Gelin, Bütün İstismarcıları Konuşalım!
12 Eylül 2020

Gelin, Bütün İstismarcıları Konuşalım!

Son bir haftadır Uşşaki tarikatının şeyhi üzerinden İslâm’ın değerlerine saldırıyorlar. Çocuk istismarı, cinsel taciz gibi birtakım iddialar ile fertler üzerinden İslâm dinine nefret söylemleri havada uçuyor. Zaten İslâm’a ve onun değerlerine düşman olan taife, ellerine geçen kozu en iyi şekilde değerlendirerek saldırının dozajını arttırırken, tarikatları ve cemaatleri savunan bazı İslâmcı(!) yazar ve akademisyenler de canhıraş “bu saldırıları nasıl bertaraf ederiz?” diye uğraştılar. Lakin onların söylemleri de Müslümanları aşağılık kompleksinden çıkarmaya yetmedi. Çünkü İslâm savunulmaya muhtaç değil; İslâmi hükümler de tartışmaya açık değil. Eğer siz İslâmi fikir ve hükümleri herhangi bir sebepten tartışmaya açarsanız bindiğiniz dalı keser ve beyhude konuşur durursunuz; tam da düşmanın istediği gibi… Cuma günkü hutbesinde de uçan-kaçan tarikat şeyhlerinden örnek vererek yapısal eleştirilerde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı da maalesef aynı tuzağa çekildi.

Tabii ki her yapı içerisinde insan kaynaklı hatalar, günahlar olabilir. “İnsan kaynaklı” diyorum çünkü sınırlarını vahyin belirlemediği her tarikat veya yapı hataya açıktır. Fakat eğer bu yapı İslâmi bir kimlik taşıyorsa günahlardan uzak durmalı, topluma model olabilmelidir. Hatta toplumun sorunlarına çözümler sunmalı, kalkınma yolunda fikirler üretmeli, hayata, kâinata bakışları İslâm’ın nuruyla olmalıdır. İçinde bulunduğu toplumun, yönetildiği devletin, yaşadığı toprakların vakıasına uzak kalmamalı, üzerinde oynanan oyunlardan gafil olmamalıdır. Maalesef ki bu özelliklerin hepsi sadece ideolojik bir kitlede toplanabilir. Başında “gavs”, “seyyid”, “şeyh” gibi sıfatlarla oluşturulan tarikatlar -ideolojik olmak şöyle dursun-, toplumun sorunlarının çözümünde de etki sahibi değillerdir. Böylesi yapılarda herhangi bir kimse maddi kazanımlar elde ediyor, egosunu şişiriyor, “küçük ilahlar” gibi yaşıyorsa o tabii ki -en basit ifadeyle- din tüccarı veya istismarcısıdır. Zaten bu gibi kimselerden ümmete fayda dokunacak kültürel bir miras beklemek de zor. Fakat her nasılsa Kemalist zümreden laik taifenin her türlüsünün “aslında kendilerinin de Müslüman olduğu” vurgusunu yaparak “Anadolu İrfanı”na atıfta bulunması oldukça manidar. Vay efendim neymiş; “Anadolu Müslümanlığı en doğru Müslümanlıkmış”, “Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Mevlâna en muteber kişilermiş”… İyi de laik aydınlar İslâm düşmanlığını bir kenara bıraktı da topluma muteber İslâm düşüncesini mi kazandırmak istiyorlar? Dünyanın sonu geldi de bizim mi haberimiz yok? Her fırsatta İslâm’ı “kültür dini” gibi gösterenlerin niyeti üzüm yemek değil, olsa olsa bağcıyı dövmek olur. Çünkü onlar “siyasal İslâm”ı veya vahiy eksenli düşünen Müslüman prototipini asla sevmezler, istemezler. Etliye sütlüye karışmayan, hümanist, camilere sıkıştırılmış Müslümanlar görmek istiyorlar. Bütün dertleri, düşmanı oldukları İslâm akidesini pasifize etmek… Bu yüzden de ellerine geçen her kozu kullanmaya çalışıyorlar. Bu sebeple belli periyotlarla bazı şahıslar üzerinden topyekûn İslâm akidesine saldırıyorlar.

