İnsan bir şeyleri öylesine, böylesine ya da şöylesine söyleme eğilimindedir. Ağzıyla esaslı cümleler kurmasına karşın iş sınanmaya gelince maalesef sınıfta kalır pek çoğu. Çünkü içtenleştirip zihnî bir hazırlık yapmadığımız hakikatler ile sınandığımızda cümleler boğazımıza düğümlenir ve eylemlerimiz makbul olmayan bir hâl alır. Örneğin, sıhhatli bir kimse sıhhatin gerçek değerini takdir etmeden, hastalığın bir imtihan meselesi olduğuna iyice ikna olmadan, iyi bir zihnî-fikrî-kalbî bir hazırlık yapmadan hastalığa duçar olacak olursa kuvvetle muhtemeldir ki daha önce hastalıktan bitap düşmüş kimselere ettiği nasihatleri unutacak ve Allah’ı öfkelendirecek bir duruş sergileyecektir. Yine ticaret ile uğraşan bir tüccar, rızkın Allah’tan olduğuna kalbi düğümlenmeden, aklı ikna olmadan, kendi başına gelebilecek kötü senaryolara kendisini fikren ve ruhen hazırlamadan, kötü bir ticaretle fiilen karşılaşıp zarar ettiğinde daha önce bu musibetin isabet ettiği kimselere ettiği nasihatleri unutacak Allah korusun az bir meta için Rahman’a isyan bayrağını kaldıracaktır. Bu hususa daha başka düzinelerce örnek verilebilir.
Mü’min henüz imtihan edilmediği şeylerle ilgili zihnî ve kalbî bir hazırlık yapmalı ve Celle ve Âlâ’dan başına gelebilecek musibetlere karşı sürekli yardım istemelidir. Zira hepimizin her şey ile imtihan edilmesi her zaman mümkünattan olan bir şeydir. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır.” [Bakara:155-157]
Ve şöyle buyuruyor:
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ لَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; keza O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” [Ankebut:2-3]
Konu bağlamında Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin geçen ay başlattığı “Aile, Nesil ve Toplum İslâm ile Korunur!” başlıklı kampanyası hakkında da birkaç nasihat etmek yerinde olacaktır. İmtihan alanlarımızın kapsamlı üç alanıdır şüphesiz aile, nesil ve toplum. Şimdi ailesi ile ciddi anlamda imtihan edilmemiş bir kimse başkalarına bu hususlarda rahatça nasihat edebilir ama iş başa gelince bunun korkunç sonuçları olabilir. Bu sonuçlarla karşılaşmamak için kişinin şer ile mücadelede ciddi bir efor sarf etmesi gerekir. Bu alanda başımıza gelen ve gelebilecek musibetler maalesef toplumsal olarak kendi ellerimizle yaptıklarımızdan kaynaklanan bela ve musibetlerdir. Bu yüzden ticaret ya da başka bir şeyle karşılaştırılmamalıdır/karıştırılmamalıdır. Zira Allah hiç kimseyi haram kıldığı bir fiile icbar etmez. (Zaruret halinde ölmeyecek kadar haram olan şeylerden yemek gibi hususlarla da bu mevzu karıştırılmamalıdır.)
Aile, nesil ve toplum alanındaki hazırlığımız meselenin ciddiyetini anlayıp fiilî olarak harekete geçmek şeklinde olmalıdır. İş başa gelmeden “Önleyici Hazırlık” tedbirler almalıyız. Laik-kapitalist sistemin aile ve neslimizi ifsat etmesine göz yummamalıyız. Yoksa yarın başımızı sokacak bir yuvamız, aramızda ülfet ve muhabbetin olduğu bir ailemiz olmayacak, Allah muhafaza!
Unutmayın, bu bozuk düzen her şeyimize kastetmiş durumda, bize önce kendimizden başkasını düşünmemeyi aşılıyorlar sonra da kimsesiz kalmamızı istiyorlar. “Bireysel özgürlük” adı altında hiçbir değer ve saygınlığa geçit vermiyorlar. Ailelerin birbirlerine kenetlenmesini sağlayıp ayakta tutacak hiçbir şeye tahammül edemiyorlar. Olayı anlayamayan genç nesiller özellikle tuzaklarına düşüyor. Bireyselliği bir şey sanıyorlar! Oysa atasözünde de geçtiği üzere “Tek bir taş duvar olmaz!”
Burada sizlerle aile, nesil ve toplumumuzun nasıl bir tehdit altında olduğunu gösteren istatistikleri paylaşmayacağım. Zira buna hepimiz ayn’el yakin şahitlik ediyoruz zaten. Sizleri Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin başlattığı bu uzun soluklu, mühim ve hayırlı kampanyaya güçlü destek vermeye davet ediyorum. Kendisinde huzur bulacağımız bir yuvamız, dünya ve ahirette bize göz aydınlığı olacak bir neslimiz, hayırlara râm, şerlere engel olan bir toplumumuz olsun istiyorsak; işler iyice çığırından çıkmadan harekete geçmeliyiz. Rabbimizden kampanyanın hayırlara vesile olmasını, muvaffakiyetler ihsan etmesini niyaz ederim. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَ وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ
“Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.” [Hud:116-117]