Geçtiğimiz aylarda hem AK Parti hem de MHP, çeşitli başlıklar altında anayasa çalışması yaptıklarını kamuoyu ile paylaşmışlardı.
Altılı Masa’nın, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş amacıyla hazırladığı 84 maddelik anayasa değişiklik önerileri de açıklandı. Yasama, yürütme, yargı, temel hak ve özgürlükler, kamu yönetimi gibi 9 başlık altında yapılan çalışma kamuoyu ile paylaşıldı. Öneriler arasında, Cumhurbaşkanı’nın bir dönem ve 7 yıl için seçilebilmesi ve yine Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisinin kaldırılması, seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesi var.
Siyasi partilerin anayasa çalışmaları Türkiye’de yeni değil. 1923’ten günümüze birçok anayasa değişikliği yapıldı; onlarca kanun maddesi düzenlendi ve anayasa değişikliği referandum paketleri çıkarıldı. Yapılan tüm anayasal çalışmalar, Batılı laik-demokratik değerleri Müslüman halka zorla dayatma anlayışıyla yürütüldü. Çıkarılan yasalarla dışarıda, Batılıları memnun etmek ve onların desteğini elde etmek için oldukça yoğun çaba sarf edildi. İçeri de ise, laik Kemalist azınlığın ihtiyaçlarına öncelik verecek şekilde anayasalar ele alındı. Bu mutlu azınlığın, bu elit tabakanın hakları, toplumun diğer kesiminin haklarından öncelikli sayıldı. Bu darbeci anayasalar sayesinde halkımız, her on yılda bir darbecilerle karşı karşıya kaldı; çeşitli baskı ve zulümlere uğratıldı.
Egemenlik Allah’ındır!
Konunun anlaşılması açısından tekrar etmekte fayda var. Türkiye’nin mevcut ve bundan önceki bütün anayasaları, kapitalist ideolojinin “amentüsü” konumunda olan laik, demokratik, cumhuriyet ilkesine dayanmaktadır.
Hazırlanan anayasalarda “Devletin dini, İslâm’dır” ifadesi anayasadan çıkarılarak “laiklik” devletin esası hâline getirildi. “Egemenlik, kayıtsız-şartsız Allah’ındır” ilkesi, “egemenlik, kayıtsız-şartsız milletindir!” nakaratına dönüştürüldü.
İşin daha da ilginç yanı; ister sol partiler ister sağ partiler tarafından hazırlansın yeni anayasa değişikliği taleplerinin ön koşulunu “Batılı değerler üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerini ve kurucu felsefesini koruma altına almak ve muhafaza etmek” oluşturuyor. Tüm anayasal çalışmalarda “Anayasanın ilk dört maddesi değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ilkesine, bütün partilerin kayıtsız-şartsız bağlı kaldıkları görülüyor.
15 Temmuz darbesi akabinde gerçekleşen referandumla İngiliz Parlamenter sistem kaldırıldı. Yerine Amerikan tipi başkanlık sistemi referandumla getirildi. Ancak aradan geçen 4 yıla rağmen başkanlık modelinin başta ekonomik olmak üzere toplumsal krizleri engelleyemediği de ortada…
Mesela, nedir bu krizler?
Yönetim, içtimai, ekonomik, eğitim alanlarında; aile kurumunun yıpratılması/yok edilmesi, gençliğin savrulması, işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı gibi hususlarda görülen krizler vb. Tüm bunlar yaşadığımız toplumsal sorunlardan sadece birkaçı… Parlamenter sistemde yaşadığımız krizlerin daha şiddetlisini bugün başkanlık sisteminde de yaşıyoruz.
2018’deki referandum sürecinde söylenen sözleri hatırlayın: “ülkenin, başkanlık sistemi ile şaha kalkacağı; her alanda ileriye taşınacağı, adalet ve refahın artacağı, kişi başı milli gelirin 25 bin dolara çıkarılacağı” iddia ediliyordu. Birçok mütedeyyin şahsiyet veya kitle, “başkanlık sisteminin İslâm’a uygun bir yönetim olduğunu” söylüyor hatta bazıları “Hilâfet” ile ilişkilendiriyordu.
Peki, başkanlık sistemi ile ülke şaha kalktı mı? Ülkenin refah düzeyi arttı mı? İnsanların bunca mağduriyetine karşılık herhangi bir konuda adalet sağlandı mı? Toplumsal yaşam, İslami ahkâma kavuştu mu?
Sizin adınıza cevabı ben vereyim: koca bir HAYIR!
Herhangi bir alanda düzelme olmadığı gibi bir iyileşme de sağlanamadı. Parlamenter sistemde yaşanan olumsuzluklar başkanlık modelinde artarak devam etti. Kaldı ki çıkarılan anayasalar, Türkiye’de darbecileri de meşrulaştırdı.
Palyatif çözümler, çözüm olur mu?
Bugünlerde Cumhuriyet’in 100’ncü yılı dikkate alınarak mevcut siyasi partiler, siyasi ittifaklar, sil baştan yeni anayasa hazırlıkları yapıyor. İster parlamenter sistem de isterse başkanlık sisteminde kaç anayasa yapılırsa yapılsın, düzenlemelerin sorunlarımıza çözüm üretmediğini gördük/görüyoruz.
