Nisan ayında Yeni Şafak Gazetesinde yazdığı iki makalesine gelen eleştiriler üzerine Hayrettin Karaman yeni bir makale kaleme aldı. Bölünmenin caiz olmadığı konusunda verdiği fetvayı kundakçı hikâyesi ile örneklendirmiş olmanın üzüntüsü ile başlamış yeni yazısına. Evet, gerçekten bazen insanlar cahilde olsalar Âlim de olsalar rehavet veya muktedirliğin verdiği rahatlıkla temel mikyasları ve sütunları sarsacak hatalar yapabilirler.
Bölünmenin haramlığını ortaya koyarken kundakçı hikâyesini anlatmak da gerçekten böyle bir hataydı.
“Ümmeti birleştirmek farz, bölmek haramdır” başlıklı yeni yazısında Hayrettin Karaman yine İslamcılık ile ün yapmış belirli çevreler arasında tartışmalara sebep olabilecek ve aynı zamanda Müslümanların zihinlerini de karıştıracak türden açıklamalar yaptı. Bizde bu açıklamaları bir iki alt başlıkta vuzuha kavuşturmaya çalışacağız.
İslam'da yönetimin vahdeti
Hayrettin Karaman hocanın önceki yazılarına cevaben yazmış olduğumuz yazıda İslam’ın yönetimde bölünmeyi haram kıldığını ve vahdeti esas aldığını ve bunun metodunun da Hilafet Devleti olduğunu söylemiştik. Hayrettin Karaman bu son yazısında İslam da yönetimin tek liğinin gerekliliği üzerinde duruyor ve bu konuyu önemsiyor gözüküyor. Hatta Osmanlı Hilafet Devletinin son döneminde Halifeyi indirmek için çalışan bölücü zihniyete kızgınlığını ifade ederek “Tarih geri gelse ve muktedir olsam dünyada '****İslam ümmetinin bir tek İslam devleti' olsun diye çalışırdım, bunu bozmak ve parçalamak isteyenlere karşı mücadele ederdim.” diyor. Lakin bu önemli sözleri sarf ettikten sonra, tarih geri gelmeyeceğine göre şu an ki konjektöre teslim oluyor Hayrettin Karaman Aynen şu cümleyi ifade ederek “Bugün İslam ümmeti birçok uyduruk ulus devletlere bölünmüştür. Mevcut durumda ümmetin birliğini nasıl sağlayabiliriz?”
Kendisine sorduğu bu sorunun cevabını makalesinde okumuşsanız Hayrettin Karaman, ulus devletçiklere bölünmüş İslam ümmetinin önce sınaî, zirai, iktisadi, vb. ortaklıklar ile yavaş yavaş siyasi birlikteliğe ulaşmasını umuyor. Hatta sınırları tek, bir siyasi birliktelik oluşmazsa Konfederatif veya federatif birliklerin oluşturulmasını gerekli görüyor. Hayrettin Hocanın söylediği bu son söz bir önceki yazdığı makalelerin mefhumu ile çelişen bir söz değilmi sizce de? Önce bölünme haramdır diyeceksiniz. Sonra Birleşmek farzdır diyeceksiniz. Sonra Konfederatif veya Federatif de olabilir diyeceksiniz.
Ayrıca Müslümanlar olarak birleşmenin farziyetine giden yol konusunda söylenmiş bu sözleri başka bir farz hükümde nasıl algılamamız gerekecek? Örneğin “Namaz farzdır” Ancak namaza yaklaşmak ve Onu eda etmek için gerekli herhangi bir ölçü ve yol yok mu dur? Namazın nasıl kılınacağı konusu, abdest konusu, necaset konusu v.s bunlar çok önemli değilmidir? Namaz ile ilgili böyle bir kapalılık aynen Hayrettin bey’in Ümmeti birleştirmek farzdır, ancak bu işin nasıl yapılacağı konusu biz aciz beşeri akıllara bırakıldı ha şa” demek istemesi gibi.
