Halep operasyonu, bölgedeki birçok aktörün çıkarlarını ve stratejik hedeflerini yeniden şekillendiren karmaşık bir sürecin parçasıdır. ABD, Rusya, İran, Türkiye ve yerel unsurların etkileri, operasyonun çerçevesini belirlerken, Esed rejiminin durumu, mülteciler sorunu ve Suriye’nin geleceği gibi başlıklar da operasyonun nihai sonuçlarına doğrudan etki etmektedir.
ABD’nin Politikası: Yeni Dönem ve Stratejik Hedefler
Trump’ın seçilmesiyle şekillenen ABD politikası, Ortadoğu’da daha net bir yaklaşımı beraberinde getirdi. Bu çerçevede ABD, üç temel hedefi gerçekleştirmeye çalışıyor: silahsızlanma politikası, bölgedeki Rus etkisinin sınırlandırılması ve İran’ın izolasyonu. Silahsızlanma politikası özellikle Hizbullah, PKK/PYD ve HTŞ gibi aktörlerin silahsızlandırılmasını hedeflerken, İran’ın bölgedeki etkisinin azaltılması ve "İsrail"in güvenliğinin sağlanması, ABD’nin stratejik öncelikleri arasında yer alıyor.
Türkiye’nin rolünün güçlendirilmesi de ABD’nin bu süreçte benimsediği politikalardan biri olacak gibi görünüyor. Hem HTŞ hem de PYD üzerindeki müzakere süreçlerini yönetmesi beklenen Türkiye, Suriye meselesinin çözümünde kilit bir aktör olarak konumlandırılıyor. Bu politika, Türkiye’nin yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte stratejik öneminin artmasıyla sonuçlanabilir.
Rusya ve İran: Bölgesel Aktörlerin Azalan Rolü
Rusya’nın Suriye’deki varlığı giderek sorgulanır hale geldi. Ukrayna savaşının sona yaklaşmasıyla birlikte, Rusya’nın Suriye’den çekilmesi de gündeme gelebilir. Bu durum, Suriye hükümetinin Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmayı amaçlayan bir uluslararası baskı ile desteklenebilir. İran ve Hizbullah için de benzer bir süreç işlemektedir. "İsrail"in Lübnan’da Hizbullah’a yönelik operasyonlarının ardından, İran’ın Suriye’deki varlığı bilhassa "İsrail" tarafından giderek daha fazla tehdit olarak algılanıyor. Bu durum, İran’ın bölgede izole edilmesi hedefine hizmet eden bir süreci tetikleyebilir.
HTŞ ve PYD: Yeni İmaj, Yeni Rol
Halep operasyonunun önemli bir diğer boyutu ise HTŞ ve PYD’nin bu süreçteki pozisyonudur. HTŞ, son dönemde halk nezdindeki itibarını kısmen artırmış görünse de, uluslararası alanda kabul görebilmesi için bir imaj değişikliğine gitmesi gerekecektir. Bu bağlamda, daha ılımlı unsurların ön plana çıkarılması ve radikal unsurların tasfiye edilmesi planlanıyor. Ancak HTŞ’nin tamamen bağımsız bir güç olarak hareket etmesi beklenemez. Türkiye’nin kontrolünde kalacak olan bu yapı, belirli sınırlar içerisinde bir rol oynamaya devam edecektir.
PYD ise, Türkiye ile ilişkilerde yeni bir döneme girmenin sinyallerini veriyor. Öcalan üzerinden yapılan açılımlar ve PYD’nin Türkiye ile işbirliği konusundaki ılımlı sinyalleri, müzakere süreçlerinde PYD’nin daha fazla yer alabileceğine işaret ediyor. PYD’nin silahsızlandırılarak siyasi bir aktöre dönüşmesi, geçiş sürecinde önemli bir stratejik adım olabilir.
Esed Rejimi: Gelecekteki Yerini Koruyabilir mi?
Esed rejimi, Suriye’nin normalleşmesi önünde ciddi bir engel olarak görülüyor. Rejimin Rusya ve İran’a olan bağımlılığı, uluslararası arenada kötü bir imaja sahip olması ve mülteci sorununu çözme noktasında başarısız olması, Esed’in rolünün giderek daha fazla sorgulanmasına neden oluyor. Ancak Esedsiz bir geçiş süreci de karmaşık bir süreç olacaktır. Ordu ve istihbarat teşkilatlarının geçiş sürecini yöneteceği bir modelin öne çıkması, rejimin tamamen tasfiye edilmeden dönüştürülmesi anlamına gelebilir. Bu bağlamda, HTŞ ve PYD’nin geçiş sürecine dahil edilmesi ve anayasa yapım sürecinde temsil hakkı verilmesi, Suriye’nin gelecekteki yapısının daha demokratik ve istikrarlı bir görünüme kavuşması için kritik önemde.
Mülteci Meselesi ve Ekonomik Dinamikler
Halep operasyonu sonrasında, Suriye’de güvenli bir ortam oluşturulsa bile mültecilerin tamamının geri dönmesi beklenmemektedir. Türkiye ve Avrupa’nın ekonomik ihtiyaçları, özellikle işgücü piyasasında bu göçmenlere olan ihtiyacı artırmaktadır. Ancak suç işleyen veya entegre olamayan kesimlerin geri gönderilmesi gibi politikalar, bu sürecin daha seçici bir şekilde işleyeceğine işaret etmektedir.
Sonuç: Halep Operasyonu ve Bölgesel Yeniden Şekillenme
Halep operasyonu, yalnızca Suriye’nin geleceğini değil, bölgedeki güç dengelerini de doğrudan etkileyen bir süreç. ABD’nin bölgesel hedefleri, Rusya ve İran’ın azalan etkisi, Türkiye’nin artan rolü ve yerel unsurların yeniden yapılandırılması, operasyonun sonuçlarını şekillendirecek ana dinamiklerdir. Esed rejiminin geleceği ve mülteciler meselesi gibi kritik başlıklar, bu süreçte dikkatle ele alınması gereken konular arasında yer almaktadır.
Bölgesel aktörlerin işbirliği ve dengeli bir yaklaşım sergilemesi durumunda, Halep operasyonunun yalnızca askerî değil, aynı zamanda siyasi bir çözüm sürecinin başlangıcı olması mümkündür. Ne de olsa her savaşın sonunda daima bir masa kurulur.