Kentsel Dönüşüm den Sosyal “Dönüşüme” Kapitalizm Çağı?
09 Haziran 2012

Kentsel Dönüşüm den Sosyal “Dönüşüme” Kapitalizm Çağı?

Dünya klasiklerini okumaya fırsat bulmuş olanlar bilirler, bu romanların yazarları daha çok kapitalizm ile düşünsel ve eylemsel anlamda uyum sağlayamayan sosyalist düşünceye sahip yazarlardır. Bu yazarlardan bu yönü ile en çok öne çıkan “JOHN STEINBECK” olmuştur. ABD’li bu yazar ırgatlık yapan yoksul bir ailenin çocuğu olması gereği, çocukluğunda kapitalizmin “patronların” işçi emeği üzerine kurmuş oldukları sömürülerini görmüş ve kitaplarının konusu yapmış. “Gazap Üzümleri” adlı eserinde ABD’nin 1930’lı yıllarda Güney Amerika’yı nasıl sömürgeleştirdiğini ve kapitalist şirketlerin çiftçilerin topraklarına biçer-döver makineleri ile nasıl girdiklerini anlatıyor. Tabi bu makinelerin, çiftçilerin topraklarına girmelerinin gerekliliğini ABD herhangi bir mantıksal kuram ile anlatıyor o gün çiftçilere.

Aynen bu gün de, sakin mahallesinde iki oda evi olan, komşuları ve akrabaları ile köydeki gibi olmasa da yine sıcak ve doğal ilişkiler kurmuş gecekondu sahibi Ahmet amcaya ve Ayşe teyzeye evlerinin yıkılmasının gerekliliği anlatılıyor. O gün biçer-döverler çiftçilerin arazisine girmişlerdi. Bu gün büyük iş makineleri, tırlar ve kule vinçler Ahmet amcanın arsasına giriyorlar. Elinin emeği ile gece gündüz demeden çalışarak belki uzun yıllarda bu hale getirilmiş Ahmet amcanın evi bir saatte yer ile yeksan oluyor. İstanbul’un taşı toprağı altın diyerek kandırıp büyük fabrikalarına işçi yaptıkları insanların evlerini şimdi başlarına yıkıyorlar. İstanbul’un böyle bir şehir olduğunu bilselerdi kim gelmek isterdi.

Eğer Ahmet amcaya köyünde çiftçilik yapabileceği imkânlar sunulsaydı dağıtır mıydı hiç evini ocağını.

Şimdi Ahmet amca şöyle diyor: “40 yıl alnımın teri üzerinden para kazandınız bari evime dokunmayın.”

Olurmu hiç Ahmet amca senin evin yıkılmazsa Ağalar, Oğullar, Albayraklar, Çalıklar boş mu duracaklar, ne yiyip ne içerler sonra? Meclisten yasa çıkar ve karar okunur:

Yıkın bu viraneyi

Başına bir asker dikin
Engel olmasın bize

Ben Çılgınım

Yıkın tek katlıları

Bana gökdelenler lazım

İnsanlar birbirini görmesin

Selam da vermesinler

Ben yıkmazsan onları

Sonra bir gün onlar beni yıkar ya…

Kentsel Dönüşüm yasasından bahsediyorum. Meclisten yeni geçen yasadan bahsediyorum. İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer bazı büyük şehirler üzerine yeni şehir merkezlerinin oluşturulacağı metropolizm yasasından bahsediyorum. Bir devlet halkının acısı ve dramı üzerinden de rant sağlar mı? derseniz evet bu devlet ve zihniyet bunu da yaptı. Van depreminin acıları daha sarılmamıştı ki devlet, kentsel dönüşüm konusunu kamuoyunda konuşturmaya ve tartıştırmaya başlamıştı. Depreme dayanıksız binaların yıkılması ve yerine yeni gökdelenlerin ve site konutların yapılması kararlaştırılmıştı.

Kentsel dönüşüm yasasını iki farklı yönü ile değerlendirmeye çalışalım.

1. Ekonomik

2. Sosyo-kültürel

Tamam depreme dayanıklı olmayan binalar yıkılsın bunu anladık. Bu konuda kimse kimseye bir itirazda bulunmuyor. Tabi ki sağlamlık ve dayanıklılık açısından güven önemli.

Ancak yıkılan binaların yerine yeni binaları kim yapacak?

Ve nasıl bir şehirleşme planı doğrultusunda yapılacak? İşte bu iki sorunun cevabı kentsel dönüşüm projesinin iki farklı yönünü içinde barındırıyor.

Yıkılan binaların yerine yeni binaları büyük dev inşaat şirketleri yapacak tabi ki. Belki de daha proje aşamasında olup yıkımları ve ihaleleri gerçekleşmemiş mahalleler üzerinde bu şirketlerin sahipleri akbaba misali helikopter gezintisine çıkarak sınırlar çizip kot alıyorlar. Mahalleler yıkılacak ve araziye büyük binalar dikilecek. Bu binaları yapan şirketler büyük paralar kazanacaklar. Ahmet amcaya ise gecekondusu karşılığında içinde oturmaya çekineceği, asansörüne binmekten imtina edeceği eski komşularının sıcaklığını göremeyeceği lüks bir daire.

Kentsel dönüşümü projesinin amaçlarının birincisi kapitalist büyük şirketleri memnun etmek ve bu şirketlerin kazanımlarına hissedar olmaktır. Diğer ikinci amaç ise daha facia bir yön taşımaktadır. Kentsel dönüşüm ile Toplumsal dönüşüm amaçlanmaktadır. Toplumsal dönüşümden kastın olumlu anlamda iyiye doğru bir dönüşüm değil aksine toplumsal yozlaşmadan bahsediyorum.

İnsanlar sosyal varlıklar olmaları gereği devamlı iletişim ve ilişki içerisinde olmaları gerekmektedir. Hem ayrıca bu ilişkiler Müslümanlar arası iletişim ve ilişkiye dönüşürse bu doğru ve güçlü bir sosyokültürel etkileşim doğurabilir. Müslümanlar sıcak ilişkilerin, samimi alakaların olduğu kent ve şehirlerde etkileşim kurma noktasında çok hızlı ilerlemişlerdir. İslam’ın yayılması da böyle değimlidir. İslam öyle özel bir ruhi özellik taşımaktadır ki iletişim kurduğu insanda etki bırakmaması mümkün değildir. Dolayısıyla İslam da ki bu etki gücünün kaldırılması düşünülemez. Kapital zihniyet bu etkileşimi kırmak ve durdurmak için insanların alakalarını kesiyor. Nasıl mı derseniz? Büyük binalarda sitelerde oturan insanların çoğunun birbirleri ile ilişkilerinin olmadığına şahit oluyoruz. Bu durum birbirine yabancı alt-üst ve yan komşuluk ilişkileri doğuruyor.

Peki, devlet için bunun ne sakıncası olabilir derseniz; Ortadoğu’daki ayaklanmalara bakın. Ayaklanmalar tamamen ülkelerin merkez şehirlerinin dışından taşralardan merkeze doğru taşındı. Hatta merkez şehirlerde dahi bu ayaklanmaların kenar banliyölerde başladığını gördük. Dolaysıyla devlet bu kapitalist zihniyet ile Müslümanlar arası ilişkileri kendi bekası için tehlike olarak görmektedir. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için ise bu ilişkilerin kopuk olacağı hatta hiç olmayacağı Avrupa sosyo-kültürel toplum gibi bir toplum hazırlamaya çalışıyor.
İşte kentsel dönüşümden toplumsal dönüşüme doğru giden bu yol aşağılık pis bir zihniyetin ürünüdür.