Osmanlı sonrası Türkiye’sinde, inkılapla dikta edilen laik Cumhuriyet’e, yerleşik siyasal düzene itiraz etmeye gör; hemen başlar “provokasyon!” feryatları, takip eder “bölücü müsün, ajan mısın yoksa meczup mu?” soruları! Çünkü Kemalist vesayet; Türkiye’de tarih, toplum, devlet ve yönetim anlayışının hiç ama hiç tartışmaya açılamayan -kült konular- olarak ilelebet halkın üzerindeki tahakkümünü sürdürsün istiyor.
Türkiye’de -okuma-yazması olmayan dâhil- herkesin bildiği siyasi gerçekler var. Nelerdir, kısaca özetleyelim: Mesela Mustafa Kemal’in; İttihatçı bir gelenekten geldiğini, Batılı manada laik bir hayat modelini toplumsallaştırmak üzere İslâmi söylem, sembol ve pratikleri gücü yettiğince kamusal alandan kazıdığını, Mü’min bir toplum modelini silerek ‘seküler-ulusal’ bir toplum modelini hâkim kılma üzere inkılaplar yaptığını, bireysel ve toplumsal ibadetlerin yerine devlete sadık yurttaşlar yetiştirmek üzere yine seküler-ulusal eğitim programı ve törenlerle hayatın her alanını ipotek altına aldığını, hizaya girmeyen Müslümanlar için İstiklal Mahkemeleri kurdurduğunu ve bu mahkemelerde kimi zaman yargılama olmadan idam hükümlerinin bile verdirildiğini bu halk ‘Tek Parti’ pratiği ile tecrübe etmiştir.
Müslümanlar üzerinde laik rejimin söylem ve sembollerine sadece itaat değil taparcasına bağlılık dayatan Kemalist vesayet bugün de hâlâ istikamet belirleme yeteneklerini muhafaza ediyor, maalesef.
Buna mukabil, AK Parti iktidarı, 15 yıldır tek başına iktidardadır. Doksan küsur yıl boyunca Türkiye’de varlığı tartışılan Kemalist düşünce ve sembollerini, on beş yıllık süre boyunca iktidar olma yetkinliğinde son derece mahir kullandı. Öncesinde beliren emareler 15 Temmuz darbe sürecinden sonra iyice ağırlık kazandı ve Kemalist çevrelerle taktik bir işbirliğini aşarak tuhaf bir biçimde Kemalist çevreyle ittifak edilmesi gerektiği yönünde adımlar atılmaya başlandı.
AK Parti, iktidar olduğu yıllar içerisinde Atatürkçü CHP zihniyetine karşı geliştirdiği “Yeni Osmanlıcılık” anlayışı ve İslâmi söylemler üzerinden Müslüman Türkiye halkı içinde kendisine yer edindi. 15 Temmuz sonrası ise daha milliyetçi ve Atatürkçü bir çizgiye yöneldi. AK Parti iktidarının bu yöndeki en somut adımlarını 10 Kasım törenlerinde toplum olarak hep birlikte gördük. Her 10 Kasım törenlerinde uygulanan ritüeller, yapılan tazim ve açıklamalar bu sefer en üst perdeden dile getirildi. Bu ülkede Allah’a, Rasulü’ne ve Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan küfür ve hakaretler düşünce özgürlüğü altında değerlendirilirken, anma programlarına aykırı hareket ederek saygıda kusur(!) edenler, eleştirenler, “Atatürk’ü koruma kanunu” gereğince cezalandırılmak üzere haklarında soruşturma açıldı. Resmi bir kurumda çalışıyorsa görevine son verildi. Laik zihniyet bir kez daha halkın İslâmi inancını yok sayarak davranışlarına yön verme cihetine gitti.
Zira İslâm’da kime, nasıl itaat edileceği, tazim ve saygının nasıl gösterileceği tartışmaya mahal vermeyecek şekilde açık ve net olarak izah edilmiştir. Bunları burada tartışmak niyetinde değilim. Oysa Türkiye, henüz Atatürk ve dönemiyle ilgili ciddi bir hesaplaşma yaşamadı. Dolayısıyla Müslümanlara dayatılan seküler “tapınma” ve “taat” talepleri gerçekte tartışılması gereken esasi meselelerdir.
