Her gün akıl almaz cinayetler, vicdanları sızlatan hadiseler, utandıran tablolar, kahreden konular, dehşet veren haberler ile sarsılıyoruz. Her gün binlerce evladımızı, kardeşimizi, bacımızı, annemizi, babamızı kaybediyor ve kahrediyoruz. Buz dağının görünen kısmı bile ürkütücü bir durumda iken görünmeyen kısmının ne kadar korkunç bir boyutta olduğunu resmî verilerden anlıyoruz.
2023 yılı Adalet Bakanlığı’nca yayımlanan istatistiklere göre; Cumhuriyet başsavcılıklarında 2020’de 8 milyon 996 bin 173, 2021’de 9 milyon 857 bin 295 olan soruşturma dosyası sayısı, 2022 yılında 10 milyon 598 bin 645’e yükseldi. Suça sürüklenen çocuk sayısında da ciddi artış yaşandı. 2021’de 50 bin 114 olan çocuk ceza mahkemelerindeki dosya sayısı, geçen yıl 52 bin 612’ye yükseldi.
2022 yılında bir önceki yıla oranla dolandırıcılık suçunda %41, çocuklara yönelik cinsel istismar suçunda %33, hırsızlık suçunda %30, uyuşturucu suçunda ise %25’lik artış yaşandı.
Bu vahim tablo maalesef hiç değişmiyor. Her yıl bir önceki yıla oranla suç ve cezalarda artış yaşanıyor. Tedbir alması, çözüm üretmesi gereken yöneticiler, akademisyenler, sosyologlar, toplum bilimciler herhangi bir derde derman olmayan açıklamalarda bulunuyorlar. Toplumsal travmaya rağmen katiller, teröristler, tecavüzcüler, gaspçılar, rüşvetçiler, hırsızlar ve diğerleri ya serbest bırakılıyor veya hak ettikleri cezaları almıyor. Bundan cesaret alan suçlular istediklerini yapıyor!
Toplumu ilgilendiren bu can alıcı konular ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olanların gündemine bir türlü girmiyor, ciddi adımlar atılmıyor. Tedbirleri, kanunları ve devletin cezalarını yeterli bulmayan insanlar “İdam geri gelsin!” diye sosyal medyada kampanyalar başlatıyor…
“Yeter artık!” diyerek; yaşanan iğrençliklere, zulme, sahipsizliğe, çaresizliğe karşı patlamaya hazır hale gelen bir feryat ve tepki veriyoruz. Güvenin ve huzurun olmadığı, sapıklığın ve vahşiliğin arttığı bu dünyada zillet içerisinde yaşamaya mahkûm haldeyiz. Gayri İslami sistemlerin hüküm sürdüğü yeryüzünde daha neler görecek ve duyacağız bilemiyoruz, ancak büyük bir endişe taşıyoruz. Ciğerimizi dağlayan her olaydan sonra bu zilletten kurtulmak adına İslam’a ne kadar muhtaç olduğumuzu daha yakinen hissediyoruz.
Elbette İslam nizamı yerine uygulanan tüm nizamların bu bilançosu, olağan bir neticedir. Eğer beşerî nizamlar ile insanlık mutlu olabilseydi, adalet tesis edilebilseydi Allah Subhanehu ve Teâlâ bize İslam nizamını gönderir miydi? Allah İslam nizamını, tatbik etmemiz için indirdi. Aksi halde sıkıntılı bir hayat yaşayacağımızı bildirdi.
Allah (onlara) şöyle buyurdu: “Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık Benden size bir hidayet geldiği zaman, kim Benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez. Her kim de Benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. ‘Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim?’ der. Allah, ‘Böyledir; sana ayetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun!’” [Ta-Ha Suresi 123-126]
O halde yaşanan her olayın ve itirazın muhatabı sadece vahşetin failleri şahıslar olmamalı! Asıl itirazımız, onları bu hale getiren sistem ve nizama olmalıdır. Çünkü bu toplumu bu hale getiren temel neden; eğitimden, yargıya, ekonomiden siyasete tatbik edilen nizamdır. O halde yaşanan milyonlarca suç ve cezanın failleri menfaatçiliği esas alan laik, demokratik beşerî sistemlerdir. Asıl yargılanması gereken, asıl mahkûm edilmesi gereken, asıl cezalandırılması gereken insanlığı bu hale getiren batıl sistemdir. Allah’ın hükümleri varken onun yerine hüküm ihdas eden, aciz ve sınırlı olan beşerî sistemlerin varlığı, tüm şerlerin yegâne kaynağıdır. Onlar var olduğu sürece insanlığın düzelmesi, kalkınması asla mümkün değildir. Kanımızı donduran tüm bu olaylar, üzerimize tatbik edilen gayri İslami nizamlar için doğal bir sonuçtur!
O halde katillere gösterilen tepkiden daha fazlasını insanları bu hale getiren laik-demokratik sisteme göstermeliyiz. Unutmayalım ki, bu insanlar bu sistemin ürünü! Unutmayalım ki okullarda, sokaklarda ve medyada insan fıtratına aykırı olan fikirler, hükümler ve nizamlar hâkim durumda! Allah’ın kanunları uygulanmıyor! Eğitim, ekonomi, yönetim ve tüm konularda Rabbimizin hükümleri uygulanmış olsaydı bu insanlar, bu hale gelir miydi?
Mekke müşriklerini ve tüm canileri ıslah eden İslam, bu insanları da ıslah edecek çözümdür. O halde buna iman eden her Müslüman bunun için çalışmalı; İslam davasını taşımalı, uykuları kaçmalı, bahaneler üretmeden bu davayı omuzlamalıdır.
Elbette burada asıl sorumluluk yöneticilerindir. Toplumu, huzurlu ve güvenli bir hale getirecek; malı, canı, ırzı ve onuru muhafaza edecek olan İslami hükümleri uygulamak, Batı’dan ithal edilen anayasa ve kanunları iptal ederek toplumun bozulmasının önüne geçmek onların sorumluluğudur.
Sorunun kaynağı var olan sistemdir. Bu sistem temelden değiştirilmediği sürece sadece idam cezasının geri getirilmesi çözüm değildir. Bunun en canlı örneğini, insan aklından çıkan, fıtrata aykırı kanunların tatbik edildiği birçok ülkede idam cezasının cinayetlerin önüne geçememesinde görüyoruz. Kaldı ki birçok suç ve ceza için idam cezasının uygulanması mümkün değildir. Haliyle idam, tek başına çözüm olamaz.
Adalet, Allah’ın isimlerinden bir tanesidir ve mutlak adil olan Allah’tır. Yeryüzünde adaletin tesis edilmesi ancak Allah’ın indirdiği İslam nizamının tatbik edilmesi ile mümkündür. Bunun dışındaki tüm hükümler ancak zulümdür, haksızlıktır. Köklü ve kapsamlı tek çözüm, müstakbel Hilâfet Devleti’nin tatbik edeceği mükemmel İslam nizamıdır!