İslâmi siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir, 21 Aralık 2022 tarihinde bir kampanya başlattı. Kampanyanın mottosu: “Tehlikenin Farkında mısınız?” Toplumsal çöküş konularını dört ana başlıkta toplayan “Toplumsal Çöküş – Sorunlar ve Çözüm” kampanyası canlı yayınlanan basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu.
Bilindiği üzere, demokratik siyasi partiler veya sivil toplum kuruluşları da birçok benzer kampanyalar başlatmaktalar. Fakat bu kampanyaların hemen hepsi, -bırakın toplumsal çöküşü durdurabilmeyi,- toplumsal çöküşün nedenlerini bile ortaya koymaktan çok uzak kalmışlardır.
“Madem durum bu şekildedir; o hâlde Hizb-ut Tahrir’in bu kampanyasının diğerlerinden farkı nedir?” diye bir soru akla gelebilir.
Öncelikle Hizb-ut Tahrir’in başlattığı bu kampanya ilk değildir ve son da olmayacaktır. Gerek içtimai konularda, gerek ekonomik konularda gerekse de siyasi ve fikrî konularda Parti (Hizb-ut Tahrir) birçok kampanya düzenlemiştir ve topluma, sorunların çözümü için doğru bir bakış vermeye çalışmaktadır.
Sorunun net bir şekilde tarifi, bu sorunların kaynağı ve son olarak da çözüm yolunu gösteren Parti’nin farkı işte tam da buradadır.
Diğer hareketler gibi toplumu suçlamaktan imtina eden Hizb-ut Tahrir, her açıklamasında tüm necis fikir ve uygulamaların kaynağı olarak gayri İslâmi sistemleri, demokratik-kapitalist nizamı işaret etmiştir.
Çünkü uyuşturucuya bulaşan gençleri de, aile facialarına neden olan içki, kumar gibi fuhşiyatları da, kâfirlerin necis fikirlerinin öğretildiği eğitim–öğretim kurumlarını da, “bireysel özgürlükler” adı altında her türlü sapkınlığa imkân veren ve onları koruyan nizamları da ortaya çıkartan, bizatihi her türlü kötülüğe kapı aralayan kâfir Batı’nın insan aklından çıkma bu batıl ideolojisidir.
Dolayısıyla bu kampanyanın “herhangi bir kampanya” şeklinde değerlendirilmesi hatalı bir yaklaşım olacaktır.
Öte yandan bu kampanyanın bir diğer önemi, çözüm olarak Râşidî Hilâfet fikrinin gösterilmesindedir.
Râşidî Hilâfet; Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için gönderilen İslâm dininin yönetim şeklidir. Bizzat Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurup yönettiği ve güzide ashabının da tatbik ederek insanlık tarihine asrısaadeti yaşatan ve 3 Mart 1924’te hayat sahnesinden çeşitli entrika ve ihanetlerle kaldırılana kadar tüm Müslümanlara izzet ve şeref sunan bir yönetim şekli.
İşte Hizb-ut Tahrir, diğer siyasi partiler gibi topluma demokratik bir çözüm ile gitmemektedir. Çünkü demokrasi, kâfir Batı’nın icat ettiği ve insanlığı Batı’ya köle hâline getirmeyi amaç edinen bir nizamdır.
Bir Müslümanın -bırakın kâfirlerin yönetim şeklini almasını,- onlarla dostluk kurması bile yasaklanmışken herhangi bir meselede kâfirlerin görüş ve önerilerini dikkate alması düşünülemez.
Çünkü laiklik/demokrasi, hâkimiyeti yaratıcıdan alıp hükümde O’na ortak koşmak demektir.
Bu düşünceyi ve eylemi Kur’an-ı Kerim “şirk” olarak tanımlamaktadır:
“... Dikkat edin! Yaratmakta hükmetmekte Allah’a aittir.” [Araf Suresi 54]
Durum bu şekilde iken bir Müslümanın, sorunların tümünün kaynağı olan bir nizamdan çözüm araması “sıcaktan bunalan birisinin ateş ile serinlemeye çalışması” gibidir -ki çok doğru bir tespittir-.
İslâmi söylemler ile halkın duygularını sömürerek iktidara gelen bir AK Parti, uyguladığı demokratik nizam ile haram edilen her türlü fuhşiyatı tatbik etmekte olup önümüzdeki seçimlerde tekrar göreve gelmesi hâlinde kendisinin bizatihi çıkarttığı kanunlar eliyle korunan insanlığın helak sebeplerinden olan LGBT ile mücadele edeceğini vaat etmektedir.
Yine Batı’nın ekonomik nizamlarını tatbik edip ülkenin servetlerini, emeğini, çabasını açgözlü, vahşi kapitalist şirketlere peşkeş çekip halkı fakirleştiren kendisi olmakla birlikte çareyi yine kapitalist nizamlarda aramakta ve vaat ettiği şey de demokratik nizamın çözümleri olmaktadır. Çıkarttığı ve uyguladığı demokratik kanunlarla bir aileyi, nesli ve toplumu fesada sürükleyen iktidar, çare olarak yine demokratik nizamları göstermektedir.
Muhalefet de ondan çok farklı değildir. Onlar da “daha fazla demokrasi”yi yani daha fazla sömürü, daha fazla yozlaşma, daha fazla İslâmi değerlerin yok edilmesini çözüm olarak sunmaktadır. Ve toplum maalesef bu iki “kötü” arasında bocalayıp durmakta, mutlaka birisini tercih etmek zorunda bırakılmaktadır.
İşte Hizb-ut Tahrir’in bu çağrısı, tam zamanında yapılmış bir çağrıdır.
İki kötüden birisini seçmek zorunda değilsiniz. Kötünün iyisi olmaz. Daha da önemlisi ortada “iyi” varken başka tercih yapılamaz.
Ortada “iyi” vardır ve o; İslâm’dır. Onun yönetim şekli olan Râşidî Hilâfet’tir.
Bu kampanya vesilesi ile Hizb-ut Tahrir’e teşekkürü bir borç biliyorum; ümmeti seçeneksiz bırakmadığı için… karanlıkların çalışanlar eliyle aydınlığa çıkabileceğini hatırlattığı ve gösterdiği için… kafirlerin tüm güçleriyle İslâm’a ve değerlerine hücum ettiği son iki yüzyılda -tabiri caizse- İslâm’ın ve Müslümanların izzetini şerefini korumaya çalıştığı için…
Rabbim azimlerini, sebatlarını, çabalarını artırsın. Bu partilerin sayısını çoğaltsın, Müslümanlara feraset versin ve yapılan bu çağrılara kalplerini açsın. Açsın bir an evvel, bu izzetsiz hayatı İslâm sancağı altında halifemizin gölgesinde izzetli ve şerefli bir hayat ile değiştirsin.