Fikirlerimiz parçalandı, duygularımız, devletimiz, tarihimiz ve coğrafyamız. Birlikte yaşanılan tarih unutuldu ve farklılıklar ayrılık vesilesi kılındı. Geldiğimiz noktada akıllar yitirilmiş, tarihimiz unutulmuş, düşman tarifi değiştirilmiş ve iki güzide halk birbirine düşürülmüş vaziyettedir.
Sözde bağımsızlık, özerklik vs adına gencecik evlatlarımızın kanı dökülüp canı alınıyor. Kürtçe konuşuyor diye insanlar darp edilip işyerleri yakılıyor ve tüm bunlar hepimizin gözü önünde oluyor.
Kim haklı kim haksız diyerek suçlu aramanın artık bu saatten sonra hiçbir anlamı kalmadı. Öyleyse artık neticeler üzerinden konuşmayı ve ağıtlar yakmayı bırakıp sebepler üzerinde konuşup çözüm arayışına girişmemiz gerekmektedir.
Kabul edelim ki, İslami camia birçok şeyde olduğu gibi bu meselede de sınıfta kaldı. Sanki böyle bir mesele yokmuş gibi görmezden gelindi. Devlet sözde bir çözüm üretti, PKK da sözde bir çözüm üretti ama İslami camia hiçbir çözüm üretemedi. Bilakis bu iki kesimin çözüm olarak ortaya attığı siyasete angaje olmayı tercih etti. Efendim hocalarımız onları Allah ve Rasulu’nu hakem kılın diye çağrıda bulundu… Hocalarımız kaç defa Müslümanların kardeş olduğunu söyleyip akan kanın durmasını açıkça istedi vs vs diyerek itiraz edebilirsiniz. Gerçekten de bunların yaşanan sorunları çözeceğine inanıyor musunuz? O zaman dinleyin!
Öncelikle sorunlar ile çözüm olarak ortaya atılan fikirler birbiriyle uyumlu olmak zorundadır. Uyumludan kastı sorunu köklü bir şekilde çözecek cinsten olmalıdır. Çözüm kapalı olmamalı ve ulaşılabilir olmalı.
Örneğin yüksek ateş ve halsizlik belirtileriyle hastaneye giden bir hastaya doktor grip teşhisi koyup ilaç tedavisi uygulayabilir. Peki ya hasta grip değilse? Zira yüksek ateş ve halsizlik sadece grip yahut tüberkülozun değil kanserin de en önemli belirtilerindendir. Kanser olan bir hastaya grip tedavisi uygularsanız sonuç ortadadır, hastanızı kaybedersiniz. Bu nedenle doğru teşhis hayati bir öneme sahiptir. Sadece tıp alanında değil her sorun için bu kaide geçerlidir.
Gelelim son dönemdeki artan şiddet olaylarının teşhisine ve çözüm önerilerine.
1. Teşhis: Türkiye Cumhuriyetindeki bazı kadrolar Kürt halkına zulmetti, onlarda bu zulme karşı koymak için bir örgüt kurdu. Bu örgüt on yıllar boyunca bölgede varlığını sürdürdü ve kendisini Kürt halkına kabul ettirdi. Devlet eski politikaları bir kenara bırakarak çözüm süreci adı altında örgüt ile uzlaşma yoluna gitti. Ona istediklerini verdi. Örgüt ise çözüm sürecini iyi bir şekilde kontrol etti ve etkinliğini arttırdı. Suruç patlamalarından sonra örgüt içindeki bir kesim polislere saldırdı ve evlerinde onları infaz etti. Buna karşılık devlet PKK’ya karşı hava saldırıları başlattı ve işler bu duruma kadar ilerledi. Bu haliyle sorun savaşan iki grubun arasını bulup sulh sağlama sorunudur.
2. Teşhis: Kürt halkı Müslüman bir halktır, Türk halkı da Müslüman bir halktır ve bu iki halk yüzyıllar boyunca Osmanlı Hilafet Devleti çatısı altında bir arada huzur içinde yaşamıştır. Olan Osmanlı Hilafet Devleti yıkıldıktan sonra oldu. Sömürgeci kâfirler ümmete ayrılık tohumları ekmek için ulus devletler inşa ettiler ve her birinin başına kukla yönetimler getirdiler. Bu kukla yönetimler efendilerinden aldığı emirler doğrultusunda ulus devlet modeliyle uyumlu ırkçı bir siyaset izlediler. Netice itibariyle saflar yavaş yavaş ayrıldı. Önce Araplar ile Türklerin arasını ayırdılar sonra da Türkler ile Kürtlerin. İşte PKK bu ayrışmadan yararlanarak kurulmuş bir örgüttür ve amacı ayrışmayı olabildiğince derinleştirmektir. Peki, bu ayrışmadan kim menfaat elde ediyor? Bu soru asıl faili bulmak için önemlidir ve cevabı da ortadadır: Tabi ki ABD ve İngiltere. Silahlı bir örgüte sahip olan bölgenin siyasi dengelerini de düzenler. PKK kartını kullanarak mevcut iktidarları köşeye sıkıştırarak Öyleyse sorun olarak karşımıza iki unsur çıkmaktadır. Ulus devlet modeli ve sömürgeci güçler (ABD, İngiltere ve diğerleri).
