Hicri 1439 Muharrem ayındayız. Muharrem ayı, insanların Allah’a yaklaştığı, ibadetlerin artırıldığı, haramlardan uzaklaşıldığı, zulmün engellendiği bir ay olmalıydı. Başaramadık, müşriklerin dahi haram ay olarak gördüğü, kan dökmediği bu ayda nice zulümlere şahit olduk. Bu ayda aklımıza genelde ya aşure ya da Kerbela geldi. Böylelikle bazıları aşure tatlısı ile sünneti ihya ettiğini zannetti. Bazıları ise 3 günden fazla yas tutmak haram olduğu halde tam 1378 yıl boyunca matem adına kendini dövdü; kanlı görüntülere şahit olduk.
Tarih Ölçü Değil, İbret Ve Ders Almak İçin Öğrenilmelidir
Tarih hep tekerrür edecekti… Unutmamalıydık, unutamazdık elbet Kerbela’yı ve diğerlerini. Bu yüzden Kerbela’lar unutulmadı. Ancak tarih, ölçü ve örnek alma yeri değildi. Tarih; ibret almak, dersler çıkartmak ve tekrar aynı hatalara düşmemek için öğrenilmeliydi. Bu yüzden Kur’an’da Rabbimiz bizlere geçmiş kavimlerin yaşadıklarını anlatmıştı. Maalesef tam 1378 yıldır Kerbela’yı anlamak yerine sürekli anmayı tercih edenler, yarayı sürekli kaşıyanlardı. Tarihi anlamak, ibret almak, ders çıkarmak yerine örnek ve ölçü alanlar, tarihin hatalarını bugüne taşıdılar. Tarihten ders çıkarmayanlar, tarihin kara lekeli acılarını bugüne yeniden taşıdılar. Dün yaşanan Kerbela’yı unutmadıklarını söyleyenler, bugün yaşanan nice Kerbela’ları göremedi; hatta yeniden yaşanması için aktif rol üstlendi! Yemen, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Afganistan ve daha nicelerine şahit oldular ancak Kerbela’yı andıkları kadar şahit olduklarını anmadılar, anlayamadılar!
Ölçüsü İslâm Olmayanlar Tarihi Bugüne Taşıdılar
Kerbela’dan yüzyıllara kalan en acı zehir şüphesiz ki ümmet içinde ayrılık tohumlarının ekilmesiydi. Bu ve benzeri acı olayları bahane edenler yaptıkları katliamlara sürekli mezhepleri bahane gösterdiler. Halbuki mesele, mezhep meselesi değildi. Mesele, hak-batıl meselesiydi. Bugün güya Ehli Beyt adına İran, Suriye’de yüz binlerce Müslüman’ı katletti, milyonlarcasını yaraladı ve sürgün etti. Öyle ki İran rejiminin Suriyeli Müslümanlara olan düşmanlığı kâfirlerinkinden farksızdı. İran’ın, Suriye’de yaptığı bu ihanetler ilk de değildi. Afganistan’da, Irak’ta, Lübnan’da, Azerbaycan’da da aynı katliamlara, aynı ihanete, aynı düşmanlığa imza atmıştı. Bunu yaparken de aldattığı insanlar nezdinde kendini meşru göstermek için her daim Şia’yı kullandı.
Diğer taraftan ise kendisini Sünnilik ile öne çıkaran ve aynı batıl davanın temsilcileri de Şia’yı aratmayacak katliamlara imza attılar. En güncel haliyle bugün Suudi Arabistan, ABD adına Yemen üzerine başlattığı saldırılarda on binlerce Müslüman’ı katletti. Öyle oldu ki 27 milyonluk Yemen’de 20 milyon insan açlığa mahkûm edildi. Milyonlarca insan ekmek ve su bulamaz hale geldi. Her on dakika da bir Hüseyin, Ali, Ayşe, Fatmalar dünyayı tanıyamadan öldürüldüler. Diri diri toprağa gömülen kızlardan farkı olmayan bu ümmetin masumları Sünnilik adına Şia’yı yok etmek için öldürüldüler! İşte bu iki örnek tarihten ders almayan aksine tarihi ölçü alan ve bugüne taşıyan zalimlerdi.
