Birkaç gün önce Gallup Araştırma Şirketi, 100 ülkede 15 yaş üstü bin kişiye, “Bir gün önce hangi duyguları yaşıyordunuz?” sorusunu yöneltti.
Gelen yanıtlara göre şirket, “Küresel Duygu Raporu” yayımladı.
Buna göre; Türkiye, sinir, üzüntü ve streste ilk sıralarda yer aldı. Türkiye halkı, Avrupa’nın en sinirli vatandaşları olurken anket sonuçlarında dünya genelinde bir önceki gün sinirlenme duygusuna kapılan ülkelerde;
Lübnan %49 ile birinci, Türkiye %48 ile ikinci oldu. Türkiye, “Dün çok güldünüz mü?” sorusuna olumlu yanıt veren ülkeler arasında sondan ikinci ülke oldu. Rapora göre, en çok gülen insanların olduğu ülke ise Honduras, Endonezya ve Panama.
Yine Gallup’un geçen yıl 16 ülkede yaklaşık 160 bin kişiyle yaptığı ankette de Türkiye, en öfkeli, en stresli, insanların hayattan en az keyif aldığı ve en az güldüğü ülkeler arasında yer almıştı.
Halkı mutlu edecek ne yaptılar ki?
Hükümet, 2018’de Başkanlık sistemine geçişte pembe bir tablo çizerek, enflasyonla mücadele, dövizin kontrol edilmesi ve fiyat istikrarının sağlanarak insanlara daha rahat bir yaşam vaat etti.
Biliyorsunuz, pandemi döneminde halkın aşı olması için olmadık yöntemler kullanıldı; psikolojik ve maddi baskı uygulandı. Hastalık riski, insanların beynine kazındı. Bilim Kurulu üyesi doktorlar, korona riski üzerine her gün saatlerce TV ekranlarında konuşturularak insanlar ölümle korkutuldu. Bugün gelinen noktada “en güvenilir aşı” olarak önerilen Biontech’e binlerce dava açıldı. Aşıların bıraktığı etkiler nedeniyle şimdilerde kalp krizi geçirip hayatını kaybeden bildiğimiz, duyduğumuz yüzlerce insan var.
Halk bankalara köle edildi… En çok kâr edenler sıralamasında %400 kârla bankalar birinci olurken, toplum kesiminde ise borçları nedeniyle intihar edenler, geçimsizlik nedeniyle boşananlar birinci sırada yer aldı.
Yine 2023 seçim sürecinde, sabır istenerek “her şeyin düzeleceği, istikrar sağlanacağı” vadedildi.
Akaryakıt fiyatları indirildi, dolar kuru belli bir seviyede tutuldu, enflasyon rakamları düşük gösterildi ve maaşlara zam vaatleri havalarda uçuştu vs. Ancak seçim sonrası olanlar oldu. Peş peşe zamlar, yetmedi yeni vergiler hayata geçirildi. Akaryakıt fiyatlarına gelen zamlarla litresi 20 lira seviyelerinde olan benzin 36.5, motorin de 39 seviyesine yaklaştı. Zaten akaryakıta gelen zamların iğneden ipliğe her şeye yansıması da cabası…
Her gün yeni “fiyat düzenlemeleri”yle temel gıda fiyatlarına hiç yetişilmiyor.
Zaten kötü olan halkın durumu, yeni “zam ve vergi artışlarıyla” iyice sıkıntıya girmiş durumda.
İşte asgari ücretlinin durumu: Temmuz ayında 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 38 bin lira olurken açlık sınırı ise 11 bin 658 lira olarak belirlendi.
Peki, yapılan artışla Temmuz ayında asgari ücret ne kadar oldu? 11 bin 400!
Yeni asgari ücret, açlık sınırının altında…
Ya emekli maaşı? 7.500 lira!
Açlık sınırının bile altında yaşamaya çalışan bu insanlardan Cumhurbaşkanı tasarruf yapmalarını istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Verim ekonomisinden yana olalım, tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım.” diyor.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere diğer siyasiler, tasarrufu neden hep halktan istiyor? Neden, tasarrufa önce kendilerinden başlamıyor?
