''Ağaca dayanma ağaç çürür, insana dayanma insan ölür'' atasözünü bilirsiniz. Şu sıralar bu özdeyişin gerçeklik emarelerini görmekteyiz. Zira görünürde birbirine güvenen iki dostun her nedense birbirleri için tehlike haline geldiği dönemlerden geçiyoruz. Halbuki bu iki dost hani şu meşhur dinlerarası diyalog için söylenen 'müşterek söz' de birleşiyorlardı. Ama bir şekilde maskeler düştü ve o müşterek sözün gerçekte 'menfaat' olduğu gün yüzüne çıktı. Şimdi herkes bu maskelerin neden düştüğünü, kimin düşürdüğünü ve bundan sonra ne olacağını konuşuyor. Hatta komplo teorilerinde yarışırcasına asıl konuşulması gerekenler sümenaltı ediliyor.
16 Aralık'ta startı verilen yolsuzlukla mücadele operasyonu hükümet kanadında yerel seçimler öncesinde şok etkisi yarattı. Yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma gibi utanç verici iddialarla tutuklananlar AKP hükümetinin en kıdemli bakanlarının çocukları ve yine AKP'ye yakınlığıyla bilinen iş adamları oldu. Örneğin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğluna yapılan baskında içi para dolu paketler ve para sayma makinası çıktı. Yine Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu ihalelere fesat karıştırma iddiasıyla gözaltına alındılar. Yine yerel yönetimlerde AKP'nin en çok güvendiği Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'de Marmaray'ın proje ve inşaat aşamalarında yaptığı iddia edilen yolsuzluk sebebiyle gözaltına alındı. İktidara geldiği günden beri vekilinden bakanına valisinden müdürüne kadar kimsenin dokunamadığı mahremine baskınlar düzenlendi, gözaltılar yapıldı.
Bu konu ile alakalı birçok yorum yapıldı ki bunlardan en ilginç olanı bu tutuklamaların bir tiyatro olduğu ve cemaatin mâsum olmadığını göstermek için hükümet tarafından yapılmış bir dizi tutuklama ve serbest bırakma olduğu yönündeki yorumdur. Fakat yıllarca yolsuzlukla mücadele ettiğini söyleyen ve yerel seçime aylar kalmışken var olan istikrar ortamını böyle kirli iddialar ile bozmak AKP hükümeti için hiçte akıllıca ve mâkul değil. Zira hükümet içinde kendi bindiği dalı kestirmeyecek seviyede usta danışmanlar ve toplum bilimciler var. Yine bu operasyonların kaynağının gezi eylemlerini kışkırtan uluslararası odakların yaptığı yönündeki tez de birkaç yönden hatalı olsa gerek. Zira operasyonun emrini veren savcılar ve tutuklamaları yapan polis birimleri gezi eylemleri sırasında hükümeti her anlamda destekleyenler olarak göze çarpıyor. Mesela bu operasyonuda yöneten savcı, ilk olarak Başbakanın emriyle Ergenekonu tasfiye etmek için canhıraş çalışan Zekeriya Öz oldu. Bu bakımdan bu hadise için yapılacak en tutarlı görüş son zamanlarda patlak veren Hükümet-Cemaat çatışmasının ürünü olması. Bu süreç AKP hükümetinin çözüm sürecine başlayarak PKK'ya verdiği-vereceği tavizlerin gündeme gelmesiyle başladı. MİT müsteşarlığı için yapılan pazarlıkların olumsuz sonuçlanması ile zirveye ulaştı. Son olarak da hükümetin aldığı dersanelerin kapatılması kararı ile ilk meydan okuma başladı. Kendilerini Hizmet Hareketi olarak isimlendiren Cemaatin devletin kurumlarına girme konusunda hastalığa varan ısrarı MİT'in bile kendi belirlediği kişilerce yönetilmesi hedefinin suya düşmesi bu