Hocalara Soruldu…
26 Şubat 2018

Hocalara Soruldu…

•ABD Düşmanlığı

Her ne kadar siyasiler çok yoğun bir algı operasyonuyla ABD-Türkiye ilişkilerini olduğundan farklı yansıtmaya çalışsalar da gören gözler, işiten kulaklar için mesele ayın on dördü gibi açıktır. Mesele nedir peki? Mesele; Türkiye ve ABD’nin müttefikliği ve dostluğudur. Lamı cimi yok! Türkiye ABD’nin dostudur. Asıl ve fiiliyatta olan budur. Yoksa gür sedayla savrulan tehditkâr(!) “Osmanlı tokadı” ve benzeri sözlerin pratikte hiçbir ağırlığı ve yaptırımı yoktur.

ABD’ye karşı olumsuz tavrın en çok arttığı ülkelerin başında Türkiye gelirken, bu senenin verilerine göre bu oran yüzde seksenleri aştı.[1] Yani Türkiye halkı Amerika’dan nefret ediyor. Şüphesiz ki bu da Türkiye halkının İslâm’a olan hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu halk İslâm’ın azılı düşmanı olmasında ötürü ABD’den nefret etmektedir. Büyüğünden küçüğüne, âliminden cahiline, köylüsünden şehirlisine kadar… Kısacası ABD Müslümanların düşmanıdır. Yer yer bazı kanaat önderlerinde, toplum nezdinde muteber sayılan hocalardan da; “ey ABD sen azılı bir teröristsin… Ey ABD yıkılacaksın… ABD’den daha zalim kim olabilir ki?” gibi ABD düşmanlığıyla alakalı sözler işitiyor, yazılar okuyoruz.

Hocalara soruldu…

Amerika İslâm’ın azılı düşmanıyken mevcut yöneticilerin kâfirleri dost edinmelerinin hükmü yani ABD ve sömürgeci kâfirler ile müttefik olmanın hükmü;

-Televizyon ekranlarında sünnete uygun uyuma şeklini anlatan hocalara soruldu…

-Vaazlarında “ey Amerika” diye kâfire olan düşmanlığını beyan eden hocalara soruldu…

-Konferanslarda “ey Amerika elbet bir gün yıkılacaksın” diyerek kâfirlere meydan okuyan hocalara soruldu…

-“Ey Amerika, sen zalimsin” diyerek öfkesini dile getiren hocalara soruldu…

-Her fırsatta hadisleri itibarsızlaştırmaya çalışıp, Kur’an Müslümanlığından bahseden hocalara soruldu…

