Kapitalist Dünya Düzenin bütün evrensel kurum ve kuruluşlarıyla çöküş sürecine girdiği gerçeği gizlenemez boyutlara varmıştır. Bu düzenin yerel uzantıları da geride tarifi gayri kabil acılar ve harabe ülkeler bırakarak bir bir tarihin derin uçurumuna yuvarlanmaktadır.
Kapitalist Dünya Düzeni’nin istila ettiği ülkelerden biri de kuşkusuz Anadolu toprakları/Türkiye oldu. Pilot bölge olarak seçilen Türkiye, Batı’nın üzerinden İslam âlemine rejim, sistem, ve kültür transfer ettiği köprü işlevini gördü. Bu rezil misyonu kaçınılmaz ve mümkün kılan şey ise Müslüman halklarına dayatılan Laik Demokratik Cumhuriyet rejimi oldu.
Ne ki; evrensel boyutta meydana gelen sosyal, siyasi, askerî gelişmeler taşları yerinden oynatmıştır. Küresel Kapitalist düzenin tökezlediği 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreğinde halklar, başlarındaki uzantı rejimlerle hesaplaşmayı tecrübe etmeye başlamıştır. Bu tecrübenin Batı güdümündeki vesayet odaklarının askerî cuntalara yaptırdığı darbelerle bir ilişkisi yoktur elbette. Bu tecrübe tümüyle meşru fikrî ve siyasî faaliyetlerle uyanan halkların tecrübesidir. Bu tecrübeyi ümmet adına yaşamaya başlayan ülkelerden biri de kuşkusuz Türkiye halkıdır. Batı patentli laik demokratik rejim, sistem değiştirip imaj yenilese de bu halk onu bir kez teşhis etmiştir.
Artı, bu coğrafyaya ve coğrafyada yaşayan ümmetin medeniyet kodlarına yabancı Laik Demokratik rejimin, dış politikada da ümmetin önünü tıkayan bir işlev gördüğü anlaşılmıştır. Nitekim “Arap Baharı” diye addedilen sosyal, siyasi ve askerî hareketlenme kendi özüne dönme konusunda ümmete bir fırsat vermiştir. Ancak Rejimin yeni mürettebatı AKP zihniyeti ve R. T. Erdoğan söylemi, küresel güçler adına ümmeti a’rafta tutarak bu tarihî fırsatın heba edilmesine zemin hazırlamıştır. Suriye’de başlayan devrim hareketine karşı kendi rejimini koruma refleksiyle hareket etmiş ve laik ÖSO oluşumuna destek vererek devrimi sabote etmiştir. Dahası gerek Türkî Cumhuriyetler, gerek Ortadoğu ve gerekse Afrika ülkeleri olsun, İslam coğrafyasında meydana gelen bütün gelişmeler karşısında devamlı Kapitalist Dünya Düzeniyle beraber hareket etmiştir. Buna rağmen Türkiye’nin varlığını hedef alan iç ve dış tehditlerin dozu düşmemiş, yükselmiştir. Buna karşılık iktidarın “İsrail”, Suriye, Irak ve İran ile ilgili politikalarda söylem ve eylem çelişkisi ayyuka çıkmıştır. BM’e veryansın ederken, çözüm için aynı adrese başvuru yapılmıştır. Bölgede meydana gelen vekâlet savaşlarından şikâyet ederken, ABD adına Rakka’da vekâlet savaşı vermeye talip olunmuştur. El-Bab operasyonunu kotarma uğruna Rusya üzerinden katil Suriye Rejimi ile koordineli olarak Halep’in düşmesine göz yumulmuştur…
İşte Laik Rejimin Türkiye’ye dayattığı müttefikler! İşte beraber iş tuttuğu ortakları! İşte Amerika, Avrupa ve işte Rusya! Her üç eksen de bölücü terör örgütü PKK ve PYD ile kol kola, sarmaş dolaş! “FETÖ” diye isimlendirilen yapıyı, sair terör gruplarıyla koordine eden güçler de bunlar! DEAŞ denen ucube gücü şişirip Türkiye üzerine salan güçler de bunlar!
Görünen o ki; Laik rejim bizzat ürettiği devasa sorunlarla Türkiye halkının bekasını ciddi manada tehdit etmektedir. Türkiye halkının istiklal ve istikbalini ipotek altına almıştır. Türkiye halkı bu laik rejimden kurtulmadıkça, düşmanlarıyla müttefik olma çelişkisinden kurtulmayacaktır. Tarihî can düşmanlarıyla ittifak kurmak, Türkiye halkı için bir kader değildir. Laik rejim, Türkiye halkının ait olduğu dünya ile sağlıklı ilişkiler kurmasına engel teşkil etmektedir. Sağlıklı bir iç ve dış politika izlemesine mani olmaktadır. Bu yüzden Türkiye’nin tarihteki onurlu günlerine dönmesi için sistem değişikliğine değil, rejim değişikliğine ihtiyacı vardır.
Gerçek şu ki; Müslüman ümmet bir yol ayırımındadır. Bu halklar a’rafta bekleme niyetinde değillerdir. Manasız “evet-hayır” referandumlarıyla vakit kaybetmeye tahammülü kalmamıştır. İslam dışı rejimlerin ve sistemlerin türlü versiyonlarını iyi bellemişlerdir. Hiçbir güç bu aziz ümmeti sistem versiyonlarıyla meşgul edip istiklal ve istikballerini karartamayacaktır.
Unutulmamalıdır ki; Türkiye’de iflas eden yalnızca sistem değil, rejimdir de! Bu ecnebi rejime altın semer vursanız da değişen bir şey olmayacaktır.
Gün, Nübüvvet metodu üzere Raşidî Hilafet günüdür. Gün, Allah’ın vaadi ve Rasulü’nün müjdesinin günüdür.