Emeklinin, asgari ücretlinin israf edecek durumu yok ki tasarruf etsin. Onlar daima “zorunlu tasarruf” halinde zaten…
İsrafı yapan hükümet ve devlet kurumları…
“İtibardan tasarruf olmaz!” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, yazlık-kışlık saraylar inşa ediliyor. Bakanlara, milletvekillerine yatlar, katlar ve lüks makam araçları tahsis ediliyor, her türlü hizmet ayaklarına kadar getiriliyor, “lüküs” hayattan asla vazgeçilmiyor!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, kamuda tasarrufa gidilmesi için bir genelge yayınladı ancak ortada genelgeye itibar kazandıracak somut bir adım yok.
Halkın ekonomik krizlerden beli bükülürken belediyeler hariç, kamuda yaklaşık 115 bin aracın giderinin yanı sıra, kamu bina ve araç kiralamaya harcanan miktar da yaklaşık 5 milyar lira…
Bütçe içindeki yerine bakıldığında çok büyük bir yekûn oluşturmuyor gibi görünüyor olsa da yılda 4-5 milyar liralık tasarruf, az-buz bir miktar değil doğrusu.
Diğer taraftan, siyasi partiler Hazineden seçim yardımı aldı ancak yeni zam ve bindirilen vergilerle bugün çilesini yine halk çekiyor.
Merkez Bankası Başkanı, faizleri artırmakla kalmadı, yıl sonu enflasyon tahminini de %22’den %58'lere çıkardı. Görüldüğü üzere dile getirilen “Enflasyonla mücadele ediliyor!” söyleminin aksine, enflasyon çıtası habire yükseltiliyor.
Büyük beklentilerle göreve gelen ekonomi yönetimi, vergi artırımı ve zamlardan başka bir şey göstermedi, halkı rahatlatacak hiçbir adım da atmadı şimdiye kadar…
“Faiz-döviz kuru-enflasyon” şer üçgeniyle, Türkiye’nin teslim alınamayacağını söyleyen iktidar sahipleri, maalesef bu “şer üçgenine” halkı teslim etti.
Güler misin, ağlar mısın… İnsanlarımız ekonomik krizle boğuşurken Kültür Bakanlığı 11 ilde düzenlenecek festivallerde 30 binden fazla sanatçıya yer vereceğini açıkladı.
Bu, halkın aklıyla dalga geçmek değil de nedir?
Ülkede şiddetli bir ekonomik kriz, insanların hayatını ciddi manada etkilerken bu savurgan ve şaşalı festivallerin amacı nedir?
Hükümet bir taraftan tasarruf tedbirlerinden bahsederken Kültür Bakanlığı ve belediyeler tarafından düzenlenen festivallerle halkın milyarlarca lirasının çarçur edilmesi abesle iştigal değil mi?
Ekonominin halk üzerindeki olumsuz etkisine bir de sokaklardaki güvensizlik ortamı eklendi.
Bireysel silahlanmada rakamlar korkunç…
Silahlanma yarışı sonrasında sadece 2023’ün yedi ayında bin 200 kişi öldü. Raporlara yansıyan rakamlara göre; Türkiye’de yaklaşık 4 milyon ruhsatlı, 36 milyon ruhsatsız silah var. Yani her 2 kişiden biri silahlı…
Sokaklar Texas gibi…
Gerçi, “Vahşi Batı”ya benzemek için her şeyi yapıp başka bir yere mi benzeyecektik ki?
Hükümetin uygulamalarından birkaç başlığa yer verdik ancak sorunlar bunlarla sınırlı değil, halkımız yüzlerce sorunla karşı karşıya…
Tek tek ele alsak, makale değil cilt cilt kitaplar yazılır nitelikte bu konular…
Bunca sorunla uğraşan halk, nasıl mutlu olabilir ki? Krizlerin kaynağı, bu kapitalist düzen uygulandığı sürece de mutlu olamayacak!
Sosyal, siyasal, içtimai, ekonomik… İslami çözümleri görmezlikten gelip sorumluluktan kaçan iktidar, dün olduğu gibi bugün de, yarın da halkın altında ezildiği toplumsal sorunları çözemedi, çözemez de.
Evet, hepimiz bir sınavdan geçiyoruz. Ne ile sınanıyoruz? Dinimiz, imanımız, hak, hukuk, yönetim, adalet…
Zira biz, laik sistemin suç ve suçlu ürettiğini her fırsatta dile getiriyoruz, getirmeye de devam edeceğiz…
Ancak iktidarların bu bozuk düzenin handikaplarını ortadan kaldıracak bir politika geliştiremedikleri de bir gerçek.
Ali RadiyAllahu Anh’ın bir sözüyle bitirelim: “Allah, dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir!”
Dinini düzeltenlerden olmak duası ile…