Kapitalizm vahşi yüzünü her fırsatta gösteriyor. Kapitalistler de kendi çıkarları uğruna insanların kanları üzerine menfaatlerini elde etmekte hiçbir beis görmüyorlar. Kapitalist devletler ister kendi kontrolünde olsun, isterse kendi kontrolünün dışında gelişmiş olsun, olayları kendi menfaatleri ile örtüşür hale devşirmede mahirdirler. Ancak bunu görenler olduğu gibi göremeyenler, gördükleri halde görmemezlikten gelenler de var. Hayata bakış açıları menfaat olunca böyle olması da doğaldır.
Fransa katliamlarına bakalım; Fransa olaylarını ve arka planını incelerken şu basit düşünüşe sahip olamayız: DAEŞ Fransa’da kendi çıkarları uğruna bir planlama yaptı ve bu katliamları gerçekleştirdi. Evet, bu düşünüş basittir. Fransa ve ABD istihbaratına rağmen DAEŞ’ın bağımsız olarak bu büyük ve organize eylemi yapma ihtimali zayıftır. O halde gerçek failler kimlerdir? Bu katliamları yapan Fransa mıdır? Yoksa başka bir devlet mi yapmıştır? Veyahut anonim midir? Bu meseleyi netleştirebilmek için Suriye meselesinin arka planını netleştirmek gerekir.
Ana hat şudur ki, gerçek kapitalist devletler, sömürü düzeni içerisinde öncelikle aslan payını, bunu yapmaya güç yetiremezlerse koparabildikleri kadarını alabilmek için tüm dünyayı önceden olduğu gibi bugün de çalışma sahası olarak görmektedirler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı hamleler ile aslan payı günümüzde ABD’ye aittir. Siyasi, askerî ve ekonomik üstünlüğüne rağmen, diğer kapitalist devletler –başta İngiltere ve Fransa olmak üzere- önce ellerindekini kaybetmemek, sonra ABD’nin elindeki sömürülere sirayet edebilmek için mücadele vermektedirler. Çünkü bu husus onlar için hayati öneme sahiptir.
Şu an Suriye’de egemen güç tartışmasız ABD’dir. Baba Esed ile başlayan tasallutu halen devam etmektedir. Suriye Avrupa için kapalı kutu konumundadır. Nasıl ki ABD, Afrika’da Fransa’nın elinde olan sömürülere sirayet etmek istiyorsa, Fransa da Suriye’ye giriş kapısı aramaktadır. Devrim bunun için bir fırsat olmuştur ve Suriye’ye müdahil olabilmek için girişimlerde bulunmaktadır. ABD ise buna fırsat vermemektedir. Suriye’deki siyasi çözüm için topladığı ülkeler arasına Avrupa ülkelerini sokmamak için gayret sarf etmektedir. Fransa ise ülkesindeki katliamları bahane ederek Suriye’ye müdahale etmek istemesi ihtimali yüksektir.
Burada şunu belirtmek gerekir. Siyasi müdahale ile askerî müdahale birbirlerinden farklı düşünülmesi zorunlu olan ayrı meselelerdir. Örneğin ABD, Avrupa’nın askerî müdahalesine yeşil ışık yakarken, siyasi müdahalesine karşı çıkabilir. Bu iki hususu karıştırmamak gerekir. Aksi halde askerî operasyonlar için koalisyonda bulunan ülkelerin Suriye’nin geleceğinde rol oynadığı düşüncesi zihinlerde oluşabilir. Koalisyonu oluşturan da bizzat ABD’nin kendisidir ve komutası kendi elindedir. O’na rağmen hiçbir ülkenin kendi inisiyatifi ile uçaklarını kullanabilmesi olası değildir.
İkinci ve belki de daha öncelikli olarak meselenin arka planında mülteci sorununun olması muhtemeldir. Bilindiği üzere ABD mülteciler meselesi ile Avrupa’yı sıkıştırmaktadır. Meseleye ABD’nin görevlendirmesi ile müdahil olan Türkiye’yi Merkel’in ziyareti bu bağlamda değerlendirilebilir. Fransa bu katliamları bahane ederek sınırlarını kapatmıştır. G20 zirvesinde ise Fransa’nın bu kararına Obama’dan ve Erdoğan’dan tepki gelmiş ve ikisi de aynı kelimeler ile mülteci meselesinin terörden ayrı düşünülmesi gerektiğini dile getirmişleridir.
Fransa katliamlarında failler yine canlı yakalanmamıştır. Üstelik olaylar birden çok yerde organize bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu ise Fransız istihbaratının gözünden kaçabilecek küçük çaplı ferdi bir olay değildir. İstihbaratın bilgisi dahilinde olma ihtimali yüksektir. Fransa istihbaratı içinde ABD’nin belli bir gücü vardır. Bu bilinmektedir. Fakat Fransa istihbaratına rağmen bunu yapabilmesi zordur. Yani bu işi yapan bir örgüt ise her iki tarafın ya da herhangi bir tarafın hiç istihbarat almamış olması muhaldir. O halde bu bir örgüt işi değil yani örgüt kullanılmış değil taraflardan birinin bağımsız olarak gerçekleştirdiği bir iştir. Olayın Fransa’da cereyan etmiş olması yukarda zikrettiğimiz iki sebebe binaen Fransız istihbaratının işi olduğu ihtimalini güçlendirmektedir. Aslında bu sebepler sadece Fransa’nın değil Avrupa’nın meselesidir. Ancak Avrupa denilince akla gelen ilk ülke İngiltere’dir. İngiltere ise çıkarları uğrunda özellikle Fransa’yı tarih boyunca defaten kullanmıştır. Bu sebeple Fransa ile birlikte bu işi organize edenin İngiltere olma ihtimali yüksektir. Çünkü zikredilen iki mesele aynı zamanda İngiltere’nin de meselesidir.
Bütün bunlar elbette siyasi tahlildir. Allah en doğrusunu bilir. Bu ve gelişen tüm olaylar göstermektedir ki tüm dünyanın yaratıcıdan gelen yönetim nizamına ihtiyacı vardır. Aksi halde insanoğlu menfaatleri uğrunda canları ve malları heder etmeye devam edecektir.
@bayram1394