Biz söyleyelim: Öncelikle Amerika karşıtı düşmanca sloganlar atıp, düşmanla dostluk kuranlara ses etmemek, muhasebe etmemek hakkı gizlemektir. Bilineni gizlemek ise Allah’ın kesinlikle nehyettiği hususlardandır. Kâfirleri dost edinmek ve onları Müslümanlar üzerine otorite kabul etmek asla caiz değildir. Bununla alakalı şer’î hüküm budur. Bize düşen ise bu şer’î hükümle amel etmek ayrıca zalime zalim, haksıza haksız, yanlışa da yanlış demektir. Evet, kâfirleri dost edinmek mutlak surette haramdır. Kâfirlerle işbirliği ve dostluk tutanlara bu yanlışı hatırlatmak da bizim vazifemizdir. Amerika düşmanlığıyla ilgili hamasi söylemlerde bulunup da, düşmanı dost edinenlere hiçbir şey söylememek en hafif tabirle samimiyet yoksunluğudur.

~~~

Doğu Ğuta Kan Ağlıyor…

Bilmiyorum, Ğuta’yı anlatmaya kelimler yeter mi ya da anlatmaya hacet var mı aslında… Son günlerde Rejimin ve Moskof kâfirinin bombardımanları sonucunda hayatın felce dönüştü diyar… Ğuta’nın diğer bir adı acı, gözyaşı ve açlık oldu adeta. Kâfirlerin katliamına ve yöneticilerin ihanetine rağmen semayı kaplayan “Allah’tan başka kimseye eğilmeyiz” haykırışlarıyla kâfirlerin uykularını kaçıran yiğitlerin diyarı Ğuta… Yöneticilerin ihanetini, söz konusu Müslümanlar olduğunda sessizliğe bürünen medyayı ve televizyon ekranlarında Cennet somut mu soyut mu tartışmasında boğulmuş, ümmetin dertlerine karşı suskunluğa oynayan medyatik âlimleri ifşa eden diyarın adıdır, Ğuta. Doğu Ğuta, evladının cansız bedenine sarılarak döktüğü gözyaşında boğulan anaların diyarıdır. Ğuta, beton yığınlarının altından çıkarılan ölmüş anne ve babasının uyanmasını bekleyen masum çocukların diyarıdır. Evet, Ğuta kâfirlerin olmayan vicdanına ve insafına terk edilmişlerin diyarıdır. Bombalardan kaçıp sığınakları yurt edinenlerin(!) diyarıdır.

Katliama maruz kalan kardeşlerimizin feryatlarına imkânı olmasına rağmen ordularla icabet etmemenin hükmü; yöneticilerin, özelde Ğuta’da genelde ise yardıma muhtaç Müslümanları yardımsız bırakmalarının hükmü;

-Ğuta kan gölüne dönmüşken sohbetinde Rasulullah’ın yeme içme adabından bahseden hocalara soruldu…

-Ğutalı çocuklar sığınaklarda açlığa mahkûm edilmişken televizyon ekranlarında abdestin nasıl alınacağını anlatan hocalara soruldu…

-Katliamı gerçekleştiren Rus kâfiri ile dostluk kuran yöneticilerin ahvali, ekranlarda elinde Kur’an ayetleriyle her meseleye(!) delil getiren hocalara soruldu…

Biz söyleyelim: Kâfirler ve zalimler İslâm ve Müslümanlara düşmanlıklarının gereğini yerine getirirlerken, Müslümanların başındaki yöneticiler ölüm sessizliğine bürünüyorlar. Yöneticilerin sessizliği zalimleri cesaretlendirmekte ve dolaysıyla daha fazla Müslümanın katledilmesine sebep olmaktadır. Üstüne üstlük özellikle Ğuta’da katliam yapan Moskof kâfiri ile dostluklar yapmaktadırlar. Hâlbuki mustazaflar, mazlumlar güç ve imkân sahiplerinden yardım istediklerinde onların yardımlarına icabet etmek yöneticilerin üzerine bir sorumluluktur, yoksa katillerin kanlı ellerini sıkmak değil. Bu hüküm Allahu Teâlâ’nın şu kavliyle sabittir:

وَإِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ

“Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur.”[2]

Bu zulümlere engel olabilecek tek unsur, Müslümanların ordularının harekete geçmesidir yoksa cılız kınama açıklamaları yapmak değil…

~~~

**Çocuk İstismarı…

3 Mart 1924’de Hilâfet’in yıkılmasıyla birlikte artık İslâm’ın nuru yerini küfrün karanlığına bırakmıştır. Çünkü artık İslâm Hilâfet Devleti’nin yerini cumhuriyet nizamı aldı. Artık adalet ve huzur tarih sayfalarında yer tutan, özlem duyduğumuz hatıralardan ibaretti. İnsanlığın bugün geldiği noktada insani ve ahlaki standartlardan bahsetmek mümkün değildir. Ülkemizde gerçekleşen hırsızlık vakalarının, gayri meşru ilişkilerin, uyuşturucu ve alkol kullanımının özellikle çocuk istismarcılığının ve gündeme getirmediğimiz daha nice ahlaksızlıkların haddi hesabı yoktur. Kısacası gelinen noktada fıtraten herkes rahatsızlığını deklare ederken diğer taraftan da bu haddi aşmışlığın çaresini de konuşur ve tartışır hale geldi.