Yazımıza konu olan 10 Kasım’da yaşananlardan birkaç örnek vermek gerekirse: İlki Denizli’den…
•Denizli’de dua programı esnasında ‘saygı duruşunda’ bulunmayan imam görevden alındı! Olay şöyle gelişiyor: Denizli, Çivril’e bağlı Çıtak Mahallesi’nde Cuma günleri kurulan semt pazarında, imam tarafından 'pazar duası' okunuyor. Kurulan semt pazarına da dua etmek için gelen mahalle camisi imamı Hüseyin Cengiz, Mustafa Kemal'in ölüm saati olan 09.05’te sirenler çalıp saygı duruşuna başlanıldığında yine pazar duasını ediyor. Bu sırada halktan bazıları ellerini açıp dua okurken, bazıları da Atatürk için saygı duruşunda bulunuyor. Bu sırada bazı vatandaşlar, imama tepki gösteriyor. İmam’ın da, tepkiler üzerine "Saygı duruşu yapacağınıza duaya icabet edin" dediği iddia ediliyor. Bunun üzerine bazı kişiler, imam hakkında Kaymakamlığa ve Müftülüğe şikâyette bulunuyor. Bunun üzerine İmam, Kaymakamlığa çağrılarak hakkında idari soruşturma başlatılıp ve açığa alınıyor.
•Bir diğer örnek ise, Kastamonu’dan… Müslümanların çocuklarını emanet ettikleri Kastamonu Tosya Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi müdiresi ve öğretmeni, başı kapalı kız öğrencilerine 10 Kasım’da Atatürk koreografisi yaptırdılar. Başı kapalı olan Müdire Hanım yaptığı işten duyduğu mutluluğu ve memnuniyetini kameralar aracılığıyla AK Parti yöneticilerine duyurmayı da ihmal etmedi.
•Dedelerini şapka için asan Cumhuriyeti ve 10 Kasım’ı anmanın gururuyla Anıtkabir’in önünde selfie çeken AK Partili başörtülü hanımlar, Mustafa Kemal’e saygıda kusur etmeyen çarşaflı kadınlar, okullarda heykelin önünde saygı duruşuna geçirilen küçük çocuklar, camilerde Atatürk’ün ruhuna okutulan mevlitlerde “âmin” diyen cami cemaati… Oysa laik Kemalistler bile “Atatürk ateistti!” diye bağırmaktan yoruldu bugün…
•Önceki yıl 10 Kasım törenleri için; “kazık yutmuş gibi ayakta dikilmek zorunda mıyım, 9'u 5 geçe 'hazır ol’a geçmedim, durumum nedir?” diye soran gazetecinin, bu sene canlı yayında İzmir Marşını okuması ve “Rahat uyu Atam” manşetini atması da AK Parti’deki dönüşümün izdüşümüdür!
•Başbakan Binali Yıldırım, TBMM grup toplantısında şunları söyledi: “Şaşkınlıkla takip ettik ki, birileri tüm Türkiye'nin ortak değeri olan Atatürk'ü hala tekellerinde görmeye devam ediyor. AK Parti Anıtkabir'de, AK Partililer Anıtkabir'de. Bre ahmaklar, AK Parti kurulduğu günden beri Anıtkabir'e gidiyor, 10 Kasım törenlerine de katılıyor. AK Parti'nin hiç kimseye Atatürkçülüğünü kanıtlamaya ihtiyacı yoktur.” derken,
•AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal ise bir TV Programında; “Bizim, AK Parti siyasetinin Mustafa Kemal Atatürk ile ve cumhuriyetle hiçbir zaman, hiçbir sorunu olmadı. Son 16 yıl partimizin kuruluşu, iktidarımızın da 15. yılı. Bizim 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutlama afişlerimize baktığımızda, 'Biz kurduk', 'Biz koruduk' ve 'Biz yücelttik'. Bizim cumhuriyetimiz, biz milletiz. Biz Cumhuriyeti, Atatürk'ün önderliğinde milletin kurduğuna inanan ve parti programında, 2002'deki parti programında, daha sonra parti tüzüğümüzde, daha sonra 2012 Siyasi Vizyon Belgemizde, daha sonra 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Siyasi Vizyon Belgemize, bütün bunlara baktığınız zaman bizim laiklikle, cumhuriyetle, Atatürk ile ilgili duruşumuz son derece nettir. Bizim bu güne kadar cumhuriyetle, cumhuriyetin kazanımları, değerleriyle, Mustafa Kemal Atatürk ile bir sorunumuz olmadı ki.” ifadelerini kullandı.
