” Bakanın bu dediği hiç olmayacağı gibi başörtüsü de şer-i bir vecibe olarak T.C. tarafından asla çözülemeyecektir. % 99’u Müslüman olan bu halka dikte edilen bu sistem ve bu zulümler elbette dönüp dolaşıp bu zalimleri yakalayacaktır. Allah’ın azabının ise daha şiddetli olduğunu sanırım hatırlatmama gerek yok.
Başörtüsü meselesi sadece bugünün meselesi değildir. Bu meselenin ortaya çıkması dinin hayat ile bağı kopartıldığı günden beri birçok ülkede olmakla birlikte aynı zamanda T.C. tarafından da Müslümanların bu farzı yerine getirmesine yönelik birçok engeller çıkartılmıştır. Başörtüsü, Allah (Subhanehu ve Te’ala)’nın emri ve Müslüman hanımın baş tacıdır. Hiçbir yasak, bu farzın yerine getirilmesine engel olamaz. Bunun için Müslüman hanımların, ister eğitim görmek, ister çalışmak, isterse başka bir maksatla olsun, başörtülerinden vazgeçmeleri caiz değildir.
Başörtüsü meselesi, İslâm’ın bütününden bir cüz’î mesele olsa da, kâfirlerin ve âvânelerinin ona düşmanlığı kadim ve meşhurdur. Medine’deki kâfirlerin saldırısından başlayıp Bizans dönemindeki zulümlere, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan Yahudi varlığındaki eziyetlere, 1960'lı yıllarda Türkiye’de bariz bir biçimde gündeme gelmesinden, Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Hollanda’da, Belçika’da, Almanya’da... Azerbaycan’da, Tunus’ta, Tacikistan’da, Çeçenistan’da, Balkanlar’da ve daha birçok beldeye kadar pek çok zamanda ve mekânda nefretle karşılanan başörtüsü meselesi İslâm’a düşmanlığın dışa vurulduğu meselelerden biri olmuştur. Daha iki hafta önce İngiltere’de başörtüsü taktığı için Müslüman bir bacımıza yönelik sokak ortasına saldırı düzenlenmiştir.
Başörtüsü meselesi ile ilgili tepki gösteren Müslümanlara gelince; başörtüsü demokratik bir hak veya bir özgürlük değildir. Bilakis Allah’a kulluğun bir gereğidir. Kulluk ise özgürlük de değildir, hak da değildir. Bilakis emirdir. Rabbimiz şöyle buyuruyor;
Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat 56)
Şartlar ve ortamlar ne olursa olsun şer-i hükümlere bağlanmakta asla taviz verilmemelidir. Başörtüsü, Allah (Subhânehu ve Te'alâ)’nın Müslüman hanımlara emrettiği bir emir ve farziyet olmasının yanı sıra, İslâmî Ümmet’in de namusudur.
Medine’de Yahudilerden biri Müslüman bir hanımın başörtüsünü açınca oradaki bir Müslüman hemen o Yahudiyi öldürdü. Onlar da o Müslüman’ı katlettiler. Bu olay üzerine Rasulullah (SAV) Yahudilere savaş açtı. Başörtüsünün İslâm’daki anlamı ve Müslümanların ona verdiği değer işte budur.
Bununla birlikte bu yasak ne kadar haram ve şerir ise, bu yasağın demokratik haklar ve özgürlükler esasına dayalı çözümü de o kadar haram ve şerirdir. Müslüman’ın her ameli, İslâmi Akide’ye binaen olmalıdır. Yani “başını isteyen örtsün isteyen açsın” şeklindeki bir kanun İslami değildir. Meseleyi yalnızca üniversitelerdeki başörtüsü sorunu ile sınırlandırıp ilköğretimde, liselerde, resmî kurumlarda, askerî kışlalarda süregelen yasağı görmezden gelmeleri de doğru değildir. Yine meseleyi, sadece bu İslâmî şiarlar ile sınırlandırıp İslâmî hükümlerin fert, toplum ve devlet bazında bir bütün olarak uygulanmasında süregelen yasağı görmezden gelmeleri de doğru değildir. Bilakis ibadetleriyle, muamelatıyla, ukûbatıyla, ahlakıyla, Cihad’ı ile Hilafet’i ile istisnasız tüm hükümleriyle bir bütün olarak İslam’ın uygulanmasına yönelik bir duruş sergilemeleri gerekmektedir. Ki Allah’ın (cc) yardım ve zaferi gelsin. Allah (cc) şöyle buyuruyor;
“Bir toplum kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah(cc) o toplumun halini değiştirmez.”