Hüseyin Olmak Zalimlere Karşı Olmaktır
Hüseyin Radıyallahu Anh ve Ehli Beyt, o gün zalimlere karşı Allah’ın dinini korumak için yürüdüler. Öyle ki Zilhicce ayında Mekke’de olmalarına rağmen Hac farzını değil de zalime karşı yürüme, hakkı söyleme farzını eda ettiler. Çünkü o anın vacibi haccı terk etmek, zalim yönetime karşı durmaktı. Öyle ki, gücü olan ve olmayan tüm Ehli Beyt kundaktaki bebekten, kadınlara hepsi zor bir sefere şahit ve şehit olmaya yürüdüler. Kimileri şehit oldu kimileri ise şahit... Sonu cennet olan bir seferdi. Hak için hakkı haykırmak için, zalimlere "sen zalimsin" demek için yürüdüler. Güçleri ve sayıları az olduğu halde, şartlar uygun olmadığı halde, insanlar onları terk ettiği halde bedel ödeyerek yürüdüler.
İşte bugün Hüseyince yürüyenler, Suriye’de rejime, İran’a, Türkiye’ye ve tüm dünyaya direnen ve Allah için sabredenlerdir. İşte bugün, 150 yıldır Arakan’da Budist ve dinsizlere rağmen dinin terk etmeyen ve yürüyen Rohingya Müslümanlarıdır. İşte bugün Filistin’de 1 asırdır etrafı mübarek kılınmış toprakları, Mescid-i Aksa’yı ve İslâm’ı koruyan Filistin’de mücadele eden Müslümanlardır. İşte bugün Afrika’da, Türkistan’da, Afganistan’da, Patani’de, Bosna’da ve tüm beldelerimizde tüm zalimlere ve zulümlerine rağmen yürüyen, bedel ödeyen, şahit ve şehit olan Müslümanlardır.
Hüseyin RadiyAllahu Anh Bize Zalimlere Karşı Dik Durmayı Öğretti
Yezid, nice zulümlere bulaştı, zalim, fasık ve günahkâr bir insan olarak öldü, gitti. Yezid, günah işliyordu ancak tüm topluma günahları, haramları dayatmıyordu. Yezid zamanında İslâm beldelerinde İslâm ile hükmediliyordu. Eğitim, içtimai hayat, hukuk, siyaset, iktisat, sosyal hayat Kur’an ve Sünnet’e göre belirleniyordu. Yezid, o günkü İslâm düşmanları ile birlikte hareket etmemişti! Aksine O’nun zamanında Ukbe bin Nafi komutasında İslâm orduları Kuzey Afrika’yı fethetmişlerdi. Bugün ise Müslümanların yaşadığı hiçbir beldede İslâm tatbik edilmiyor. Tüm yönetimler –istinasız-, İslâm düşmanı kâfirler ile müttefikler ve bunu artık gizlemiyorlar. Kâfirlerin fikirlerini, nizamlarını halka İslâm olarak sunuyorlar ve haramları çoğu zaman zorla dayatıyorlar. İslâmî birçok şey yasak durumda…
O halde Allah için yürüyen Hüseyinler nerede? Bu yönetimlere karşı, Hac gibi bir ibadeti terk ederek çoluk-çocuk tüm yakınları ile 57 yaşında sefere çıkan “Cennetlik gençlerin efendisi” şehit Hüseyin Radıyallahu Anh gibi ne zaman yürüyeceğiz! Yürümeden kulluğumuzun tam olmadığını ne zaman anlayacağız! Yürümeden en zirve ibadetlerin bile bizi kurtarmayacağını ne zaman hissedeceğiz! Ne zaman bedel ödemek adına Allah için harekete geçeceğiz! Yürüyen bir ümmetin, şahit ve şehit olduğu gerçeğini görmek bu kadar zor mu? Yürüyen bir peygamberin ve ailesinin yolundan oturarak, seyrederek gidilemeyeceği açık değil mi?