Binlerce kez çeşitli platformlarda söyledik, ısrarla söylemeye de devam edeceğiz: Krizlerin kaynağı, uygulanan bu laik Kapitalist sistemdir. Parlamenter veya başkanlık sistemi, her iki uygulama da kriz üreten kapitalist-laik düzenden besleniyor.
Meseleyi daha da açacak olursak: Diyelim ki sizin hurda bir otomobiliniz var. Bu hurda otomobilin şoförünü sürekli değiştirseniz, çözüm olur mu? Türkiye’de 66 hükümet değişti çözüm olmadı. Veya bu hurda otomobilinizin kullanım klavuzunda yapacağınız değişiklikler aracınızdaki sorunları giderir mi? Türkiye’de birçok anayasa değişikliği yapıldı, onlarca kanun maddesi düzenlendi ve anayasa değişikliği referandum paketleri çıkarıldı, çözüm olmadı. Yani ne yaparsanız yapın, ne yaptırırsanız yaptırın ancak palyatif çözüm üretmiş olursunuz ki anlık çözümlerle sorunları çözemezsiniz! Hurda aracınız, sizi gideceğiniz yere sağ salim asla ulaştırmaz, sizi yarı yolda bırakır.
Bunun için bugünlerde dile getirilen anayasa değişiklik çalışmaları her ne kadar seçime yönelik bir hamle olsa da çıkarılacak yasaların önceki yasalardan hiçbir farkı olmayacaktır. Bunu neden söylüyorum? Şu sebepten dolayı:
Sözde Avrupa’nın en iyisi diyerek aile hukukunu aldığımız İsviçre’de, “verdingkinder (çıplak ayaklı çocuklar)” ismi verilen çocuk köle sistemi, daha 41 yıl önce (1981) sona erdi. İzlanda’da doğan her 100 çocuktan 70’i gayrimeşru -evlilik dışı-. Fransa’da doğan her 100 çocuktan 60’ı gayrimeşru -evlilik dışı-. Avrupa’da toplumun çekirdeğini oluşturan aile bitmek üzere. Bu da Avrupa toplumunun bitişi anlamına geliyor. Bu durum, Amerika’da veya diğer başka ülkelerde de farklı değil… İşte Batı’daki korkunç tablo bu!
Eğitim kurumlarında hayranlıkla anlatılan, özendirilen, “muasır medeniyet” diye “ulaşılması gereken hedef” olarak öykünülen Batı’nın utanılacak hâli bu!
Avrupa’da durum içler acısı da Türkiye’de farklı mı?
Yüz yıl içerisinde laik sistem; hırsızlığın, uyuşturucunun, tacizin, tecavüzün, insan öldürmenin “üretici fabrikası” olduğu hâlde, bu köhne düzeni ayakta tutmakta ısrar eden tüm yöneticiler, hukukçular, işlenen bunca suça ortaktır.
Adalet Bakanlığı’nın 2021 yılına ilişkin adli istatistiklerine göre; özellikle hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma gibi suçlardan 2 milyon 461 bin dosya açıldı. Uyuşturucu suçundan açılan dosya sayısı geçen yıl 422 bine çıktı. 2021’de 127 bine yükselen cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlarda ilk sırayı 44 bin rakamıyla “çocukların cinsel istismarı” aldı.
Veriler ortada… İşlenen suçlar her yıl katlanarak artıyor… Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, siyasi partiler ve STK’lar olarak daha ne zamana kadar bu duruma sessiz kalacak, görmezden geleceksiniz?
Toplumun yüz yüze geldiği güvenlik endişesi, adalet arayışları, kötü alışkanlıklar ve suç oranlarındaki artışı, kanun ve anayasalardan bağımsız şekilde değerlendirebilir misiniz?
Batı’nın küfür nizamlarını, anayasaların temel dayanağı yapmak, Batılı yaşam tarzını Müslüman halka dayatmak, Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere bir ihanettir, büyük bir cürümdür. Bu suçlara bir de egemenliği Allah’tan alma, Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetme ve Allah’ın dışında kanun koyma cürmü eklenmektedir.
Oysa Müslümanlar için meşru tek anayasa vardır. O da; kaynağı Kur’an ve Sünnet olan, İslâm akidesine dayalı İslâm anayasasıdır. Müslümanlar için tek bir meşru devlet vardır. Bu devlet, İslâm’ın kendisi ile uygulandığı, nübüvvet metodu üzere olan Râşidî Hilâfet Devleti’dir.
1300 yıl uygulanmış ve başarısı kanıtlanmış bir anayasa varken hâlâ Batı’da ne arıyorsunuz? Nasıl bir anayasa bekliyorsunuz? Batılı anayasalar, Batı’ya ne sağlamış ki bize ne sağlasın? Hâlâ akletmeyecek misiniz?
Krizlerin kaynağı laik kapitalist sistemin yerine, Allah’ın emirlerini tatbik edecek “Hilâfet” sistemi ikame edilmediği sürece palyatif çözümler derman olmayacak; anayasal tadilatlar ve arayışlar son bulmayacaktır.
[فَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟] “Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar! İyi bilen bir topluluk için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim vardır!” [Maide Suresi 50]
NOT: Anayasa arayışlarına ve köklü çözüme ışık tutması açısından Hizb-ut Tahrir tarafından hazırlanan ve 191 maddeden oluşan Hilâfet Devleti "Anayasa Tasarısı" incelenebilir/incelenmelidir.