Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1. Dönem Hakim ve Savcı Yardımcıları Eğitimi Açılış Töreni’ndeki konuşmasında, “Güçlünün haklı olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir sistem inşa ettik.” ifadelerini kullandı. Bu açıklamayı, çok yönlü incelenmesi gereken bir konu ve kanıtlanmaya muhtaç bir iddia olarak görüyorum. Zira “hak” olarak kastedilenin ne olduğu, “güç” tabirinin altında neler olduğunu bilmek, içinde yaşadığımız sistemi anlamamıza yardımcı olacak ipuçları verecektir.
Gelin, mahkum bırakıldığımız sistem, gerçekten de haklının güçlü olduğu bir sistem mi, beraber bakalım:
Çocuk İstismarı, Kaçırılmaları ve Cinayetleri: Narin, Sıla ve Binlercesi
Neredeyse bir aydır tüm medya kanalları, Narin kızımızın vahşice katledilmesini konuşuyor. “Kim yaptı?”, “O köyde neler oldu?”, “Saat saat, dakika dakika neler yaşandı?” … Tartışılan konu, olayın nasıl gerçekleştiği… Çünkü içinde gizem olan her şey, seyirci çeker. Bu gizemi öylesine istismar ediyorlar ki hiçbir medya kanalında, bu “gizemli” olayın değersiz ayrıntıları dışında ciddi herhangi bir tartışma görmedik. “İnsanları vahşileştiren etmen nedir?”, “Toplumu, çocuklara bile zarar verebilecek seviyeye indiren şey nedir?”, “Bu toplumu, topluca nasıl tekrar insanlık seviyesine çıkarabiliriz?”…
Bu soruların medya kanallarında ciddi ve aktif şekilde tartışılmamasından anlıyoruz ki; haber değeri taşıyan şey, bir kız çocuğunun öldürülmesi değil öldürülmesindeki önemsiz detaylar; gizem. Tam olarak bu yüzden hepimizin yüzünü düşürmesi gereken, adını duyduğumuzda tüylerimizin diken diken olması gereken Sıla kızımızın istismarı ve cinayeti, Narin kızımız kadar ekran süresi bulamadı. Çünkü Sıla yavrumuzun cinayetinde hiçbir gizem yok. Suçluları cezaevine atılacak, adeta kötü bir otelde yıllarını geçirecekler ve çıkıp hayatlarına kaldıkları yerden devam edecekler.
Bu sistem;
“Haklı” olan Sıla kızımızı “güçlü” kıldı mı?
“Haklı” olan Narin kızımızı “güçlü” kıldı mı?
Hayır!
Kırklareli’nde Bir Kadına Saldırı
Yakın zamanda tesettürlü bir kadın, Kırklareli’nde bir heykele saldırı girişiminde bulunduğu için çevredeki densizler tarafından darp edildi. Hiçbir canlıya zarar vermeyen bir eyleme giriştiği için yumruk yedi. Olayın hemen sonrasında darp edenlerin gözaltına alınmasını bekleriz değil mi? Çünkü bir insana, bir kadına saldırılmıştır! Haklı olan o kadındır, değil mi?
Bu sistemde değil! Kadın gözaltına alındı. Psikiyatrik rahatsızlığı olduğu, söylendi. Kadına saldıran insan müsveddelerine ise hiçbir işlem yapılmadı.
Haklı mı güçlüydü, bu sistemde?
“Haklı” olan kadını, “güçlü” kıldı mı?
Hayır!
Erdoğan mealen diyor ki: “Güçlü olanı haklı yaptık”
Bu sistemde güçlüler her zaman haklı çıkar, her zaman onlar kazanır. Çünkü bu sistemin ismi “kapitalizm”dir. Bu sistemde çark her zaman güçlü olanların menfaatine doğru döner. Bu sistemde “hak” kelimesinin karşılığı; güçlünün menfaatidir.
Bu sistemde esnaftan ve alt sınıf çalışandan 200’den fazla çeşit vergi, son kuruşuna kadar alınır. “Güçlü” şirketlerin vergi borçları ise tek kalemde silinir.
Bu sistemde öyle bir hukuk işletilir ki; parası olan her davayı kazanır. Nasıl mı? Avukat ordusu ile. Bu sistemde yargıçlar, hakimler, “haklı olanı” bulmaya çalışmaz. Onların görevi; “kendini daha iyi savunanı” bulmaktır. Kendini daha iyi savunanı, haklı olarak görür, bu sistem. Sırf bu yüzden fakir halk, hakkını aramak için mahkemeye başvurmaya çekinir. Çünkü bilir ki; kaybedecektir ve kaybettiğinde en doğal hakkı olan mahkemeye başvurarak, mahkemeyi meşgul ettiği için mahkeme masrafları ona kalacaktır. Yani bu sistem der ki: karşılayacak paran/gücün yoksa hakkını aramayacaksın.
Batılılardan alınan bu “hukuk” sistemini, Batılılar bile dizi ve filmleriyle -farkında olmadan- alaya alır. “Loophole” kavramı, bu alaya almanın bir ürünüdür. Bu kelime, yasal boşluğu anlatır. Yani davayı kazanmak için insanların ürettiği yasalardaki boşlukları kullanmak… Dizi ve filmleri, bu boşlukları kullanarak imkânsız davaları kazanan avukatları kahramanlaştıran hikayelerle doludur. Bu bile başlı başına ne kadar çürük ne kadar delikli ve batmaya mahkûm bir sistem olduğunun kanıtıdır.