Eğer siz teşhisi birinci şıktaki gibi yaparsanız o takdirde çözümü kesimlere kardeşliklerini hatırlatma ve sulh etme üzerine bina edersiniz. Ancak bu yanlış teşhis ve dolayısıyla yanlış çözümdür. Bu haliyle kanser hastasına grip tedavisi önermeniz gibi bir şeydir. İkinci şıktaki gibi bir teşhis koyarsanız o zaman piyonlarla uğraşmaz şahı devirmek için çözüm önerileri ortaya koyarsınız. İşte bizim çözüm önerilerimiz tam da bu şekildedir. Şayet Türkiye bu terör belasından kurtulmak istiyorsa şu adımları takip etmelidir.
1- Öncelikle dışa bağımlı ekonomiden uzaklaşmalı. Borsa sistemini kaldırmalı ve sömürgecilerin ekonomi üzerinden yapabileceği tüm saldırılara önlem almalıdır.
2- ABD ve İngiltere’nin terör yuvaları konumundaki elçilikleri, konsoloslukları ve bu konsoloslukların gözetimi altında çalışan tüm şirketler kapatmalı ve burada çalışanları sınır dışı etmelidir.
3- Diğer ülkelere de iç işlerine karışmaması noktasında nota vermelidir. Zaten ABD ve İngiltere’nin kovulmasına şahitlik edenler iç işlerimize karışmaya cesaret edemeyeceklerdir.
4- ABD ve İngiltere’nin Türkiye’deki sadık kalemşörleri sert bir şekilde uyarılmalı, akıbetlerinin efendileri gibi olacağı onlara hatırlatılmalıdır. ABD ve İngiltere’ye hizmet eden yayın organları kapatılmalı lisansları ellerinden alınmalıdır.
5- Bu şartlar sağlandıktan sonra PKK’ya silah bırakma çağrısı yapılmalıdır. Bilinmelidir ki örgütler ya ideolojilerinden beslenir ya da harici unsurlardan destek alarak varlıklarını sürdürür. PKK’nın sahip olduğu ve beslenebileceği kuşatıcı bir ideolojisi yoktur. Dolayısıyla o harici unsurların menfaatlerini koruyarak ayakta kalabilmektedir. Örgüt ve harici unsur arasındaki bağlantıyı keserseniz örgüt kendisini yalnız hissedecek ve teslim olmaya mecbur kalacaktır. Bir ihtimal yönetim kadrosundan bazıları yeni bağlantılar aramak için bu çağrıya icabet etmeyebilir. Ancak bu ciddi bir sorun teşkil etmez. Zira siz güçlü bir şekilde durursanız kimse PKK’ya destek vermeye cüret edemeyecektir.
6- Irkçılık siyaseti üzerine kurulmuş olan siyasi partiler ayrım gözetmeksizin kapatılmalıdır. Irkçılık kokan yayınlar yapılmasına engel olunmalıdır.
7- Lozan ve Skys-Picot anlaşmaları yırtılıp atılmalıdır. NATO ve BM gibi sömürgecilerin menfaatlerine hizmet eden kuruluşlardan uzaklaşılmalıdır.
8- Ulus devlet modeli, laiklik, demokrasi gibi kalkınmanın önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
9- Osmanlı mirası tekrar devralınmalı, mevcut sınırlar kaldırılarak tek bir devlet çatısında toplanmalıdır.
10- Türkiye Hilafet ilan etmeli ve İslam şeriatını tatbik etmelidir. İşte o zaman karşısında hiçbir gücün duramayacağı güçlü ve adaletli bir devlet olabilir.
Bu saydığımız maddeler bir çözüm müdür? Evet, bu gerçek bir çözümdür ancak bu çözümü korkak ve pısırık olmayan gerçek devlet adamları uygulayabilir. Öyleyse bize sadece Allah’tan korkan, Allah’tan başkasına boyun bükmeyen ve her şeyi Allah’ı razı etmek için yapan devlet adamları lazımdır. Osmanlının ilk halifesi Yavuz Sultan Selim’in dediği gibi: “Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.”
@ugurlu_kd