Adres Mekke, mekân Hira’dır.
Bu adres; Kâbe-i Muazzama’yı içinde bulunduran, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, içki, kumar, faiz gibi gayr-i ahlâkî davranışların hâkim olduğu, güçlülerin zayıfları ezerek güç sahibi olunduğu bir şehirdir.
Bu mekân; insanlığın içerisinde bulunduğu çöküşü fark etmiş, lakin çözüme ve kurtuluşa dair ne yapacağını bilmeyen bir yetimin, Muhammed’ül-Emin’in uzlet mekânıdır.
Bu mekân; tarihin akışını değiştirecek olan kutlu bir geceye ev sahipliği yapacak bir öneme sahip olduğu hâlde dünyevî her konfordan, ama cahiliye karanlığından uzaktır.
İşte o gece, Milâdî 610 yılının Ramazan ayının 27. gecesidir ki o gece son Nebi’ye inen [اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ] “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” [Alak Suresi 1–2] ayetiyle karanlığın aydınlandığı, uzletin ise son bulduğu gecedir.
Evet, gelen bu ilk vahiy ile yaşanan sorunun kaynağı belirtilerek çözüm ortaya konulmuştur. Gelen vahiy, istikametini kaybetmiş olan insanların istikamet bulması, varoluş amacını ve varlığını sürdürmesinin nasıl ve neyle mümkün olduğunu öğretmiştir. Ayet-i kerîmede dikkatlerin üzerine çekilmesi istenen ana konu, Allah’ın Rab ve Yaratıcı olduğudur.
“Rab”; her şeyin sahibi, mutlak güç ve otorite sahibi olan, yarattığı her şeye düzen veren, her şeyin üzerinde mutlak bir otoriteye sahip olan, her şeye hükmeden anlamındadır.
İnen ilk vahiy ile insanlığın istikametten sapma nedeninin, yaratıcı olarak Allah’ı kabul etmekle birlikte Rab olarak Allah’tan başkasını kabul etmeleri olduğu vurgulanmıştır. Özellikle Mekke toplumu açısından durum tam da böyledir. Onlar Allah’ı Yaratıcı olarak kabul ederken, Rab olarak kâhinleri kabul etmekteydiler. Bu anlayışın sapkınlığa götürdüğünün anlaşılması için, İslâm’ın verdiği ilk mesaj bu yanlış tutumun değiştirilmesi yönündedir.
Vahyin nuru ile aydınlandıktan sonra insanlığın kurtuluşunun ne ile mümkün olacağını öğrenen Nebi, uzunca bir süre kendisine ev sahipliği yapan Hira’ya sırtını dönmüş ve cahiliye yaşantılarından dolayı kendilerine sırt çevirdiği müşrikleri inzar etmek için yüzünü onlara çevirmiştir. Rabbinin adını yüceltmek ve O’nun insanlar üzerindeki tek otorite olduğunu anlatmak üzere insanlarla temasta bulunmuştur. Onlara yaratılış gayelerinin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk etmek ve Allah’ın belirlediği esaslar üzerine düşüncelerini, söylemlerini ve amellerini bir bütün hâlinde, tek ve doğru olan hak üzerinde birleştirmeleri gerektiğini bildirmiştir.
İçinde bulundukları o kokuşmuş düzenin kendilerini ve insanları saptırdığını açık ve net bir şekilde ifşa etmiş, kurtuluşun ancak İslâm akidesi ve ondan çıkan nizamlarla mümkün olacağı gerçeğini haykırmıştır.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yoğun bir şekilde yapmış olduğu bu davet, toplumda karşılık bulmuş ve kendisine iman eden müminlerle beraber Allah’ın dini için mücadele etmişlerdir. Bu mücadelenin neticesinde ise Allah’ın yardım ve zaferi ile hak bâtıla galip gelmiştir.
İşte Kadir Gecesi’nde inen Kur’an’a bakış ve yaklaşımımız bu esas üzerine kurulu olmalıdır. Kur’an bir hayat rehberidir ve kendisine uyanları doğru yola iletir.
[اِنَّ هٰذَا الْقُرْاٰنَ يَهْد۪ي لِلَّت۪ي هِيَ اَقْوَم] “Gerçekten bu Kur’an, insanları en istikametli yola iletir.” [İsrâ Suresi 9]
Kur’an, dokunduğu her şeye izzet ve şeref kazandırır. İnmiş olduğu Ramazan ayına on bir ayın sultanı olmayı, indiği geceye bin aydan daha hayırlı bir gece olmayı nasip etmiştir. Kur’an insana dokunduğunda ise, onu eşref-i mahlûkat olarak kalmayı ve istikamet kazanmayı nasip etmiştir.
İşte bugün, yine yolunu ve yönünü kaybetmiş olan insanın kurtuluşa ermesi ancak Kur’an’la olan bağını güçlendirmesi ve O’nu indiren Rabbinin belirlemiş olduğu istikamet üzere olmasıyla mümkündür.
Fikir dünyasında demokrasi, lâiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi gayr-i İslâmî fikirlere yer veren; söylemlerinde özgürlük, insan hakları, eşitlik gibi Batı’ya ait olan fasit söylemleri kullanan; eylem ve amellerinde ise şer’î hükümlere bağlı kalmaktan uzak durup çağın gereksinimleri, modernist düşünce ve menfaatçilik gibi davranışlara yönelen insan, asla istikamet bulamayacak ve kurtuluşa eremeyecektir.
Durum böyleyken, bizlere düşen; yeniden iman ettiğimiz Rabbimize yönelmek ve fikir dünyamızın merkezine İslâm akidesini yerleştirmektir.
Söylemlerimizde kulluk, adalet, merhamet, kardeşlik ve Hilâfet ile izzetin; amellerimizde ise şer’i hükümlere bağlı kalıp namaz, oruç, zekât ve hac ile Allah’a yaklaşmanın, cihat ile dirilmenin vaktidir.
Bu Kadir Gecesi’nde Kur’an’la hayatımızı buluşturmak ve yeniden o izzet dolu günlere kavuşmak adına, âlemlere rahmet olarak gönderilen Aleyhi’s Salatu ve’s Selam’ın değişim için yaptığı çalışmayı adım adım takip ederek, O’nun sünnetine bağlı kalarak ve bıraktığı emanete canı pahasına sahip çıkma bilinciyle yaşayarak, dünyamızı ve ahiretimizi kurtarma vaktidir.
Vakit, "Rabbimiz Allah’tır!" deyip sonra da istikamet üzere olmak vaktidir.
[اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ] “Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de sonra istikamet üzere olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!’” [Fussilet Suresi 30]