Geçtiğimiz hafta, öne çıkan iki farklı kişinin hayatını kaybettiği bir hafta oldu. Sadece kişilik özellikleri değil, ölüm şekilleri ve sonrasındaki tepkiler de oldukça farklıydı. Hani, “nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” kabilinden bir vakıaya şahit olduk. Bulmaca dergilerinin genellikle son sayfalarında “iki resim arasındaki 7 farkı bulun” şeklinde bir çeşit bulmaca vardır. Bu iki ölüm hadisesi, beni, bu “bulmaca” metaforu üzerinden iki resim arasındaki farkları ortaya koyan bir yazı yazmaya sevk etti. Fakat belki 70 fark istense bile bunu bulabileceğimiz iki kişinin resmi… Ama yine de bize göre “7 en önemli fark”ı bulmaya çalışalım.
1- Bir tarafta kapitalist ABD ve Batılı devletlerin bilfiil savaş açtığı bir bölgede, dini ve halkı için savaşan bir yiğit öldü. Diğer tarafta İslam’a ve Müslümanların baş düşmanı Amerika’ya sığınmış ve onlarca yıldır en güzel, en güvenli bölgesinde yaşayan bir “Hoca(!)” öldü.
2- Gazze’yi “açık hava cezaevi” olarak betimlerler. Fakat bu sadece fizikî bir esarettir. Zihinleri, fikirleri ve cesaretleri dolayısıyla İslam coğrafyasının en özgür şehridir Gazze. Ve oradan savaşan mücahitler gerçek özgürlük savaşçılarıdır. İşte bir tarafta böylesi bir özgürlük savaşçısının ölümüne şahit olduk. Diğer tarafta tıpkı zihinsel ve fikirsel olarak esaret altında bulunan 57 devletin lideri gibi “Otoriteden izin alsalardı” diyerek Mavi Marmara gemisini eleştiren bir “tutsağın” ölümüne şahit olduk.
3- Kısıtlı imkanları, ulaşmayan yardımları ve yalnızlığa terk edilmişliği sonuna kadar yaşayan Gazze, sadece Allah’ın yardımıyla Siyonist çeteye karşı mücadele veriyor. Buna mukabil “İsrail”; bütün Avrupalı devletler ve Amerika’dan doğrudan, Müslüman yöneticilerden ise dolaylı destek alıyor. Fakat inanmışlık, ihanete galip geliyor. Hal böyle iken; bir tarafta, elindeki sopasıyla son nefesine kadar zalime meydan okuyan bir komutanın katledilişini izledik. Diğer tarafta Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de milyonlarca Müslümanı katleden bir terör devletine “demokrasiyi getiriyor” palavrasıyla meşruiyet kazandıran bir şahsın ölümünü izledik.
4- “Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya saldırmak dinî bir savaştır. Bu savaşta, İslam’ın değerlerini savunacağız!” diyerek sadakat yemini eden savaşçı bir liderin sözlerine şahit olduk. Fakat diğer tarafta; dinler arası diyalog çağrıları yapan, İslam’ın ne kadar değeri varsa hoş görünmek için perde arkasına saklayan tavizkar hocalara da şahit olduk. İkisi de savundukları fikirler ile son nefeslerini verdiler. Birisi kırmızıçizgisi olan topraklarda vuruldu; diğeri, “Dinlerarası Diyalog” ve “Medeniyetler İttifakı” fikirlerinin filizlendiği topraklarda öldü.
5- “Vallahi hasta yatağında ölmek istemiyorum, şehadet bir hediyedir.” sözleriyle askerlerine seslenen bir komutan gördü, bu gözler. Bir de “kimliklerini gizleyip fikirlerini ifşa etmemelerini” telkin eden, hatta gerekirse birbirlerine selam bile vermelerini yasaklayan cemaat önderleri de gördü… Yani bir tarafta dinine sahip çıkmakla övünen, diğer tarafta dinini savunmaktan utanan, iki lider.
6- Biri öldüğünde; arkasından dua ettiler, rahmet okudular, “şehit” dediler. Gazze’de öldürüldü ama dünyanın birçok yerinde gıyabi cenaze namazı kılındı. Şehadete giderken “İsrail”in çektiği video, Müslümanlar için umut oldu, gurur kaynağı oldu. “Böyle kahramanlar da varmış” dedik hep birlikte. “Sinvar, 57 liderden büyüktür!” dedi, İslam ümmeti. Allahu Ekber! Bu nasıl bir şeref… Diğeri öldüğünde; bol bol beddua ettiler, azap dilediler. Hakkında hayır konuşana şahit olmadı kulaklar, gözler. Cenazesi, hiçbir İslam beldesine nasip olmadı. TV kanalları, sunucular, bir zamanlar kendisini ateşli savunanlar bile ona methiye düzmekten imtina etti. Allah’ım bu nasıl bir dışlanma, nasıl bir zillet. İki farklı ölüm sonrası bu tabloya şahit olduk.
7- Son olarak; bir tarafta, Amerika’nın Ortadoğu politikalarına ters düşen, Batı’ya ayak bağı olan ferasetli bir lider. Attığı her adım, söylediği her söz, zalimlerin gözlerini korkutmuş, hazırladıkları ölüm listelerinin birincisi bir isim. Diyaloğa kapalı; çünkü zalimden hayır gelmeyeceğini çok iyi biliyor. Masaya oturmayı tercih etmiyor, sahada savaşmak dışında bir alternatif düşünmüyor. Zira karşısında sağlıklı bir muhatap yok, katil ve soykırımcı bir işgal devleti var.
Diğer tarafta, her türlü Batılı siyasetin İslam topraklarında vücut bulmuş hali. “Milliyetçilik” dersen, var. “Ilımlı İslam projesi” dersen, başrolde. Diyalog ve müşterekte buluşmak gibi gayri İslami bütün projelerde hazır ve nazır. Menfaat, bürokrasi, koltuk ve mal-mülk için kendisine sunulan her türlü senaryoyu layıkıyla oynamış bir oyuncu.
Kısacası; bugünün yöneticilerine ibret olacak iki farklı ölüm senaryosu ve sonrası için Peygamberimizin bir hadis-i şerifini tekrar hatırlatalım.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” [Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, V, 663]