Bize düşenin sefer, seferin zaferini belirleyenin ise Rabbimiz olduğunu unuttuk mu? “Gitme” diyenlere, “gücün yok, zarar verecekler” diyenlere rağmen gitmek zorunda olan Hüseyin Radıyallahu Anh’ın durumunun şu anki halimiz ile ne kadar benzer olduğunu görmüyor muyuz? Yürüyen bir ümmet, Medine’de devlet kurabildi. Yürüyen bir ümmet, İslâm’ı âleme taşıyabildi. Yürüyen bir ümmet, dünyada izzeti, ahirette ise cenneti hak edebildi. İşte şimdi Hüseyince, Allah’ın dini adına yürüme sırası bugünkü Müslümanlarda…
Zalimler Kaybetmeye Mahkûmdur
Muharrem ayı, Allah’ın Müslümanlara her zaman yardım edeceğinin hatırlanması gereken bir aydır. Bu ay sadece Firavun’un değil, Nuh kavminin değil, Allah ile mücadele eden tüm zalimlerin mutlaka kaybedeceğinin hatırlanması gereken bir aydır. İşte Yezid, Hüseyin RadiyAllahu Anh ve Ehli Beyt’e zulmetti ancak dünya ona da kalmadı. Yaşadığı 3 yılın sonunda feci şekilde öldü, hiç hayırla anılmadı, mezarı dahi bilinmedi. Kerbela’da zulmedenler, masumları katledenler aynı akıbet ile karşılaştılar. Evet, dün zalimler nasıl kaybetti ise bugünkü zalimler de aynı şekilde kaybedecekler. Ne kadar güçlü görünseler de seleflerinin başına gelen elim son, onların da başına gelecek. Zalimler her zaman kaybetmeye mahkûmdur…
Dünya Aldatmasın…
Kerbela’da insanların çoğu, Hüseyin RadiyAllahu Anh ve Ehli Beyt’in haklı olduğunu biliyordu! Son gece, hatta onlarla savaşan askerlerden bir kısmı savaş esnasında dahi namaz vakitlerinde Hüseyin Radıyallahu Anh’ın arkasında namaz kılıyorlardı. Onlara çölün ortasında bir bardak su vermeyenler, onlara ok atanlar ve bu yaşananları seyredenler, hep dünyanın kendilerini aldattığı insanlardı. Kimileri Yezid’in gücünden korkuyordu, kimileri ise makam ve mevki sahibi olmak istiyordu. Kerbela’da Yezid’in ordu komutanı, Hüseyin RadiyAllahu Anh’ın çocukluk arkadaşı ve cennet ile müjdelenmiş sahabe Sa’d bin ebi Vakkas’ın oğlu Ömer ibni Sad’dı. Rey (Tahran) valiliği için bu zulmün karşısında değil, içinde yer aldı. Ancak valilik ve makamı ona fayda vermedi. Bu olaydan sonra dünya ona dar geldi ve yaşadığı 6 yıl kendisine zehir oldu. En nihayet aynı şekilde öldürüldü.
Bizim Payımıza Ne Düştü!
Bugün İdlib, Musul, Gazze, Kabil, Fergana, Keşmir, Arakan ve nice beldelerimiz Kerbela misali zulüm altında… 60 küsur devlet Kûfeleşmiş sadece zulmü seyrediyor… Dünya sevgisi ve zalimin korkusunun aldattığı milyonlarca insan, hak tarafı bildiği halde sadece seyrediyor.
Bugün ne kadar çok ihtiyacımız var Hüseyinlere, Allah yolunda her şeyi göze alarak yürüyebilenlere… Şehit ve şahit olmak isteyenlere… Zalimlere karşı dik durabilenlere… Şartları değil şer’i nasları ölçü alanlara, ne kadar çok ihtiyacımız var…
Elhamdülillah, Hüseyince yürüyenler her zaman var oldu. Bedel ödediler ancak asla davalarından vazgeçmediler.
Her şeye rağmen Hüseyince yürüyenler her yerde ve hakkı bedel ödeyerek savunuyor. Kazananlar ise Hüseyince yürüyenler, kaybedenler ise Yezid misali zulmedenler ve seyredenler olacak…