Bir diğer kanıt: Dünyanın her tarafında halklar, ağır suçlar için idam yasalarının gelmesini istediklerini dillendiriyorlar. Bu ceza, mevcut sistem sahiplerini çok korkutan bir yasa. Neden korkuttuğunu da kendileri itiraf ediyorlar: “Bu ceza gelirse iktidardakiler bunu siyasi amaçlarla kullanabilir.” Bu itiraf, hukuk sisteminin çok rahat ve kolay bir şekilde güçlünün yanına geçirilebileceğinin itirafıdır.
Haklının Gerçekten Güçlü Olduğu Sistem
Bu sistem, tartışmasız İslâm’dır. İslâm’da “haklı” ve “güçlü” tanımları sabittir. Bu tanımları kimin, kimlere verdiği de sabittir.
İslâm’da haklı, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın emirlerine uygun hareket edenlerdir. Bunun tezadında, o emirlere uygun hareket etmeyenler ise açık ve net bir şekilde haksızdır. Haklı kişinin gücünün kaynağı, Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır. Yani haklıya gücünü veren O’dur. Bu güç ise dünya üzerindeki en etkili güçtür.
İslâm sisteminde kadılar yani hakimler, kendini iyi savunanı haklı görmez. Önce vakıayı/olayı derinlemesine anlar, delilleri toplar. Bu deliller ile vakıada derinleşir. Daha sonrasında o vakıaya mutabık yani o vakıaya işaret eden, uygun olan şer’i hükümleri dört kaynaktan ortaya koyar. Bu kaynaklar sadece Kur’an, Sünnet, sahabenin icmaı ve şer’i kıyastır. Bunlar dışında hiçbir kaynağa bakmaz, dikkate almaz, araştırmaz. Bu şer’i hükümler ile o vakıaya, delillerini göstererek hüküm koyar.
Böyle bir sistemde “loophole”/delik/boşluk bulunmaz; çünkü kaynaklar, yasalar eksik ve aciz insan aklından çıkmamıştır. “İnsan”ı en iyi tanıyan, insanın geçmişteki ve gelecekteki istisnasız her bir ameli ile ilgili hüküm/yasa koymuş Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan gelmiştir. Bu sistem tam anlamıyla mükemmeldir. Bütün noksanlıklardan uzaktır; çünkü noksan olan insanın eli değmemiştir.
Bu sistemde öyle dengeli cezalar vardır ki bu cezalar hem insanları suç işlemekten uzaklaştıracak kadar caydırıcıdır hem de insanlara zulmetmeyecek kadar sınırlıdır. Yiyeceğe ihtiyacı olan kişiyi, yiyecek çaldığı için cezalandırmaz; insanların temel ihtiyaçlarını güvence altına alma görevini yerine getirmeyen yöneticiyi hesaba çeker. İhtiyacı olmadığı halde büyük miktarda hırsızlık yapan kişinin ise elini tereddütsüz keser ki o kesilen el hem suçluya hem de o suçu işlemeyi düşünen herkese ders olsun.
Bu sistem öyle mükemmeldir ki, suçlunun bile haklarını savunur. Suçlunun hakkı, işlediği suça karşılık ceza çekmesidir. Bunu en güzel anlatan olay belki de Mâiz b. Mâlik’in “temizlenme” hadisidir:
“Mâiz b. Mâlik, Rasulullah’a SallAllahu Aleyhi ve Sellem gelerek ‘Beni temizle!’ dedi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, ‘Yazık sana, çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar et.’ buyurdu. Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve ‘Ey Allah'ın Rasulü! Beni temizle!’ dedi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi. Dördüncü ikrarında ‘Seni hangi konuda temizleyeyim?’ diye sordu. Mâiz; ‘Zinadan...’ dedi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ‘Bunda akıl hastalığı var mıdır?’ diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler. ‘Şarap içmiş olabilir mi?’ diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü yaptı; onda şarap kokusu tesbit edemedi. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tekrar ‘Sen zina ettin mi?’ diye sordu. Mâiz ‘Evet...’ cevabını verdi. Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi.
Daha sonra Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, ‘Mâiz b. Mâlik için dua edin.’ buyurdu. ‘Allah Mâiz'e mağfiret eylesin.’ dediler. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ‘Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi.’” [Müslim]
İslâm sisteminde suçlu, suçunun cezasını çekmek ister ki ahirette çok daha ağır olan Allah’ın azabından sakınsın, günahına kefaret olsun. İşte bu, İslâm nizamının suçluya bile hakkını teslim etmesinin kanıtıdır. Böylelikle insanlar, hem dünyada hakkı yenmeden refah içinde yaşar hem de -umulur ki- ahirette sonsuz mutluluğa kavuşur.
…
Yapılması gereken; idam yasası gibi yeni yasalar getirmek ya da bazı yasaları iyileştirmek değildir. Bu “yamalar” sonu asla gelmeyecek bir döngüdür; çünkü bu yasaları değişken, eksik ve sınırlı insan aklı üretir. Yasaların kaynağı problemli olunca, sonuçlarının da problemli olması kaçınılmazdır. Bu yüzden bu sistemin uygulandığı hiçbir coğrafyada cinayetler, zinalar, istismarlar, tecavüzler, hırsızlıklar asla bitmeyecek. Bu suçların bitmesi için kökün kurutulması gerekir. O çürük kökü ortadan kaldırıp sapa sağlam yükselecek İslâm nizamını yerleştirmek gerekir. İşte gerçek çözüm budur.