Birleşmiş Milletler (BM) 72. Genel Kurulu için 18 Eylül tarihinde Amerika’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan bir dizi görüşmeler gerçekleştirdi ve bazı devlet başkanları gibi BM Genel Kurulu’na hitaben bir konuşma yaptı. Cumhurbaşkanı’nın ziyareti başından sonuna kadar medya tarafından yürütülen büyük bir algı operasyonu ile şişirildi. Özellikle de 21 Eylül gecesi ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşme…
“Tarihi görüşme” olarak lanse edilen ve görüşme sonrasında Trump’ın beyan ettiği sözler nedeniyle mutluluktan ağzı kulaklarına varan medyamızın hal-i pürmelali malumunuzdur. Maalesef siyasilerimiz ve medyamız, güç ve kuvvetin Amerika’ya ait olduğuna inanmış bir vaziyet ile efendilerinin gözüne girmenin verdiği mutluluğu yaşamaktaydılar!
Şimdi bu görüşmeye değinmeden önce Erdoğan’ın ABD seyahatinde vuku bulan bazı olayları hatırlatmakta fayda görüyorum.
1- Bir önceki ABD ziyaretinde korumalarının karıştığı kavga ve haklarında verilen tutuklama kararı nedeniyle Cumhurbaşkanı bazı korumalarını Amerika’ya götüremedi. Esasen uluslararası siyasi teamüllere göre bu büyük bir nezaketsizlik veya açık bir mesajdır.
2- Cumhurbaşkanı ABD’ye indiğinde yine kendisini hiçbir Amerikalı yetkili karşılamadı. Kendisini Türkiye’nin BM Daimi Büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu ve Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç karşıladı. Hatırlanacağı üzere Mart 2016’daki ziyaretinde ise ABD ordusunda görevli bir “onbaşı” karşılamış ve bu olay spekülasyonlara sebep olmuştu.
3- Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye indiği gün ABD Başkanı Trump, Erdoğan’ın korumalarına verilmesi için daha önce üzerinde anlaşılan ve 1,2 milyon dolar tutarındaki silah satış anlaşmasını onaylamayarak rafa kaldırdı. Şimdi bu nasıl bir siyasi müttefiklik ve nasıl bir stratejik ortaklıktır! Sizce Türkiye-Amerika ilişkilerinde gerçekten bir ortaklık mı, yoksa bir taşeronluk ilişkisi mi söz konusudur?
Ayrıca Yahudi lobileriyle basına kapalı gerçekleşen görüşmeye ve yine BM Genel Kurulu’nda boş bir salona hitaben yapılan konuşmaya değinmeyeceğim bile!
Fakat somut gelişmeler ve realite böyle iken medyamız, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un görüşmesindeki bir kare resimden çok derin manalar çıkardı. Yine Erdoğan ile Trump’ın yemekte yan yana oturdukları resimden ise itibar çıkarma yarışına girdiler. Heyhat! İşte zillet böyle bir şey olsa gerek!
Gelelim konunun esasına; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile yaptığı görüşme bir önceki ziyarette olduğu gibi 20 dakikada bitmedi. İkili yaklaşık 50 dakika süren bir görüşme gerçekleştirdi ve medyamız buna da çok sevindi. Görüşmenin akabinde Başkan Trump’ın Erdoğan için dizdiği şu methiyeler ajanslara son dakika olarak düştü: “Erdoğan dünyanın çok zor bir bölgesinde çalışıyor, O benim arkadaşım oldu, iki ülke hiç olmadığı kadar yakın, açık olmak gerekirse Erdoğan çok puan topluyor ve ABD ile birlikte çalışıyor, ülkelerimiz arasında harika bir dostluk var. Bence biz hiç olamadığımız kadar yakınız. Bunun büyük bir bölümü kişisel ilişkilere dayalı” dedi. [Reuters, AA]
Atalarımızın dediği gibi; marifet iltifata tabidir. Hakkını yemeyelim, Cumhurbaşkanı’nın ne kadar mahir olduğunu çok iyi biliyoruz! Zira onun mahareti sayesinde Gazze’den abluka kalkmadı, Mavi Marmara davası kapandı, “İsrail” ile normalleşme süreci yaşandı, Fırat Kalkanı sonucunda Halep düştü, Suriye tam düşeceği bir zamanda Esed’e yeniden teslim edildi, PYD/PKK yeni sınır komşumuz oldu… Yine onun maharetiyle Irak ve Suriye’de bataklığa saplanan ABD rahat bir nefes aldı ve İncirlik’ten kalkan Haçlı uçakları Suriye ve Irak’taki mazlumları hunharca katledebildi…
Dünyanın zor bir coğrafyasında böyle mahir bir taşeron -pardon “ortak”- bulunca Amerika da çalıştırıyor elbette. Özellikle her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara olan kinini gizlemeyen, birkaç işbirlikçi yönetici hariç tüm Müslümanların hatta kendi halkının bile nefret ettiği Başkan Trump’ın övgüsünün, arkadaşlığının ve bu sıcak dostluğunun sebebi nedir? Büyük bir kibir sahibi olup Firavunluğa özenen ABD Başkanı Trump’ın Erdoğan’dan bu kadar hoşnut olmasının hikmeti nedir?
Onun bir dünya lideri olup, Trump’ın bu zor şartlarda dünyayı idare edebilmek için ona olan ihtiyacı mı? Peki, öyle diyelim!
O zaman yukarıda sıraladığımız olaylar böyle bir dünya liderine yapılabilir mi?
Tabi ki hayır! Trump’ın dostluğundaki asıl mesele, ABD’nin çıkarlarını korumak adına Erdoğan’ın kıvrak bir şekilde hareket edebilmesi ve kendisinden istenilen adımları rahat bir şekilde atabilmesidir. Böyle bir kişiyle “dost” olmayı hangi kapitalist istemez!
Peki, kâfirlerin dostluğu ile ilgili Rabbimizin emirlerini ne çabuk unuttuk! Her konuda olduğu gibi bu konuda da Rabbimizin emirlerine uymamız gerekmiyor mu? O halde Rabbimizin şu ayet-i kerimesini nasıl anlamamız gerekiyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَ أَن تَجْعَلُواْ لِلّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُّبِينًا
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp ta kâfirleri dost edinmeyin! (Bunu yaparak) Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” [Nisa 144]
Yine Rabbimiz bir takım hadiselerle kullarına sanki şöyle diyor: siz bazen gücün kimde olduğunu unutursunuz! Daha iki hafta önce İrma kasırgası ile Amerika’ya neler yapabileceğimi unuttuğunuz gibi! Yine korkulmaya en layık olanın Ben olduğumu unutursunuz! Aynı Firavunun akıbetini unuttuğunuz gibi! Yine Amerika’nın zenginliğine kanıp, mülkün sahibinin Ben olduğumu unutursunuz! Tıpkı Karun’un sonunu unuttuğunuz gibi!
İşte unutmamamız için Rabbimiz buyuruyor ki:
الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ العِزَّةَ لِلّهِ جَمِيعًا
“Müminleri bırakıp ta kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Unutmayın ki bütün izzet Allah’a aittir.” [Nisa 139]
O halde hayâ duymayan dilediğini yapsın!