Bir hikâye var. Birkaç farklı varyasyonu var. Biz bir tanesini alıp anlatalım. Hikâye şöyle:
Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim, tebdil-i kıyafetle Kuşlar Çarşısı’nı geziyordur.
Burada, avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, yetenekli kuşları satıyorlar.
Hoş sesli bülbüller, kanaryalar, konuşan papağanlar, parlak tüylü çeşit çeşit kuş türleri.
Bir ara Yavuz Sultan Selim’in gözü kekliklere ilişir…
Bir grup kekliğin kafesinin üzerindeki yazıda “Tane işi satış, tanesi 100 akçe” yazıyor.
Hemen yanı başlarında, onlardan ayrı olarak tutulan, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 3000 akçe. Padişahın gözü 3000 akçelik kekliğe takılır.
“Hayırdır” der satıcıya ve sorar: “Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 100 akçe, bu tek başına 3000 akçe?”
Satıcı, “Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor.” der. “Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar.” diye de ekler.
Padişah “Satın alıyorum!” der ve 3000 akçe verir.
Parayı verir ve hemen oracıkta kekliğin kafasını koparır.
Adam şaşırıp, “Ne yaptın be adam, en maharetli kekliğin kafasını koparttın, yazık değil mi” diye dövünürken; Yavuz Sultan Selim gürler: “Bu kendi soyuna, hem cinsine, kendinden olana ihanet eden bir kekliktir. Bunun hak ettiği ancak budur.”
Hakkı söyleyen hiçbir âlimin medyada yer bulamıyor olduğu gerçeğini hepimiz görüyor ve biliyoruz. İktidar, elinde tuttuğu medya organlarında kendi iktidarını tehdit eden bir âlimi, kanaat önderini konuşturmuyor, konuşmasına müsaade etmiyor, etmez. Ancak, ekranlarda sürekli gördüğümüz âlim görünen bir bel’am program program gezerek rahatça konuşmalar yapıyor. Talk show mesabesinde geçen programlar birçok izleyici tarafından izleniyor. Bu adam, rahat bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin sistemi kapitalist, laik, demokratik bir sistem olmasına rağmen sistemi Müslümanlara pazarlıyor, oy kullanılabileceğini, sistemin desteklenmesi gerektiğini ifade edebiliyor. Böyle olunca da ne program yapıcıları için ne de sistemin devamını sağlayan iktidar ve yandaşları için hiçbir tehlike oluşturmuyor hatta onların ekmeğine yağ sürüyor, bal sürüyor.
Bu adam verdiği demeçlerde, yaptığı açıklamalarda birçok cemaati, birçok İslâmi kitleyi hedefine alarak kötülüyor, onları hedef gösteriyor. Devleti onlara müdahale etmeye çağırıyor, bu yönde gündem oluşturuyor. Bizler biliyoruz ki, aslında müdahaleye zemin hazırlamak isteyen devlet, bu adamın ağzından ortam hazırlıyor, sebep oluşturuyor.
Âlim diye geçinen bir adam koyun sürüsünün arasına karışmış, koyun postuna bürünmüş bir kurt misali gibi. Söylediği şarkılar ile hem cinsini davet eden, onu düşmana, avcıya teslim eden keklik gibi.
Yanlış anlaşılmasın, “kafasını kopartmak lazım” demiyorum. Ancak, “Müslümanların basiret sahibi olması lazım” diyorum, uyanık olmak lazım diyorum. Yoksa aldatıcılar böyle âlim görünümlü zevatları da konuştururlar, profesör görünümlü cahilleri de konuştururlar, kendileri de çıkıp hoş sözlerle aldatırlar. Onları görsen adam sanırsın ama onlar içi boş kütük gibidirler. Onların tümünün amacı, insanları İslâm’dan uzaklaştırmak, Müslümanları birlikten uzaklaştırmaktır, tevhitten uzaklaştırmaktır. Ancak bunu başaramayacaklar. Bu çabaları sonuçsuz kalacak, harcadıkları para, zaman ve emek heder olacak ve bu onlara yürek acısı olarak kalacaktır.
Allah’a hakkıyla iman eden, İslâm nizamının, Allah *Subhanehu ve Teâlâ’*nın hükümlerinin hayatlarımızda hâkim olmasını isteyen ve bunun için canlarını, mallarını ortaya koyan Müslümanlar ise hakikati ancak Kur’an ve Sünnet’ten alır.
Bizler, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emrine binaen insanları hayra çağırmak, iyiliği emretmek, kötülükten menetmek için bir araya geldik. Peki, ey yöneticiler ve onların sihirbazları, siz ne için bir araya geldiniz?