Ramazan’ın eşsiz atmosferinden soluduğumuz şu günlerde Gazze’deki durum hepimizin hüznünü ve öfkesini arttırmakla birlikte kardeşlerimizi içinde bulundukları halden kurtaramamanın derin utancını da hissediyoruz. Muhakkak ki her bir mümin, onların acılarını paylaşmak için neler yapabileceğini sorguluyor ve onların acılarını yüreğinde hissediyor. Dualarıyla, infaklarıyla ve çağrılarıyla kardeşlerinin yanında olduğunu göstermek ve acılarını bir nebze olsun paylaşmak için çırpınıyor.
Bu çırpınış, hüzün ve onları terk edenlere karşı duyulan öfke, aslında imanın bir gereğidir ki Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu hususla ilgili şöyle buyurmuştur:
[مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ، مَثَلُ الْجَسَدِ. إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ، تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى] “Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte, birbirlerine şefkat göstermekte müminlerin misali, bir bedenin misali gibidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.”
Evet, tüm müminler bir bedenin azaları gibidir. Nasıl ki bir uzva, hastalık isabet ettiğinde diğer tüm uzuvlar buna tepki gösteriyor ve o azanın hastalığını gidermek için harekete geçiyor ise müminlerin bir kısmına isabet eden bela ve musibetler karşısında diğer tüm müminler de kardeşlerine yardım etmek için harekete geçerler. Aynı zamanda nasıl ki bir uzvun acısını diğer uzuvlar hissediyor ve paylaşıyorsa müminlerde acı çeken kardeşlerinin acılarını hisseder ve paylaşırlar.
Sağlıklı ve normal bir bedenin/vücudun tepkisi bu şekildedir. Şayet bir vücutta bazı organlar, hastalık ve elem isabet etmiş organın acısını paylaşmıyor ve o acıyı dindirmek için harekete geçmiyorsa bu durum, o organların felç olduğunu gösterir. Zira felç olmuş organlar, bir şey hissetmezler ve tepki göstermezler. Aynı şekilde Gazze’de katliama uğrayan mümin kardeşlerinin acılarını hissetmeyen ve paylaşmayan kimseler de felç olmuş organlar gibidir. Bu felç sebebiyle, kardeşlerinin feryatlarını duymazlar, çığlıklarına karşı sağır kesilirler ve hiçbir şey yokmuş gibi hayatlarına devam ederler. Yine bu felç sebebiyle güçleri ve imkanları olduğu halde, bu güç ve imkanlarını kardeşlerinin acılarını dindirmek için kullanmazlar.
Müslümanların yaşadığı beldelerdeki yöneticilerin, orduların, siyasilerin, güç sahiplerinin ve halktan bir kısmının, Gazze’de yaşananlar karşısında bu kadar duyarsız ve gereğini yapmaktan uzak olmalarının asıl sebebi, işte bu felç halidir. Bu felcin sebebi ise Müslümanların beden bütünlüğünü bozan, onları bir vücudun azaları gibi olmaktan çıkaran milliyetçilik, vatancılık ve ulusal çıkarlar gibi bölücü fikirler ile onları tek bir devlet çatısı altında toplayacak Râşidî Hilâfet’in olmayışıdır.
Öyle ise müminler olarak bir vücudun azaları gibi olduğumuzu göstermek ve gereğini yapmak için kardeşlerimizin acılarını paylaşmak zorundayız. Ancak acıları paylaşmak; sadece onların yanlarında olduğumuzu söylemek, onları kalben desteklemek ve dualarımızda zikretmek değildir. Tüm bunlarla birlikte onların acılarının kaynağını ve sebebini ortadan kaldırmak için tüm cehdimizi kullanmaktır. Ancak bu şekilde onların acılarını paylaşmış ve bu acıların tekrardan yaşanmaması için gereğini yapmış oluruz.
Zira şunu net bir şekilde biliyoruz ki: bu yaşanan acıların en büyük sebebi, İslam ümmetinin içinde bulunduğu bölünmüşlük ve parçalanmışlıktır. Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmamasıdır. Şayet Müslümanlar geçmişte olduğu gibi birlik, beraberlik ve vahdet içinde olmuş olsaydı, yeryüzünün en korkak topluluğu olduğu bilinen Yahudi varlığı bu katliamlara cesaret edebilir miydi? Şayet Müslümanlar; geçmişte olduğu gibi sevinçleri ve hüzünleri tek, savaşları ve barışları tek, toprakları ve devletleri tek bir ümmet şeklinde olmuş olsaydı bugün yaşadığımız büyük zillet ve çaresizliği yaşar mıydı?
Tabii ki hayır! Gazze’de kardeşlerimizi katledenleri cesaretlendiren, Müslümanların birlik içinde olmaması ve parçalanmışlığıdır. Bu soykırımı ve zulmü durduramamamız, kafirlerin güçlü olmasından değil biz Müslümanların 50 küsur parçaya bölünmüşlüğündendir. Bundan dolayı bu bölünmüşlük ve parçalanmışlıktan kurtulmak ve geçmişte olduğu gibi yeniden bir ve beraber olduğumuz günlere dönmekten başka çaremiz yoktur. Batı’da ortaya çıkmış ve kafirlerin İslam ümmetini parçalamak için aramıza soktuğu milliyetçilik, vatancılık gibi bölücü fikirlerden kurtularak yeniden tek bir ümmet olmaktan başka çaremiz yoktur. Zira bizler, Türk, Arap ve diğer milletlerden Müslümanlar olarak tek bir ümmetiz. Yeryüzündeki tüm Müslümanları birbirine bağlayan yegâne bağ, İslam akidesi bağı ve bu akideye sahip olmanın getirdiği İslam kardeşliğidir.
[وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ] “Şüphesiz ki sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse sadece Benden korkup sakının.” [Müminun Suresi 52]
İşte Gazze’deki kardeşlerimizin acılarını paylaşmak için onların acılarının sebebi ve kaynağı olan unsurları ortadan kaldırmak ve yeniden birlik olmak zorundayız. Bu Ramazan ayı da bu birlik için en uygun başlama noktasıdır. Zira sahurlarımız ve iftarlarımız bizler için birlik zamanı olduğu gibi zulmü ortadan kaldırmak için de birlik zamanıdır. Sadakalarımız, fitrelerimiz, zekatlarımız paylaşma noktasında birlik zamanı olduğu gibi acılarımızı paylaşma noktasında da birlik zamanıdır. Muhakkak ki bu, bizleri tek bir ümmet kılan Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya iman eden müminler olarak imanın gereği olan bir birliktir.
Öyle ise bu Ramazan ayı, imanın bir gereği olarak acıları paylaşma ve bu acıların sebeplerini ortadan kaldırma noktasında birlik; Gazze için kurtuluş ve zafer zamanı olsun. Ramazanınız mübarek olsun…