zıtlaşmanın fitilini ateşlemişti. Zaten beklenen de oldu ve hükümetin ilk meydan okuması karşısında cemaatin bütün kamuoyu araçları dersaneler üzerinden düşman kesildi ve geçmiş söylemlerini bir anda tersyüz eden açıklamalar ve yazılar yayınladılar. Bu yolsuzluk operasyonunda da gerek hükümet sözcüsü Bülent Arınç, gerekse de genel başkan yardımcısı Hüseyin Çelik tarafından yapılan açıklamalarda cemaate vurgu yapılıyor. Hatta Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın twitter’den “Mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır hem kaybet-kaybet sarmalına sürükler” mesajını vermesi dikkat çekti. Başbakan Erdoğan'ın Konya'da yaptığı açıklama da aynı paralelde oldu. ''Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğiz. Siz arkamızda olduğunuz müddetçe, geri adım atmayacağız. Haktan ve hak mücadelesinden asla ayrılmayacağız. İstedikleri kadar çirkin yollara tenezzül etsinler, kirli ittifakların içine girsinler. Türkiye’de artık söz milletindir, karar milletindir, yetki milletindir. Mühür milletin elindedir, arkasına karanlık odakları alanlar, çeteleri alanlar bu millete istikamet çizemezler. Sermayenin, medyanın gücünü arkasına alanlar istikamet çizemezler. Türkiye içinde ve dışında bir takım karanlık çevreleri arkasına alanlar istikamet çizemezler.''
Tüm bu açıklamalardan sonra hükümete yakınlığıyla bilinen medya çevrelerinin bu operasyonun sebebinin 'paralel devlet' hedefi ile iki başlı bir devleti isteyen yapılar olduğu konusunda manşetler atıldı. Tüm bunlara karşılık cemaat kanadından iddiaları yalanlayan ve tersyüz eden hiçbir gerçkçi açıklama gelmedi. Cemaatin bağlılarından Hakan Şükür'ün de bu operasyonlardan bir gün önce istifa etmesi oldukça manidar. Üstelik bu tutuklamaları yapan emniyet amirlerinin alınan ivedi bir kararla görevlerine son verilmesi ise hükümetin aşikar kıldığı bir karşı duruşu göstermesi açısından önemli bir gelişmeydi.
Ama başka bir can alıcı nokta var ki, bunun görmezden gelinmesi Türkiye toplumu için büyük handikap olacaktır. Ortada halkın büyük kısmının desteğini alan bir hükümetin bakanlarının adı rüşvet, iltimas ve yolsuzlukla anılıyor olması gibi bir durum var. Böylesi bir durumda ilk düşünülmesi gereken koular bir anda yerini daha sonra düşünülmesi gereken konulara bırakıyor. Yapılan iddiaların bakanlıkların büyük bir kısmı için doğru olduğu kuvvetle muhtemeldir. Zira bakanlık, bakan yardımcılığı, müsteşarlık gibi bakanlıklara bağlı kurumların geçmişte maruz kaldığı ithamlar herkesçe bilinmektedir. Bugün hala şaibesini koruyan bu kurumların içlerinde bulunduğu kötü atmosferi komplo teorileri ile örtbas etmek sanıldığı kadar da kolay olmamalıdır. Belki bundan sonra da bir çok bilgi-belge-döküman-video vs. ile gündem hallaç pamuğuna döndürülecek, yeri gelecek taraflar değişecek, yeri gelecek ithamlar ağırlaşacak ama kaybedenler hiç şüphesiz ki kirli siyaseti ölçü edinenler, politika adı altında yalan makinasına dönenler olacaktır. Dün can ciğer olan hükümet ve cemaat arasında, kılıçlar çekildiğinde iki tarafında içine düşeceği vaziyetten müslüman Türk halkı gereken dersi çıkaracaktır.
Bu sefer filler tepiştiğinde ezilenler sadece çimenler olmayacaktır vesselam...