Hocanın “Ümmeti birleştirmek fardır” ifadesinden sonra şu soru akla gelir hemen. Ümmeti birleştirmenin farziyetinin delili nedir? Hayrettin hoca Ümmeti birleştirmenin farziyetinin delilini tüm Müslümanların bilebileceği bir delil olması sebebi ile yazısında zikretmemiş. Pekâlâ, çok güzel, yani ümmetin birleştirilmesi meşhur öneme sahip bir farz. Ya ikinci soruyu sormak Müslümanların hakkı değilmi? “Hocam Ümmetin birleştirilmesi öyle alelade olmamalı. Ümmetin nasıl birleştirileceğine dair bir delil bir örnek yok mu şeriatta?” İşte bu sorunun cevabı yok Hayrettin Hocanın kaleminde maalesef. Hatta bu sorunun cevabını anlamak öyle biz “cahil insanların” işi değildir, ama lar başlar, Müslümanlara siz bilmiyorsunuz denilir.
Hayrettin hocanın kaleminde olmasa da bu sorunun cevabı Şer-i nass larda ve kaynaklarda var. En önemlisi Allah Rasülü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hareket metodunda var.
Bugün İslam ümmetinin uyduruk birçok ulus devlete bölündüğünü yazısında ifade eden Hayrettin Karaman, bu uyduruk ulus devletlerden birinin de Türkiye olduğunu kabul ediyor o halde. Türkiye Cumhuriyeti İslam ümmetinin birliğini sağlayan Hilafet’in kaldırıldığı bir toprak olması hasebiyle aslında taşıdığı zihniyet gereği birleştirici değil dağıtıcı bir rol üstlenmiş yakın tarihte. O halde Hayrettin Karaman’ın meseleyi ta 1900’lü yıllardan ele alması gerekir. İslam ümmeti bugün 50 küsur parçaya bölünmüş durumda. Ve Hayrettin Karaman hocanın da fetvasından hareketle 90 yıldır İslam ümmeti bu haram üzere yaşıyor ve Allah’ın öfkesine müstahak oluyor. Bu haramdan uzaklaşmanın ve en önemli farz olan Müslümanların vahdetini sağlamanın yolu yine İslam da bulunuyor.
Hülasa Hayrettin Karaman Hocanın istediği İslam Devleti, Allah Rasülü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine de kurduğu İslam Devleti ile aynı değil. Çünkü hocanın istediği İslam Devletinin nasıl bir şey olduğu ve nasıl inşa edileceği tezatlar ve karmaşıklıklarla dolu. Hal bu ki Allah Rasülü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine de kurduğu İslam Devletinin nasıl bir devlet olduğu Onun ikamesinde nasıl bir yol takip edildiği Sünnetullah ta açıktır. O halde Müslümanlar olarak bizler için, Hayrettin Karaman’ın istediği ve dillendirdiği bu karmaşık ve kapalı düşünce hiçbir önem ve ağırlık arz etmemeli. Ağırlık ve önem İslam ve O’nun kaynaklarında varlığını korumaktadır.
Kaza ve Kader - Laik ulusal yönetimlere tabi olmuş ümmet
Hayrettin Karaman’nın makalesinin son bölümlerinde Müslümanlara verdiği kaderci fikir ise maalesef son yıllarda Müslümanları hareketten mahrum eden bir fikir olarak ortada durmaktadır. “Kaza kader icabı laik ulusal yönetimlere tabi olmuş ümmet parçaları arasında…” diyerek devam ettirdiği cümlede Müslümanların bugün başındaki laik ve ulusçu devlet yapılarının Müslümanların kaderi olduğunu söyleyerek, dolayısıyla kadere karşı gelinemeyeceği fikrini aşılamış oluyor. Sonra herkesin –âliminde cahilinde- diline pelesenk olmuş “sen bireysel olarak çalış İslam Devleti kendiliğinden kurulur” mukabilinde bir söz söylüyor Hayrettin hoca…
Yazılacak çok şey söylenecek çok söz var, lakin en güzel söz Allah Subhanehu Ve Teala’nın sözüdür.
اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْ
“…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez…” (Rad 11)
Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocanın yapacağı en önemli şeylerden biri, Şer-i kaynaklar esas alınarak İslam Devletinin ne olduğuna ve nasıl kurulacağına dair ortaya konulmuş şer-i içtihatları köşesine taşımasıdır. Hoca bunu, Laiklik ve Demokrasi iddiası olanların her türlü konjektörel, politik baskı ve yaptırımlarının altında ezilmeden yapabilmelidir. Âlimlerin Peygamber varisi olmaları da bunu gerektiriyor.