Fakat aynı kişiler, müridi oldukları Kemalizm tarikatından herhangi bir kişinin aynı hataları işlemesi akabinde bütün bir Kemalizmi sorgulamıyorlar. Her yıl 23 Nisan’da Atatürk posterleri önünde secde ettirilen çocukların istismar edildiğini tartışmıyorlar. Anıtkabir’deki türbe ziyaretlerinde akıl almaz davranışlar sergileyenleri bağnazlıkla yargılamıyorlar. Diğer taraftan yıllarca halkın dinî duygularını istismar ederek beka mücadelesi verenlerin zulümlerini deşifre etmiyorlar. Başları sıkıştığında İslâmi kavramlar üzerinden politika yapanların siyasi istismarlarını eleştirmiyorlar. 15 Temmuz’da “Allahu ekber!” nidalarıyla tankları durduran Müslümanları “Demokrasi Kahramanı” ilan edenlere “istismarcı” yaftası vurmuyorlar. Çünkü samimi değiller; işlerine geldiği gibi davranıyorlar. Tıpkı yalancı şeyhler gibi TV kanallarında ağız dolusu yalan söylüyorlar. Hilâfet’i eleştiriyorlar, İslâm hukukunu yargılıyorlar ama karşılarına ideolojik düşünen dava adamlarını alıp bir-iki kelam edemiyorlar. Müslümanların sahipsizliğini istismar ediyorlar. Kendileri çalıp kendileri oynuyor, çamur atıp, kaçıp gidiyorlar.

Yüz yıla yakındır çocuk istismarının, tacizlerin, tecavüzlerin, kadın cinayetlerinin, fuhşiyatın, ahlaksızlığın, fesadın her türlüsünü yaşadığımız beşerî kanunları tartışmaya açmıyorlar. Hedefsiz gençliğin, umudunu ve hayallerini kaybetmiş nesillerin mimarı olan laik eğitim sistemini gündem etmiyorlar. Başarısızlığın, ezilmişliğin, kokuşmuşluğun sebebi olarak imam hatip liselerini görenler bunun bir Cumhuriyet projesi olduğunu sadece ağızlarından kaçırıyorlar da toplumu tepeden tırnağa ifsada sürükleyen bu rejimi tartışmaya açmaktan korkuyorlar. Çünkü onun acı meyvelerini topluma göstermenin kendi bekalarının sonu olduğunu çok iyi biliyorlar.

Bir tarafta Kemalist olmanın verdiği dokunulmazlık ile İslâm’a saldıranlar, diğer tarafta demokrat olmanın dayanılmaz hafifliği ile İslâm’ı savunanlar aynı gemide yolculuk ediyorlar. Doğal olarak her iki zümre de geminin batmasını istemiyor, olan Müslüman halkın duygularına, umutlarına ve geleceklerine oluyor. O hâlde cesaretiniz varsa gelin, bütün istismarcıları konuşalım. Gelin, palazlandığınız Cumhuriyet’i konuşalım. Gelin, varlık sebebiniz olan laikliği konuşalım. Gelin, sığındığınız demokrasiyi konuşalım. Gelin, eğriyi doğruyu, hakkı batılı, hayrı şerri, iyiyi kötüyü konuşalım. Konuşalım ki akıl sahipleri muteber olana karar versin.

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

“Sahte ilahlara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere müjdeler olsun. Söylenenleri dinleyip te en güzeline uyanlara müjdeler olsun. İşte Allah’ın doğru yolu buldurduğu kimseler onlardır. Onlar, akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[Zumer 17-18]

___

#LaikCumhuriyetinDinİstismarı