Hocalara soruldu:

-Çocuk istismarının ve diğer gayrimeşru bütün işlerin müsebbibi laikliğin hükmü, vaaz kürsülerinde haddi aşmanın haram olduğu fetvasını veren hocalara soruldu…

-Münker üreten fabrika niteliğinde olan demokrasinin hükmü, ahlaksızlığın ne kadar kötü bir şey olduğunu sohbetlerinde anlatan hocalara soruldu…

-Kirlenen masum bedenlerin sorumlusu hayatımızı çepeçevre kuşatmış küfür nizamı olan demokratik laik cumhuriyetin hükmü, Allah’ın ayetlerini okuyan hocalara soruldu…

-Bütün bu ahlaksızlıkların meydana gelmesinde laikliğin etkisinin olup olmadığı hocalara soruldu…

Biz söyleyelim:

Bilenler bilir, laik cumhuriyet; özgürlük ve çağdaşlık düşünceleriyle gençlerin hem dünya hem de ahiretini hüsrana uğratandır. Bütün güzelliklerin yaşandığı kadim topraklarımıza yıllarca hâkim olmuş İslâmi kültürü yerle yeksan edendir. Müslümanların şu an nefes alıp verdikleri gayri insani ve ahlaki atmosferin bizatihi müsebbibidir. Faizi, içkiyi, kumarı, zinayı helal kılan, kısacası Allah’ın haramlarını hiçe sayan ve Allah’ın mülkünde Allah’a söz hakkı tanımayan sistemin adıdır. Cinsel istismar ve diğer gayri meşru işlerden problemin bizzat kaynağı olan laik cumhuriyet var olduğu müddetçe kurtulmak mümkün olmayacaktır. Laik cumhuriyet ne İslâmi’dir ne de İslâm’la bağdaşır. Bilakis o, Batılıların icat ettiği bâtıl bir sistemindir.

~~~

Ezcümle

Hakikate dair bir şeylerden bahsetmek hakikatin tamamının gizlenmeden anlatıldığı anlamına gelmez. İşte bizler bugün bunun sıkıntısını yaşıyoruz.

•ABD bizim azılı düşmanımızdır ve bu doğrudur. Ama eksiktir. ABD gibi kâfir düşman devletle stratejik işbirliği ve dostluk kuran yöneticiler de muhasebeden nasibini almalıdır. ABD ile kurulan dostlukların katiyen haram olduğu anlatılmalı bu konuda kimsenin kınamasına aldırmadan hakikatler konuşulmalıdır.

•Ğuta için duaya kalkan eller, ne zaman Guta’da katliam yapan katillerle iş tutan yöneticileri de işaret edecek? Etmelidir! Hocalarımız, kanaat önderlerimiz, abilerimiz kâfirlerin kanlı ellerini sıkanları ifşa etmeli ve kurulan dostlukların haramlığını konuşmalıdır.

•Çocuklarımızın selameti için bir dizi önlemler alınmalı ve hocalar bu nasihati yapmalıdır pek tabi. Ama asıl kangrene sebep olan rahatsızlığın tedavi edilmesidir ki o laik demokratik cumhuriyet nizamındır. Asıl problemin kaynağına odaklanılmadığı müddetçe mesele asla köklü bir çözüme ve değişime kavuşmayacaktır. Olan sadece çocuklarımıza ve nesillerimize olmaya devam edecektir.

Hocalar hakka dair hiçbir şeyi gizli tutmamalıdır. Ki onların diliyle, eliyle hak açığa çıksın. Muttaki âlim Ahmed bin Hanbel’in dediği gibi: “Âlim takiyyeye icâbet edecek olursa, cahil de zaten cahil; o halde hak ne zaman açığa çıkar?”


[1] http://parstoday.com/tr/news/turkey-i97589-t%C3%BCrkiye'de\_abd'ye\_nefret\_art%C4%B1yor

[2] Enfal, 72