•Erdoğan’ın 1994 yılında, “Elhamdülillah şeriatçıyız” 1996’da, “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur”, yine aynı yıllarda; “Hem laik, hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya laik.” sözlerinden bugünlere gelindi. Ve yıl 2017… Hem laiklik hem de Atatürkçülük revaçta… Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı olan Erdoğan; Müslümanları hem laiklik hem de Kemalizm’e davet ediyor…
Atatürk ve laik Cumhuriyet övgüsü çölleşmiş Türkiye siyasetinin hali pürmelalidir. Geçen 15 yıldan sonra Erdoğan'ın Atatürkçülüğü öne çıkarması, aslında AK Parti'nin ideolojik hiçbir siyasi projesinin olmadığını gösteriyor. CHP ise zaten 90 yıldır Atatürkçülükten besleniyor. Devletin asıl kurucuları bu sistemi yerleştirmek için binlerce Müslüman’ı darağaçlarında astılar. Kurdukları bu devlet Müslümanların kanından beslenerek 90 küsur yıl ayakta kalmayı başardı. Şimdi yeni Cumhuriyetçiler eskilerinden farklı olarak Cumhuriyet’in faziletini cami minberlerinden okutarak ve Cumhuriyet’e İslâmi bir motif yükleyerek kutlamalar gerçekleştiriyorlar. Türkiye’de iktidarlar değişti, iktidarları besleyen sermayeler ve kâr dağılımı değişti, hastaneler, üniversiteler, karayolları, köprüler, demiryolları vs. değişti. Değişmeyen tek şey “laik sistem” oldu. Hatta sistem, daha korunaklı ve güvenlikli ellere teslim edildi. 10 Kasım kutlamaları bunun en bariz görüntüsüdür.
İslâm’ın taat ve tazim esasları aşikâr olduğu halde, laik rejimin kutsama ritüellerini kabule yönelik son dönemde artan baskılar, Müslümanlar için ayrı bir zulümdür. AK Parti hükümeti seçim dönemlerinde Atatürk ilkelerine ve laik rejime karşı çatışmacı bir üslup kullanarak, kendilerine oy vermezlerse CHP’nin iktidar olacağı korkusu üzerinden Müslümanlardan oy topladı, iktidar oldu. On beş yıldır da bu anlayışla iktidarını sürdürüyor.
Son dönemlerde ise, Müslümanların nefretine mazhar olmuş laik rejim ve Mustafa Kemal’e yönelik bir sahiplenme, AK Parti hükümeti tarafından kabul edilen bir siyaset haline geldi. Atatürk’ü ve onun kurduğu laik rejimi eleştiren, hakkında olumsuz bir yazı yazan ve söz söyleyenleri ya itibarsızlaştırıyorlar ya da hakkında soruşturma açarak görevine son veriyorlar. Bilinmelidir ki, Müslüman Türkiye halkı 90 küsur yıldır Atatürk’ü de, onun kurduğu laik sistemi de kabul etmedi. Bütün tehditlere rağmen bundan sonra da kabul etmeyecek, İslâmi kimliğine sahip çıkacaktır. Ancak halkı kabul etmedikleri şeyi kabule zorlayan Partiler ve liderler, tarihin çöplüğündeki yerini muhakkak alacaktır.
Cumhuriyetçilik ve Atatürkçülük anlayışına sığınarak AK Parti ile muasır medeniyetler seviyesine hızla koştuğunu zannedenler, temelde Müslüman Türkiye halkını dininden ve değerlerinden hızla uzaklaştırmakta olduklarının farkında mıdırlar acaba? Koltuklarını sağlama alma adına bu zihniyeti Müslüman halka benimsetmeye çalışanların bunu kazanım olarak görmeleri kadar büyük bir handikap var mıdır acaba?
وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ
“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud 113)